×
Îro dîsa li ser gorra te bûm !
admin
Îro dîsa li ser gorra te bûm !
Zinarê Xamo Salek dîsa pir zû derbas bû ! Aslan, sal dîsa zû derbas bû, me hew dît 9ê adarê hat jî. Ez û Hêvî îro dîsa bûn mîvanê te. Tu rastiyê dixwazî min ji bîr kiribû. Lê do ne pêr, nizanim çawa bû, wek heft kes ji min ra bibêjin, ”ma qe...

Li himberî êrîşên dagirkeran em hêza xwe bikin yek
admin
Li himberî êrîşên dagirkeran em hêza xwe bikin yek
Welatê me Kurdistan ji derveyî îradeya gelê me bi çar perçeyan ve hatîye perçe kirin. Eve nêzîkî sed salîye ku Tirkîye, Îran, Iraq û Sûrîye , di meseleya  Kurdistanê de hemû pirs û pirsgirêkên di navbera xwe de datînin alîyekî û bi hevdu re pla...

Radio Ashti
admin
Radio Ashti
Sipasdarê birayê Haci KardoxiAştî û Radio Ashtî me, sipasdarê dost û hevalên ku bi sebir 4 saetan li me guhdarî kirin û em bi tenê nehiştin im. Mixabin derfet nebû ku bersîvên temama pirsan bidim. Em di têkoşîna rizgarîya neteweyî de bi hev re n...

19 sal zû derbas bûn
Zinare Xamo
Sal zû derbas dibin, min hew dît salek din jî derbas bû û wa ye dîsa 9ê nîsanê hat. Erê pismamo, 19 sal di ser wefata te ra derbas bûn. Îro dîsa ez û Hêvî bûn mîvanên te. Lê vê carê em ne bi tenê bûn, Mumtaz Aydin Roza Kurdî, Erdal Kurdman, ez û Hêvî...

Xwezî gorr bihata zimên
Zinare Xamo
Xwezî gorr bihata zimên
Aslan, sal zû derbas dibin, me tew nedît 18 sal çawa derbas bû. Îro ez û Hêvî dîsa bûn mîvanê te. Li ber serê te me bi hesreteke kûr û bi xemgîniyeke mezin rojên borî yad kirin. Me bîstekê qala te kir. Hêvîyê got, qey qismet û nesîbê te ev ax, ev gor...

Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne.
Fuad Onen
Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne.
Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne.Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne. Li gorî rayedarên Sîstema Serwerîya Tirk, ev şer ji bo wan mijara bekayê (mayin-nemayinê) ye. H...

Me îro silavek da gorra hevalekî pir ezîz !
Zinare Xamo
  Mehmet Aslan Kaya 17 sal berê di rojeke wiha da di 51 saliya xwe da ji nişka ve, bêyî ku kesî nerehet bike, bêyî ku haya kesî pê xe wek çirayekê vemirî û çû gerdûneke din. Mirina wî ne malbata wî tenê, bi sedan, bi hezaran kesên ev kurdê fed...

Mirinê pir zû tu ji nav me bir lê navê te nemir e
Zinare Xamo
Mirinê pir zû tu ji nav me bir lê navê te nemir e
Min got pismam sal zû dibuhirin, 16 sal derbas bûn. Hemû dost û hevalên te, zarokên te dersa matamatîkê dida wan, xortên te alîkariya wan dikirin hemû mezin bûne û di civata Swêd da hatine der û meqamên muhîm, ji bo gelê xwe xebatên pir baş dikin. &n...

Xusûsîyetên Rojhilata Nêzîk
Fuad Onen
Xusûsîyetên Rojhilata Nêzîk
Di sîyeseta Kurdistanê de du problemên esasî hene. Yek jê, taleba desthilatîya navendî lawaz e, taleba jêr desthelatîye, bi tirkî ”alt îktîdar” ew taleb xurt e. Lê taleba desthelatîyên navendî lawaz e. Sedemek ji, ku sernîvîsa vê panelê j...

Serxwebûna Kurdistanê
Fuad Onen
Serxwebûna Kurdistanê
Sîyeseta partî, rêxîstin,saziyên bakurê Kurdistanê dev ji hedefa serixwebûnê berda ye. Ji delva hedefênserxwebûnê, otonomî, federalî an demokrasî te parastin. Di vir de anormalîyekheye. Yanî îro ji her demê betir taleba serxwebûn û yekîtîya Kurdistan...

Page 1 of 6First   Previous   [1]  2  3  4  5  6  Next   Last   
22

Ne Yapmalı?:  Orta ve Yakın Doğu’da neler oluyor? Yani dünyada neler oluyor?

Fuat ÖNEN: Orta ve Yakın Doğu'da olanlar; Uzak Doğu'dan, Asya- Pasifik'te sürdürülen mücadele ve savaştan bağımsız değil. Bu bölgede olup bitenleri; dünya çapında süren dünya savaşının, Orta ve Yakın Doğu cephesi olarak anlamak gerekir.

