Metin Sandalci
Bir kitabın anlaşılması; okunan yazıdan teorik soyutlamaların yapılabildiği, yeniden üretebildiği ve düşüncede yeniden kurgulanabildiği ölçüde gerçekleşebilir. Ayrılıkçı yazıların ikinci cildini okurken, yazılardaki derin felsefi düşünceler içeren teorik belirlemelerle tanımlanmaya çalışılan somut siyasal hedefleri anlamaya çalışırken, o düşünceleri kafamda yeniden kurgulayabilme, üretebilme becerisine yönelme duygusunu, coşkusunu yaşadım.
Yazılardaki teorik bütünlük, bu bütünlüğü oluşturan öğeler arasındaki uyum herhangi bir şematizme indirgenmeden, felsefi derinliğini koruyarak, okuyucuyu teorik soyutlamalara, bir takım çıkarım ve tasarımlara yönlendirmesi, aynı zamanda o yazının okuyucu tarafından yeniden yazılmasıdır.
Fuat Önen’in yazılarının önemli bir özelliği, okuyucuya teorik soyutlama becerisini kazandırmasıdır. Yazılardaki teorik yoğunluk, yapılan olumlu ya da olumsuz eleştiriler; okuyucuyu, mutlaka teorik bir soyutlama ile karşı karşıya bırakıyor. Bu teorik soyutlamalar, okuyucuda düşünsel bir zenginlik oluşturuyor. Bu yazılardaki teorik formülasyon, okuyucuyu teorik düşünmeye yöneltmekte önemli bir etkendir. Bu etki, aynı zaman da okuyucunun düşüncesinde, teorinin yeniden kurgulanmasının yanında var olan düşünüş kalıplarına karşı, devrimci teorik perspektifler sağlıyor.
Türk devletinin varoluş zemini ile ilgili aşağıdaki paragraftaki tanımlamada kurulan neden-sonuç ilişkisinin, siyasal mücadele ve hedefleri belirlemede sanki matematiksel bir kesinliği içeren bir formülasyon duygusunu yaşatıyor. Bu duygu; toplumsal gelişimin, toplumsal çatışmanın, karşılıklı etkileşimin, bir süreçler zinciri olduğu gerçeğinden kopmadan, siyasal bir perspektif edinmedeki netliğin oluşturduğu bir güven duygusudur.
” Eğer siz birden fazla ülke ve ulus gerçekliğinin olduğu coğrafyadan bir ulus ve ülke yaratmak isterseniz, ulus-ülke gerçekliğine sahip toplumların ulus-ülke gerçekliğini ortadan kaldırmak zorundasınız. Bu nedenledir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin doksan yıllık pratiği, esas itibariyle jenosidal bir pratiktir.”
Bu kısa ve özlü tanımlama, Kürd, Kürdistan gerçekliğinin yokluğu üzerine varlık göstermek zorunda olan bir yapıya karşı tutumun ne olması gerektiği, bu yapı karşısındaki duruş ve bakışın genel çerçevesinin anlaşılması açısından önemlidir. Bu yapının gerçek özellikleri anlaşılmadan oluşturulan tutumların, hangi siyasal perspektiflerden yoksun olduğunun çerçevesini, düşmana bakışın, düşmanla ilişkinin niteliği konularında derinlemesine belirlemelerin olduğu ikinci cilt, geniş bir teorik perspektif, teorik çıkarımlar oluşturmada önemli bir kaynak.
Düşmanla mücadelenin, düşmana bedel ve maliyet çıkarma temelinde başarıya ulaşılabileceğinin, sonuç alınabileceğinin teorik formülasyonu, aynı zamanda kadroların, ideolojik-siyasal donanım edinmelerinde önemli bir etken.
Toplumsal çatışmaların, ulusal kurtuluş savaşlarının oluşması, çatışmada yer alan güçlerin niyetlerinden bağımsız, varoluş zeminlerinden kaynaklanan bir zorunluluk oluyor. Bu zorunluluktan kaynaklanan savaşımların belirli bir süreçteki etkileşimlerinde bedel ve maliyet belirleyici faktörlerdir. Bu nedenle Türk devletine çıkarılan maliyetin boyutu var olan savaşın yöneliminde belirleyici bir faktör olacaktır.
Düşmanın zorunlu var oluş zeminini görmeden, düşmanı sadece kötü niyetiyle anlamaya çalışma, düşmanı ikna etme ya da akıl verme gibi ideolojik yanılsamalara yönlendirir. Bu yanılsama, düşmana karşı olmaktan çok, düşmanın başka bir kanadına entegre olmaya yarıyor. Özellikle Kürd siyasetinde yaygın olan ‘Bu sorunu çözersek Türkiye Ortadoğu’nun en güçlü devleti olur’ gibi belirlemelerle akıl verme çabası bu ideolojik yanılsamaların sonucudur. Bu akil verme o denli samimi duygularla ifade ediliyor ki sanki düşmana danışmanlık yapmak gibi bir rol üstleniliyor.