Çünkü Filistin'de, Lübnan'da, Suriye'de olup bitenler, İran ile İsrail arasında bir savaş değildir. Doğrudan İran ve müttefiklerinin, ABD-İsrail ve müttefikleriyle sürdürdüğü bir savaştır. Savaşın kısa dönemli sonuçlarına bakarsak; İran'ın Şii Hilali ya da direniş cephesi dediği bu bölge, Tahran'dan başlayıp, Bağdat, Şam, Lübnan ve Filistin üzerinden Yemen'e uzanan bir cepheydi. Şimdilik bu cephede; Filistin'de, Lübnan'da ve Suriye'de İran kaybetti. Yemen her gün İsrail devleti tarafından bombalanıyor.

Yani aslında Suriye'de 13 yıldır süren savaş; Suriye'de bir iç savaş değil, bütün dünya Suriye'de savaşıyor.

Bütün dünya sadece Suriye'de mi savaşıyor? Aslında son otuz yılda, dünyanın neresinde çatışma olursa olsun, bütün dünya o çatışma bölgesinde savaşır durumdadır.

Bu otuz yılın ilk on yılında, olaylar ABD ve Britanya'nın kontrolünde gelişti. Son yirmi-yirmi beş yıldır, Putin döneminde; Rusya'nın öne çıkması, Çin'in ABD'ye alternatif bir ekonomik güç olması… Hindistan, Japonya, dolayısıyla dünyanın her tarafında, bu büyük güçler dövüşüyorlar.

Peki, Suriye'de, Libya'da, Lübnan'da, Filistin'de dünyanın her tarafında bütün büyük güçler savaşıyorlarsa, bunun adı niye dünya savaşı değil? Çünkü dünyanın büyük güçleri, özellikle Batılı güçler arasında bir nükleer denge var ve bu büyük güçler doğrudan birbirleriyle savaşamıyorlar. Çünkü dünyada bu güçlerin elinde birikmiş olan nükleer kapasite, dünyayı birkaç defa ortadan kaldırabilecek büyüklüktedir. Bu yüzden üçüncü bölgelerde bu savaş sürüyor.

Bu bir Üçüncü Dünya Savaşı. Bu savaşın nedeni ne? Bu savaşın nedeni şu: “Sovyet sosyalizmi çözülüp, Sovyet sistemi çökerken, beraberinde dünya düzenini de çökertti.” Çünkü 1945'ten bu yana; Birleşmiş Milletler’de sembolize edilen dünya düzeninin ayaklarından birisi, Sovyetler Birliği idi. Bu çökünce dünya düzeni de çöktü. Kapitalist bir dünyada yeni bir dünya düzeni ancak dünya savaşıyla mümkündür. Bu niçin önemlidir? Suriye'deki savaşı ya da dünyanın herhangi bir yerindeki çatışmayı anlamak için bu büyük fotoğraf içinde bir yere yerleştirmemiz lazım. Yerleştirmediğimiz müddetçe o olayı çözmemiz, anlamamız mümkün değildir. Bir, bu nedenle.

İkincisi: “Savaş döneminde, hukuk susar, güç konuşur!” Ve bugün dünyada, bir devletler arası hukuk da yoktur! Bunun iki örneğini söyleyeyim size: “Şimdi, Şam'da iktidar olduğu söylenen Golani, Birleşmiş Milletler kararı ile terörist ilan edilmiştir. HTŞ terörist bir örgüt olarak ilan edilmiştir. Hatta Amerika Birleşik Devletleri, Golani'nin başına 10 milyon dolar ödül koymuştur.”

Ama bugün Amerika Birleşik Devletleri, HTŞ ile doğrudan görüşüyor.  Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi, Golani ile bir görüşme gerçekleştirdi Şam'da. Yani Birleşmiş Milletler'e göre bu bir teröristtir ama Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi onunla görüşebiliyor. Türk Devleti zaten görüşüyor. Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı, onunla beraber Emevi Camii'ne gidip namaz kıldılar. Ortada bir hukuk yok! Güç var! Savaş budur! Bizim de bunu, böyle anlamamız lazım. Savaş; siyasetin, zor araçlarıyla devam ettirilmesidir.

Ne Yapmalı? : Bahsettiğiniz siyasi olgular ve olaylar içerisinde Çin'in konumu ve önemi nedir?

Fuat ÖNEN: Uzmanların projeksiyonlarına göre; 2050 yılında Çin, ekonomik olarak ABD'yi geçiyor. Dolayısıyla Çin'in, ABD ve İngiltere üzerinde oluşturduğu esas tehdit ekonomik bir tehdittir. Bu nedenle de Çin savaş yanlısı değil.

İpek Yolu'na trilyon dolarlık yatırım yaptılar. 60'a yakın devletle de bu konuda anlaşma imzalamışlar. İsrail Çin'in yaptığı İpek Yolu'na kama soktu. Onun için bu savaş sadece bir İsrail savaşı değil, ABD’nin de savaşı. Zaten savaşı sahada yönetenler de ABD'li generaller. Ukrayna'da olduğu gibi; Ukrayna Savaşı'nı da ABD'li generaller yönetiyor.

ABD için savaş, bir ekonomik zorunluluktur. Çünkü Çin'in ekonomik olarak ABD’yi geçmesi, dünyadaki dolar hegemonyasına son verecektir. Bu, ABD ekonomisinin çöküşü anlamına gelir.

Ayrıca, ABD ekonomisinin motor gücü, sınai-askeri komplekstir. Bu kompleksin ayakta kalması ve genişletilmiş yeniden üretimi sağlayabilmesi de savaş ve savaş tehdidinin güçlü olmasına bağlıdır. Dünyada süren bir savaş olmazsa ve ciddi bir savaş tehdidi olmazsa, sınai-askeri kompleksin ürettiği mallar için piyasalar oluşmaz.

Bu nedenlerle, esas savaşı dayatan -1990'dan bu yana- Amerika Birleşik Devletleri'dir. 2000 yılına kadar bir hegemonya ve kontrol oluşturabildiler Dünya Savaşı'nda. 2000'den sonra bir taraftan Putin Rusya’sı (Yeniden emperyal devlet gibi davranmaya başladılar). Öbür taraftan da Çin'in yükselişi ve ABD'yi ekonomik olarak da tehdit etmesi. 1990-2000 arasında globalist saldırının temel argümanı tek kutuplu dünya idi. 2000'li yıllarda bu argüman çöktü. İki kutuplu dünya yerine çok kutuplu bir dünyada olduğumuz gerçeği anlaşıldı. Bu da savaşın daha fazla yayılmasına neden oldu.

Dolayısıyla, bu 3. Dünya Savaşı'nda Çin, önemli bir aktördür. Hatta bir önceki Trump döneminde, ABD'nin “Milli Güvenlik Belgesi” gibi bir belgesi var. Orada temel tehdidin Çin olduğu saptanmıştı.

Önümüzdeki dönemde; eğer, Suriye konusunda daha doğrusu Suriye-Ukrayna meselesinde, Trump ile Putin arasında bir anlaşma var ise Trump, elini rahatlatıp daha fazla Çin'e ve Avrupa'ya yüklenecektir.

Orta Doğu'ya geri dönersek; bundan sonra, savaşın ekseninin Irak olacağını değerlendiriyorum. Çünkü İsrail ve ABD'nin İran'a ulaşmasının önünde tek engel olarak Irak kaldı. Suriye'de bir yönetim değişikliği oldu. Bazılarının iddia ettiği gibi bir devrim ya da halk devrimi falan olmadı.

Yeni yönetimin, Suriye'de işleyen bir rejim kurmasını pek olası görmüyorum. HTŞ etrafında, bir Suriye ulusu oluşturmak mümkün değildir. Yüzyıldır, Irak'ta da Suriye'de de Türkiye'de de devlet eliyle bir ulus inşası projesi yürüyor. Bu ulus inşası projeleri başarısız olmuştur.

Yakın Doğu’daki gelişmelerin bize gösterdiği ilk somut gerçek budur. Burada bir ulus inşası gerçekleşememiştir. Bundan sonra da gerçekleşemeyecektir. Çünkü çok uluslu coğrafyalara hükmediyor bu devletler. Ve artık kısa süreli jenositlerle ezilen ulusları ortadan kaldırmak mümkün değildir. Dolayısıyla ilk önemli sonucu budur.

İkinci önemli sonuç; Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan devletler sisteminin, Yakın Doğu ve Orta Doğu'da çökmesinin başlangıcı sayabiliriz. Irak'ta başlayıp Suriye'de devam etmektedir. (İkisinde de temel dinamik Kürdistan’dır.) Mevcut siyasi sınırlar korunduğu müddetçe bu siyasi sınırlar içindeki hiçbir ciddi sorunun çözülemeyeceği anlaşılmıştır.
Önümüzdeki 10 yılda Suriye'deki savaş devam edecektir. Şu anda Suriye’de bir devletten söz etmek mümkün değildir. HTŞ'nin iktidar olduğu Şam çevresi var. Ama bu iktidar yani HTŞ iktidarı ne Nusayrilerden, ne Kürtlerden, ne Dürzilerden, ne Ermeni-Süryanilerden rıza üretemeyecektir.

Böyle bir rıza üretilemediği için de -önümüzdeki on yılda da- Suriye'deki savaş devam edecektir. Burada bizim bakımımızdan önemli olan Kürdistan'ın durumudur. Rojava Kürdistanı bu 13 yıl süren iç savaş boyunca; özellikle, DAİŞ'e karşı mücadelede, çok ciddi bir savaş yürüttü.

Ancak savaşın belli bir aşamasından sonra, Batı Kürdistan yerine Kuzey Doğu Suriye coğrafyası ikame edildi. Kuzey Doğu Suriye coğrafyası denilen coğrafya; esas itibariyle, Sünni Arapların coğrafyasıdır. Kürdistan'ın batısı (Rojava Kurdistan’ı) Kuzey Doğu Suriye'nin kuzeyindedir. Suriye'deki destabil durum; -yani 10 yıl daha sürecek olan savaş- Kürdistan'ın batısıyla ilgili olarak “önemli fırsattır” ve “büyük tehlikeler” de barındırmaktadır.

Fırsat şudur: “Şu anda Suriye'de bir devlet yokken, bu Kürdistan'ın devletleşmesi için önemli bir fırsattır.” 2003'te Irak'ta bir kriz durumu oluştu. Irak devleti ortadan kaldırıldığında da Kürdistan'ın devletleşmesi için önemli bir fırsat oluşmuştu. Ancak devletler arası durum ve Kürdistanî siyasetin Güney Kürdistan'daki durumu, devletleşmeye değil, federasyona ulaştırdı Kürtleri. Şimdi buna Suriye de eklendi.