Düşmanı ikna etmeye, akıl vermeye yönelten siyaset tarzının nedenleriyle ilgili ciddi teorik açılımlar, düşüncede ufuk açıcı bir etki yaratıyor.
Düşmanın zorunlu varoluş pozisyonu, bedel ve maliyet gibi kavramların siyasal perspektif edinmede yüklendikleri anlamların oluşturduğu teorik soyutlama ve çıkarımların her birisi, kendi başına bir makale konusu. Bu açıdan Pêlkurd kadroları şanslı. Her kavram, kendi başına bir seminer konusu olabilecek bir teorik zenginlik içeriyor.
Türk devletinin Kürdistan’ın herhangi bir parçasındaki gelişmeyi, kendi varoluşuna yönelik olarak algılaması; Kürdistan’ı, bir bütün olarak görme gerçekliğinden kaynaklandığı ile ilgili belirlemeler önemli.
Bu konuda Türk devletinin Kürd siyaset sınıfından daha fazla Kürdistan’ı bütüncül görmesinin nedenleri ile ilgili analizler Bağımsız Bileşik Kürdistan hedefinin anlaşılması açısından önemlidir. Türk devleti için Kürdistan; doğusu, güneyi, kuzeyi ve batısıyla birleşik Kürdistan’dır. Düşmanın bu bütüncül yaklaşımına karşın, Kürd siyaset sınıfında egemen parçacı siyasetin nedenleri ile ilgili analizler önemli.
Türk devleti, Kürdistan’a bakarken, Kürdistan gerçekliği üzerine politika oluşturuyor. Askeri ve ideolojik hâkimiyeti açısından bakmıyor. Kürdistan gerçeği var oldukça bu hâkimiyetinin geçici olduğunu bilerek hareket ediyor. Bu nedenle kendi var oluşunu, Kürdistan’ın yok oluşuna endeksleme zorunda.
Bir dönem, KDP-YNK çatışmasında o bölgede bulunmuş bir Türk generalin, bir televizyon programındaki şu sözleri ilginçti. Bir peşmergeye sormuş: “Dünyada değişmez en büyük düşmanız kim?” O da: “En büyük düşmanımız YNK’dir.” demiş. Askeri yetkili de: “10 yıl sonra görürüz, yine birlik olursunuz.” demiş. Ve şöyle bir yorumda bulunuyordu: “Bu peşmerge yaşıyor mu acaba, bu sözlerimi hatırlar mı?” diye. Görüldüğü gibi Türk devlet aklı: “Bütün Kürdler sizinle birlikteyiz.” dese de Kürdistan gerçekliği var oldukça, bu kendi yok oluşuyla karşı karşıya kalacağının bilincinde.
Kürd siyaset sınıfının, bu nesnel gerçeklik bilincinden yoksun oluşunun tarihsel nedenleri ile ilgili analizleri; okuyucuyu bu nedenleri tartışma ve incelemeye yöneltmesi bakımından önemli bir kaynak. Bu analizler; aynı zamanda, Kürd siyaset sınıfının, Kürdistan devrimine olan inançsızlığının, nedenleri ve bu inançsızlıktan kaynaklanan siyasal perspektifleri tanımlayan bu teorik formülasyonlarıdır.
Bu nedenle, ideoloji-gerçeklik, ideoloji-politika, ideoloji-bilim, bilimsel sorgulamaya dayanan bilgiyle, iman üzerinden oluşan bilgi arasındaki ilişkilerin doğru analizi ölçüsünde, toplumsal gerçekliğe ulaşılabilineceğini anlamamızda önemli bir kaynaktır: Ayrılıkçı Yazılar.
Var olan çürümüşlüğün-yılgınlığın oluşturduğu ruh haline iman ederek oluşturulan -ideolojik dejenerasyon temelli siyasal perspektiflerle, sadece görünürde bir yapı olmanın dışında- bir yapı oluşamadığını pratik yaşam gösteriyor.
Bu açıdan, Ayrılıkçı Yazıların her makalesinden, her makaledeki kavramlardan oluşan teorik soyutlamaları yazmaya çalışmak, bu kitabın üç katı kadar yeni bir kitap yazımına neden olacaktır. Bu da kitabın kendisini okuyucuya yeniden yazdırabilme kapasitesini gösteriyor.
Devletleşme ve birlikte yaşama hukuku arasındaki ilişkinin teorik formülasyonu; teorik çıkarsamalar yapmamıza; teoriyi, düşüncede yeniden kurgulamayı sağlayarak, genel bir soyutlamaya yöneltiyor. Bu soyutlama, aynı zamanda somutun tüm ortak özelliklerini bir zenginlik ve bütünlük içinde yeniden kurgulanmasını sağlıyor.