Bu durumda: “Güney Kürdistan ile Batı Kürdistan, birleşmeyi önlerine koyarak, devletleşmeyi hedeflemelidirler.” Türk Devleti bu tehlikeyi gördüğü için son yıllarda; özellikle Batı Kürdistan, Türkiye saldırılarının hedefi olmuştur ve ayrıca son İmralı süreci de bununla ilgili bir gelişmedir. Benim durduğum yerden bakarsak: “Kuzeydoğu Suriye saplantısından vazgeçilip, Kürdistan'ın bu iki parçasının birliği programlaştırılmalıdır.”

Bütün dünya savaşlarında ve bu Üçüncü Dünya Savaşı’nda da savaşın temel hedeflerinden biri, enerji kaynakları ve enerji yollarının kontrolüdür.

Bölgede de devam eden iki tane büyük enerji yolu projesi var. Biri, Çin'in “Bir Kuşak Bir Yol” projesidir ki buna İpek Yolu deniyor. Diğeri de Hindistan'dan başlayıp İsrail üzerinden Avrupa'ya ulaşıyor.  Buna da Baharat Yolu diyorlar.

Dikkat edilirse İsrail, Doğu Akdeniz'de hem Suriye'nin hem Lübnan'ın hem Filistin'in bütün önemli limanlarını bombaladı. Şu anda, Doğu Akdeniz'de işleyen tek liman, Hayfa Limanı’dır. Bu da Hindistan'ın Baharat Yolu’nun güvenliğini sağlama çabasıdır.

Bir diğer enerji yolu Türkiye'de daha çok Davut Koridoru denilen, Kürtlerin Selahaddin Eyyubi Koridoru dediği koridordur. Bu da enerji yolları bakımından önemli bir koridordur. Güney ve Batı Kürdistan üzerinden; Ürdün'e, oradan İsrail üzerinden, Akdeniz’e ulaşacak olan bir enerji yoludur. Kürt siyasetinin; bunu, bu enerji yolunun kontrolünü, ele geçirmeye çalışması lazım. Bu sağlanırsa, her iki parçanın petrol ve doğal gaz üretimleri, sorunsuz bir şekilde Akdeniz'e ulaşma yolunu sağlamış olacaklardır.

Böyle büyük savaşlar döneminde; siyasetin, büyük düşünmesi lazım. Maalesef Kürt siyaseti; bu dönemde, büyük düşünmek yerine, parçacı, dar-parti çıkarlarını esas alan bir siyasal duruş göstermektedirler. Dar-parçacı ve dar-partici siyaset anlayışını aşamazsak; bu savaşta, Kürdistan'ın devletleşmesi yönündeki mücadelemiz, önemli bir sıkıntıyla karşı karşıya kalacaktır.

Şu anda, her dört sömürgeci devlette, hem kendi içinde hem de devletler arası ilişkilerde, ciddi sıkıntılarla karşı karşıyadırlar.  Böyle tarihi fırsatlar kimseyi beklemez. Önderlik böyle durumlarda gereklidir. Böyle durumlarda ciddi bir önderlik olursa; Kürdistan'da, muhteşem bir devletleşme potansiyeli vardır.

Şu örneği vereyim. Şu anda Kürdistan'ın her dört parçasında, 300 bin civarında silahlı gücümüz var. Ancak bu silahlı güç, ortak bir önderlikten ve ortak siyasi hedeflerden yoksundur. Kürtler, savaşçı bir millettir. Son 3000 yılda Kürdistan'a gelenler, Avrupalı gezginler, Kürtlerin savaşçılığından, kahramanlığından söz eder. Ama 21. yüzyılda bireysel kahramanlık sonuç vermez. Kolektif bir önderlikle bu 300 bin kişilik orduyu yönetmek lazım.

Böyle bir önderliğe kavuşursak, kısa sürede bu 300 bin, 500 bine hatta 1 milyona ulaşabilir. Büyük düşünüp, büyük davranmak, büyük hedeflere sahip olmak gerekir.

Ne Yapmalı? : Savaşın Irak üzerinden devam etmesi görüşünüzü açar mısınız?

Fuat ÖNEN:  Irak yönetimi, şu anda İran'ın kontrolünde. Irak'ta İran'a bağlı Haşdi Şahbi güçleri var. Bunlar Irak ordusundan da daha kalabalık ve daha güçlüdürler. Dolayısıyla savaş, Irak üzerinden derinleşecek. Bu çok çeşitli cephelerde sürecek. Yani ekonomik olarak sürer, diplomatik olarak sürer, siyasi olarak sürer ve neticede askeri olarak da sürebilir.

Ne Yapmalı?:  İran’a müdahale edebilmek için tekrar Irak’a müdahale etmesi gerekiyor dediniz. ABD Irak'ta başarısız mı oldu?

ABD'nin politikalarını anlamak için post-modern diyebileceğimiz Üçüncü Dünya Savaşı’nı iyi anlamak lazım. ABD’li stratejistler bu savaşın ortalama bir insan ömrü kadar sürebileceğini söylüyorlar. Bunun yarısını geride bıraktığımızı düşünürsek önümüzdeki 30-35 yıl da bu dünya savaşı devam edecek.

Bu savaşta, Amerika Birleşik Devletleri'nin henüz yapıcı bir programı yoktur. Şu anda yol temizliği yaptıklarını düşünüyorlar, yıkıcı davranıyorlar.

Girdikleri yerlere bakalım: Afganistan 20 yıl öncesinden daha iyi bir durumda değil. Irak'ta 22 yıldır duruyorlar. Irak'ta da federe Kürdistan Bölgesi'nin kurulması dışında, Irak'ın hiçbir temel sorunu çözülmüş değildir. Saddam daha çok Sünni Arapları temsil ediyordu. Şimdi Şii Araplar yönetimde. Ne ekonomik sorunlar çözülmüştür, ne ulusal sorunlar çözülmüştür. İşte Kürdistan bağımsızlık referandumu sonrası savaş hatırlardadır.

Libya'nın şu anki durumu, Kaddafi döneminden çok daha kötüdür. Suriye'de 13 yıldır sürdürülen bir savaş vardı. Esad gitti, yerine HTŞ geldi. Esad'ın yol açtığı sorunların, HTŞ'nin yol açtığı sorunlardan daha az olduğunu kimse iddia edemez. Mısır'da “Arap Baharı”ndan söz edilir. Müslüman Kardeşler iktidara geldi. Sonra Sisi darbesiyle yeni bir yönetim kuruldu. Mısır'da da çözümlenmiş hiçbir sorun yok. İsrail, bir buçuk yıla yakın bir süredir, Gazze’de hiçbir kural tanımayan bir savaş gerçekleştirdi, sonuçlandırılmış hiçbir mesele yoktur.

Dolayısıyla ABD'nin başarısız olduğunu söylemek doğru değildir. Kendi genel-uzun vadeli stratejik planına göre savaşı sürdürüyor. Bu savaşta herkes yanlışlar yapabilir. Yani koca bir dünyadır bu savaşın cephesi. Bazı küçük cephelerde başarısız da olunabilir.

ABD ve müttefikleri, özellikle İngiltere, şu anda bir yıkım aşamasındadır. Ukrayna savaşı ortadadır. Ukrayna'da da Ruslar Ukraynalarla savaşmıyor, Ruslar NATO'yla savaşıyorlar.

Dolayısıyla: “Bu 30 yıllık süreçte, emperyalizm geriledi mi ki ABD başarısız oldu?” diyelim. Ya da: “Emperyalizme karşı önemli mevziler mi kazanıldı?” Hayır, bunların hiçbiri yok. Şimdilik onların kontrolünde süren bir Üçüncü Dünya Savaşı var.

Irak’ta bizi ilgilendiren asıl mesele, Güney Kürdistan'ın durumudur. Çünkü Güney Kürdistan'da ikili bir yönetim var ve bu ikili yönetimin bir tarafı; YNK'nin önderliğindeki tarafı, İran yanlısı bir siyaset izliyordu şimdiye kadar. Kürdistan Demokrat Parti yönetimi de Türkiye yanlısı bir siyaset izliyordu. Öncelikle; orada, bu ikili yönetimin sona ermesi lazım.

Peşmerge güçlerinin birleştirilmesi lazım. Ve dediğim gibi devletleşme yönünde büyük hedefler konulması lazım. Dar partici siyaset anlayışından vazgeçilmesi gerekir. ABD'nin, İngiltere'nin, İsrail'in neler yapacağını elbette bir siyasetçi olarak izleyip, değerlendirmek lazım ama bizim üzerinde yoğunlaşacağımız şey, Kürdistanî siyasetin ne yapacağı olmalıdır. Çünkü demin söylediğim güçlü potansiyeli harekete geçirebilirsek kürdistanî siyaset,  sadece büyük güçleri izlemekle kalmaz; kendi hedefleriyle onların ne yapacaklarını değiştirebilir bir potansiyele sahiptir.

Dolayısıyla büyük güçlerin ne yapacaklarıyla uğraşmak bize esas görevimizden alıkoymamalıdır. Bizim şu anda ABD'nin, Rusya'nın, Çin'in politikalarını değiştirecek gücümüz yok. Ama eğer ciddi bir önderlikle, bu ciddi potansiyeli harekete geçirebilirsek, o zaman kendi siyasal hedeflerimizi dayatmak durumunda oluruz. Gerek Güney Kürdistan'da gerek Batı Kürdistan'da ABD ile kurulan ilişkiler belli bir eksiklikle maluldür. Bu da, bu ilişkilerin daha çok askeri planda sürdürülmesidir. Oysa Kürdistanî siyaset, askeri ilişkileri siyasal hedeflerine bağlı olarak ele almalıdır. Bu siyasal hedef de “devletleşmek” olmalıdır.

Ne Yapmalı? : Emperyalistlerin Kürdistan'a dair tutumları bize ne anlatıyor? Özellikle Suriye'ye dair her emperyalistin ağzında: “Kürtleri korumak gerekir.” diye bir söz çıkıyor.

Fuat ÖNEN: Şimdi Suriye söz konusu olduğu zaman esas inisiyatif alan Avrupalı devlet Fransa'dır. Bunun nedeni tarihi olarak Suriye, Lübnan ve Kuzey Afrika, Fransa'nın nüfuz bölgesi olarak sayılmasıdır.