“Devletleşmek, milletin birlikte yaşama hukukunun resmileşmesi ise, milli kurtuluş mücadelesi de bu hukuku önceden içselleştirmiş siyasi örgütler üzerinden verilir. Kürdistan halkında olan ve maalesef Kürdistan’ın siyasi örgütlerinde gelişkin olmayan bu hukukun, geliştirilip-güçlendirilmesi gereklidir.”
İşgalciyi demokratize etme ile sonlandırma arasındaki ilişkiyi ifade eden teorik formülasyon, doğru bir siyasal perspektif edinmede yol gösterici bir işleve sahiptir.
“Bu devletin Kürdistan’daki işgalci varlığının hangi metotlarla yürütüldüğü değil, işgalci varlığının kendisidir sorunumuz. Çözümü de bu işgalin sona erdirilmesindedir. Kürdistan Ulusal Kongresi stratejik bir hedeftir ve taktik hesaplara kurban edilmesi hesapları boşa çıkarılmalıdır. UK’nin görevi, işgali “demokratize” etmek değil, sonlandırmaktır. “
Alt iktidar-üst iktidar ilişkisi soyutlaması, bize ulusal güçlerin iç çatışmalarının nedenlerini, bu çatışmaların ulusal iktidar mücadelesine olumsuz etkilerini anlama açısından önemlidir.
“Yurtseverlik bu iç mücadeleyi, dış mücadelenin önüne çekmemek, alt-iktidar mücadelesinin, ulusal iktidar mücadelesini tahrip etmesine fırsat vermemektir de. Bu mücadeleyi birlikte yaşama hukuku zemininde ve asla şiddete başvurmadan sürdürmek gerekir. Kürdistan’ın parçalanmışlığı bu iç mücadeleyi katmerli bir hale getirmektedir. “
Stratejik hedefleri var olan güç oranına göre değil, ülke hakikati temelinde ele alışla ilgili belirlemeler; okuyucuyu, strateji-taktik, talep-güç ilişkisi gibi genel teorik soyutlamalara yöneltmesi önemli.
“Siyasal mücadelede hedefler, içinde bulunduğunuz koşullarca belirlenir. Şu an gücünüzün yettiği talep, stratejik bir hedef değildir. Taktik bir talep olabilir. Şu an Kuzey Kürdistan’da Kürtler ‘in otonomi kuracak güçleri de yok. Ama talep ediyorlar. Federasyon da kuracak güçleri yok, ama federasyon talep ediyorlar. Aynı şey bağımsızlık talebi için de geçerlidir. Bir şey talep ederken, o talebi meşrulaştıracak şey sizin o anki gücünüz değildir. İçinde bulunduğunuz koşullarda çözümü nede görürseniz, talebiniz o olur. Eğer stratejik hedeflerinizi, taktik gücünüz üzerinden tanımlamaya başlarsanız, esas olarak davadan vazgeçmişsinizdir.”
“Hiçbir şey yapmayan birçok partinin, bir araya gelmesinden bir şey yapan bir parti çıkmaz” sözü, siyasal parti işlevinin ne olması gerektiği ve birlik sorununa yaklaşımın teorik çerçevesini sunuyor.
”PKK dışı siyasi kanadın güçsüzlüğünün nedeni bölünmüş olması değildir. Bunun tam tersini düşünüyorum. Bölünmüş olduğumuz için güçsüz değiliz. Güçsüz olduğumuz için bölünmüş haldeyiz. Siz eğer ayrı bir siyasi parti olarak kurulup, Kürdistanî siyasi parti olma iddiasındaysanız bunun gereklerini yerine getirmeniz lazım. Bunun gereklerini yerine getirmediğiniz her dönemde birlik çağrıları yapmak ciddi ve samimi değildir, sonuç da vermez. Hiçbir şey yapmayan birçok partinin bir araya gelmesinden bir şey yapan bir parti çıkmaz. Kürdistan'da parti sayısı çok fazla değildir. 15-20 milyon Kürde karşılık 7-8 tane parti var. Bir parti enflasyonu yok.”