Bu büyük devletler, kimseyi korumak için burada değildirler. Büyük devletlerin buradalığının esas nedeni, kendi çıkarlarını korumaktır. Ve şu anda Orta Doğu'da, Yakın Doğu'da kurulu devletleri bir tarafa bırakırsak, sosyolojiye baktığımız zaman bu bölgelerde, Kürtler dışında, Avrupalılarla ortak hedefler tasarlayan bir başka topluluk yoktur. Gerek Araplar, gerek Acemler ve gerekse de Türkler; özellikle son yıllarda; Batılıların, onları bölmeye çalıştığını düşünüyorlar.

Kürdistan sorununun kuruluşunda esas sorumlu devletler; İngiltere ve Fransa olduğu halde, “güncel siyasette” böyle bir düşmanlık gözükmüyor. Aynı şeyi İsrail için de söyleyebiliriz. Yani hiç kimse İsrail muhibbi falan değil. Ama İsrail kendi çıkarları bakımından Yakın Doğu’da güçlü bir Kürt devletinin oluşmasını ister. Bu ilk elde kendisine tehdit olarak algıladığı İran, Irak ve Suriye'yi zayıflatır. Son dönemlerde Türkiye ile aralarında da belli bir çıkar çatışması var. Böyle düşünüldüğünde İsrail devletinin Yakın Doğu’da bir Kürt devleti istemesinden daha olağan bir şey yoktur. Bu durumda Kürtler: “Kürt devletini İsrail istiyor, öyleyse bu kötü bir şeydir.” deme lüksüne sahip değildirler.

Devletleşme çabasında devletler arası destek önemlidir. Kürdistanî siyaset de bu konuda gerçekçi davranmak zorundadır. Onun için Kürtlere dönük, işte emperyalistler onlara devlet kurmaya çalışıyorlar gibi hem soldan hem de sağdan gelen eleştiriler; aslında, devletçi eleştirilerdir.

Yani Türkiye devletini savunan eleştirilerdir. Bu devlet de 1952'den günümüze kadar NATO üyesidir. Emperyalistlerin her türlü işbirliğini yapan bir devlettir. Emperyalistlerin işbirlikçisi olan bir devletle mücadele etmek yerine Kürtlere: “Emperyalizmle siz mücadele edin.” demek de devrimcilik değildir.

Dolayısıyla ünlü bir söz var: “Devletlerin dostları, düşmanları yoktur, çıkarları vardır.” Ulusal kurtuluş mücadelesine de aynı ilkeyi uygulayabiliriz. Ulusal kurtuluş mücadelesinin de hedefleri var; bu hedeflere ulaşmak çabasındadırlar. İngiltere ve Fransa’nın daha önce işlediği suçları, telafi etmesini istemek, emperyalizme yalvarmak falan da değildir.

Herkes kendi işine bakmak durumundadır. Filistinli önderleri, gerek El-Fetih'in gerek Hamas'ın önderleri, dünyanın bütün emperyalistleriyle ilişki kurmakta hiçbir sakınca görmediler. Ve kimse, Filistinlileri bu nedenle eleştirmiş değildir. Bugün de özellikle Hamas'ın önderlik ettiği Filistin mücadelesi, Kürdistan'ın dört sömürgeci devletinin desteğine sahiptir.

Filistin ulusal kurtuluş hareketini bu bakımdan eleştirmeyenlerin dönüp Kürdistan'daki ulusal kurtuluş mücadelesini eleştirmeleri devletçiliktir.  Yani kendi devletini savunmaktır. Bunun prensiplerle ya da enternasyonalizmle de bir ilgisi yok.

Ne Yapmalı? : Türkiye ve Kürdistan meselesine gelirsek; Devlet Bahçelinin çıkışı ve sonrasında Öcalan’ın çağrısıyla sürdüğü söylenen bir süreç var. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Fuat ÖNEN: Ekim 24'te, meclis açılışında, Erdoğan'ın yaptığı konuşmayla başladı bu süreç. (Ön hazırlığının bir yıl önceden başladığı anlaşılıyor.) Erdoğan: “İsrail'in Lübnan'dan sonra göz diktiği ülke bizim ülkemizdir.” dedi. Bunu Tevrat'taki vaat edilmiş topraklara bağladı. Tabi ki Tevrat'taki vaat edilmiş topraklarda Türkiye yok; Kürdistan'ın bir bölümü girer. Yani Tevrat'taki o dini hurafede de Türkiye yoktur. Türkiye NATO devletidir. İsrail de Orta Doğu'daki Amerika Birleşik Devletleri'dir. Dolayısıyla İsrail'den Türkiye'ye dönük doğrudan bir tehdit yoktur. Böyle olduğu halde Erdoğan niye bunu söyledi? Söylemesinin nedeni o zaman da belliydi:

“Lübnan'dan sonra sıra Suriye'ye gelecek. Suriye'de iktidar değişikliği ya da de-stabilizasyon olursa, Kürtlerin devletleşme ihtimali yükselir.” Yani Erdoğan’ın o açılış konuşmasında hedef gösterdiği: “Batı Kürdistan” idi.

Olaylar belki beklediklerinden farklı gelişti. Türkiye'nin A planı HTŞ'nin Şam'a gidişi değildi.

Türkiye'nin A planı ÖSO, PYD, YPG, Güney Kürdistan ve Türkiye birlikte,  Esad'ı anlaşmaya zorlayarak bir çözüm aramaktı. Bu Erdoğan'ın A planıydı. Ama işler onun istediği gibi gitmedi; HTŞ Şam'a gitti. O gün bugündür, Batı Kürdistan'daki Kürtleri silahsızlandırmak ve Türkiye'nin himayesine almak istiyorlar.

Erdoğan bu açıklamasından sonra muhtemelen Bahçeli ile görüştü. Bahçeli de: “Öcalan gelsin, mecliste konuşsun.” gibi kimsenin beklemediği bir çıkışta bulundu. Şimdi onu anlamak için önce şunu görmek lazım. Türk Devleti'ni böyle bir açılıma zorlayacak ne Türkiye'de ne de Kuzey Kürdistan'da, ciddi bir devrimci dalga yoktur. Onun için bu açılım, Türkiye'nin içine ya da Kuzey Kürdistan'a dönük bir açılım değildir. Bunun esas hedefi Kürdistan'ın statü kazanmış ve de muhtemelen birleşecek olan iki parçasıdır.

Bu iki parçayı teslim almaya çalışıyorlar. Geçmişteki açılım, barış süreci denilen, süreçlerde de aynı mesele vardı. Yani 2013'teki çözüm açılım süreci denilen, benim İmralı süreci dediğim süreç de Suriye'deki gelişmeler ile ilgiliydi. Hedef; Kürtleri, ÖSO'yla ittifak halinde, Türkiye'nin yedeğine almaktı. Bu olmayınca, açılım süreci sona erdi. Şimdiki Bahçeli sürecinden de ben bir sonuç beklemiyorum.

İmralı'nın 26 yıllık serüvenini göz önüne aldığımızda, İmralı'da kim egemense; Öcalan, O egemenlerin paralelinde açıklamalar yaptı. 99-2004 arasında Türkiye'de, Kürdistan meselesinde, devlet içinde bir farklılık olmadığı için uyumlu, beş yıl silahsız bir dönem yaşandı. Sonra AKP hükümet oldu. Devlet içindeki bazı kesimler, (CHP, Ordu) AKP'nin iktidar olmasını istemediler. “Beş yıl sürekli şiddeti kötüleyen, şiddet her tür kötülüğün anasıdır.” diyen Öcalan, 2004'te savaş kararı çıkarttı İmralı'dan. Bunun farkına varan AKP, o zamana kadar genelkurmayın kontrolünde olan İmralı'yı, bir genelgeyle İçişleri Bakanlığına, MİT'e bağladı. O zamana kadar AKP'ye: “Yeşil Faşizm.” diyen Öcalan, birdenbire AKP'nin demokrat olduğunu keşfetti.

2008-2015 arasında; bu sefer, faşist olan CHP'ydi, demokrat olan AKP'ydi. 2015'ten bu yana bu sefer tersine döndü. Öcalan’ın sesi kesildi. AKP, yeniden “Bahçeli-Erdoğan faşizmi.” oldu. Son seçimlerde, CHP ile İttifak'ın altında yatan neden de budur.

Dolayısıyla İmralı'dan devletin söylediğinden farklı bir şey beklemek doğru değil. Ne söyleteceklerini bilmiyoruz. Öyle sanıyorum, onlar da henüz bilmiyorlar.

Arka planda sürdürülen görüşmelerden bir sonuç alırlarsa, o sonuçlara göre, bir şeyler söyletirler. Ama Kürdistanî siyasetin bugün ulaştığı düzeyin, 2012'lerden daha bilinçli olduğunu varsayıyorum. Dolayısıyla, Türk Devleti'nin Kürt siyasetini teslim alma girişimi olan Bahçeli -  Öcalan açılımının sonuç vermeyeceğini bekliyorum.

Ne Yapmalı? : Bir yandan “açılım, barış” denmekte bir yandan da hem Rojava Kürdistanı’na hem Kürt siyasi oluşumlara saldırılar yoğunlaşmakta. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Fuat ÖNEN: Çünkü hedef, Kürdistan'ın batısı ve güneyidir. Önceki İmralı açılımları sırasında da aynı şeyi yaptılar. Ortamı yumuşatmak diye askeri bir kavram vardır. Kürtlere söylenen şu: “İmralı'dan gelen talimata uymazsanız savaşı tırmandıracağız.” Kuzeybatı Kürdistan'da kayyımlar, cezaevine atmalar, gözaltına almalar bu açılımla çelişik değil.

Bu açılımdan çelişki görenler; bu açılımı, demokratik bir açılım falan sananların kafasındaki çelişkidir. Öyle bir şey yok. Askeri mantıkla düşünüyorlar, ortam yumuşatma stratejisini izliyorlar. Bunun için de sürekli saldırı altında tutmaları lazım ki kendi istediklerini, kendi iradelerini, Kürdistanî siyasete kabul ettirsinler.