“Burada esas sorun partilerin parti olarak yaşayamamaları, parti olarak refleks gösterememeleri, siyasi gündeme müdahil olamamalarıdır. Bunun çözümü de bu işleri yapamayan partilerin bir araya gelip bir partinin içine sıkışmaları değildir. Yıllardan beri birlik tartışmaları yapılır. Gerçek birlik ihtiyacı farklı siyasal programlara farklı ideolojik yaklaşımları sahip örgütlerin bir eylem planı üzerinde anlaşıp birlikte iş yapmalarıdır. Bize lazım olan da budur. Dolayısıyla herkes kendi örgütsel varlığını da koruyarak birlikte mücadeleyi geliştirmek için bir araya gelebilirler. Bunun formülü de tek partide buluşmak değildir. “
Bu denli kesin tanımlamalar üzerinden oluşmuş siyasal hedef ve perspektiflerin teorik-pratik etkisi, ikili bir görevle karşı karşıyadır. Bir taraftan yenilgi ve yılgınlıklardan oluşmuş egemen siyaset tarzının etkilerini yıkmak, diğer taraftan devrimci bir ruh dinamiğinin örgütlenişine yönelik siyasal açılımlar üzerinden özneler oluşturmak.
Bu devrimci teorinin pratik etkisi, devrimci ruhun yükselişine, devrimci dinamiklerin öznel etkinliklerine paralel bir şekilde doğru orantılı hale gelecektir. Bu nedenle, devrimcilerden kurulu bir örgüt önermesi önemlidir. Devrimci olmayan öznelerden oluşan bir örgütün devrimci olamayacağı gibi var olan çürümüşlüğün yeniden üretimidir aynı zamanda.
Bu çürümüşlüğün ruh haline uygun şekillenen öznelerde, bu ruh hali gerçekliğin bilinciymiş gibi algılanır. Öznel aktiviteleri de sadece bu ruh halini meşrulaştırmaya yönelik işlev görür. Bu işlev de günü kurtarmaya düşmanın oluşturduğu gündemlerde görüntüde varlık göstermekten öteye gitmez.
Örgüt ve örgütsel temsiliyet ilişkisi ile ilgili analizler; var olan örgütsel yapıları anlamada, yorumlamada, büyük olanaklar sunuyor. Örgütsel temsiliyeti yeteneğinden yoksun örgütlerin, ancak oluşan gündemlerin arkasından gidip, gündemde varmış gibi bir görüntü sergileyebilirler. Oluşan gündemlerin bir parçası olma çabaları, kendi aslı görevlerinin doğrultusunda değil sadece oluşan gündemlere, bir gözlemci ve izleyici etkileri olabiliyor. Gündemin varoluş süresi içinde görüntülerini yansıtabiliyorlar. Gündemin ortadan kalkmasıyla görüntüleri de görünmez oluyor. Örneğin; seçimlerde görüntüde aktif olarak varlar, seçimler gündemden çıktığında, kendileri de görünmez olurlar. O dönemde tartışılan bütün konular da rafa kaldırılır.
Diğer taraftan en az dört Kürd’ ten birinin desteğini alan, kitlelerde temsiliyet yeteneğini kazanmış, Fuat’ın deyimiyle: “Gövdesi Kürd, kafası Türkiyeli olan, PKK-HDP ve türevleri” diri kitleleri, Kürd ve Kürdistan hedefinden uzaklaştırmanın ideolojik-politik işlevini açıktan görev edinmeleri ile ilgili analizler, yeni teorik açılımlar oluşturuyor.
Böylece temsiliyet yeteneğinden yoksun olanların işlevsizliği; Bağımsız Bileşik Kürdistan hedefleyen kavramların, Kürdistan’dan bakışın, Kürdistanî düşünüş gibi kavramların içeriğini boşaltama işlevi görüyorlar. Diğer taraftan temsiliyet yeteneğini gösterenler de, bu hedefleri anlamsızlaştırıcı teorik formülasyonlarla aynı pratik görevleri gerçekleştiriyorlar. Birisi, var olan çürümüşlüğün yeniden üretimi ile hedeflerden uzaklaştırıcı işlev görüyor, diğer kanalda var olan diri ruhu, ruhsuzlaştırarak, bu hedeflerden yoksun bırakma işlevi görüyorlar. Böylece farklı birbirine zıt kanallardan gelişen yapıların, aynı pratik işlevlerde ortaklaşabiliyorlar. Diğer bir ortaklık da; hiçbir Kürd partisinin programında, Kürdistan sınırlarının belirtilmemiş olması ve tartışılmamasıdır.
Bugün uluslararası koşulların-dengelerin, Bağımsız Birleşik Kürdistan hedefini dayattığının bilincinde olmayan Kürdistan siyaset sınıfının geriliğine rağmen, Bağımsız Birleşik Kürdistan umudunu canlı tutan şu sözleriyle bitirmek istiyorum:
“40 milyonluk nüfusu olan bir milletin, 40 tane bağımsızlıkçı siyasetçi ve aydından; bağımsızlıkçı bir siyasi hareketten yoksun olması, üzüntü ve utanç verici bir durumdur. Bu acınacak duruma rağmen, Kürdistan’ı bekleyen geleceğin, Bağımsız Birleşik Kürdistan olduğunu düşünüyorum.”
05-05-2024
Metin Sandalci