Ne Yapmalı? : Türkiye solundan gelişmelere dair çok fazla söz söylendi. Bu söylemler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Fuat ÖNEN: Yani Türkiye solu dendiği zaman; aslında, çok bir şey ifade etmiyor. Yani CHP'den başlayıp, devrimci komünistlere kadar olan bir çevreyi, sol diye nitelememek lazım.

Pratik olması bakımından ikiye ayırabiliriz solu: “Bir, devletçi sol. Yani Türkiye Cumhuriyeti'ni savunan, bu cumhuriyetin daha iyi olmasını isteyen devletçi sol var. Bu bize göre sol-sosyalist falan değil. Bir de gerçekten kendi ülkesinde, yani Türkiye'de devrim yapmayı hedefleyen sol vardır. Bizim sol diyebileceklerimiz ya da sosyalist diyebileceklerimiz o çevrelerdir. Dolayısıyla solu sadeleştirip söyleyeceğim:

HDP içindeki ‘sol partiler’, devletten yana olmaya çalışan, devletin bekasını en az Erdoğan kadar savunan partilerdir. Bu partilerin DEM içindeki varlıkları, en hafif deyimle konformist bir fırsatçılıktır. Ama doğrudan devletin kontrol ettiği partiler, kadrolar da vardır.  Şu anda İmralı heyeti diye lanse edilenler; aslında, orada devlet görevi yapıyorlar. Bunları Türkiye solu deyip Türkiye soluna haksızlık yapmamak lazım.

Gerçek devrimciler, komünistler, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesini anlayanlardır. Sosyalist devrim ilkelerini, ulusal kurtuluş mücadelesine dayatmak da doğru değildir. Sonuçta ulusal kurtuluş mücadelesi dediğimiz, bütün ulusal güçlerin birlikte işgali sona erdirip, bir ulusal devlet kurmalarıdır. PKK'nin silahlı mücadelesini destekleyip desteklememek, silahla siyaset arası ilişkiyi anlamamaktır. Yani biz, silahı siyasetten soyutlayıp değerlendiremeyiz.

O silah, hangi siyasal programı gerçekleştirmeye çalışıyorsa, orada değerlendiririz. Sözünü ettiğin sözde sosyalistler bağımsızlık hedefinden vazgeçtiği için silah bıraksınlar demiyorlar. Tam tersine bağımsızlık hedefine karşı oldukları için söylüyorlar. Bizim durduğumuz yerde; savaş, siyasetin zor araçlarıyla sürdürülmesidir.

Onun için biz: Silaha bakıp, aman burada silah var, burası kötüdür.” demeyiz. O silahın arkasındaki siyasal programı değerlendiririz. PKK, son 20-25 yılda, ulusal bağımsızlık hedefinden kopmuştur. Kürdistanî siyaset ya da dünyanın herhangi bir yerinde ulusal kurtuluşçu siyaset, teritoryal bir siyasettir.

Belli bir teritoryanın bağımsızlığını, özgürlüğünü savunur. Bu hedeflerden koptuğu için biz bu siyaset anlayışını eleştiriyoruz. Türkiye’nin demokratikleştirmesini hedeflemek, Kürtlerin silahlanmasını, silahlı mücadele etmesini gerektirmez. Dolayısıyla silahı siyasetin önüne çekip eleştiren anlayışları doğru bulmuyorum.

Silahsız millet, köle millettir. Onun için Kürtlere silahsızlanmayı dayatmak, Kürtleri köle statüsünde tutma çabasıdır. Bugün özellikle Batı Kürdistan gündemlidir. Batı Kürdistan'da iki şey çok önemlidir: Birincisi toprak temelli, siyaset. İkincisi de silahlı mücadele. Toprakla silahı birbirinden ayıran her tür anlayış, bize göre yanlıştır.

Silahlı değilsen toprağı savunamazsın, toprağı savunmuyorsan silaha gerek yoktur. Onun için o bağlamda Batı Kürdistan'daki Kuzey Doğu Suriye temelli bir siyaseti doğru bulmıyoruz. Batı Kürdistan'da öne çıkarılması gereken, Kürdistan'ın batısındaki Kürdistan’ın %8 ini oluşturan toprağı savunmaktır. Bu nedenle -yani güncel olarak- söylemem gerekirse, Kürtlerin siyasette toprak ve silahı birbirinden ayırmadan birlikte savunması gerekir.

Ne Yapmalı? : Barzani ile Mazlum Abdi görüştü. Kürtler tarafından büyük bir heyecanla karşılandı bu görüşme.  Siz bunu olumlu buluyor musunuz?

Fuat ÖNEN: Yani Kürdistan’ın her parçasındaki siyasal birimlerin, siyasal partilerin görüş alışverişinde bulunmaları, güç birliği oluşturmaları, sonuçta siyasi bir güç birliğine gitme çabaları, hem olumludur hem gereklidir hem de başka yolu yoktur. Ancak Kobani-Mesut Barzani görüşmesinin temellerini henüz bilmiyoruz. Şöyle bir kaygı da var: “Türkiye Devleti'nin bu yeni Bahçeli-İmralı açılımının hedefinde Güney Kürdistan da var.”

Güney Yönetimi, önceki İmralı süreçlerine dahil oldu. Şimdiki süreç hakkında da hayırhah açıklamalar yaptılar. Ben bu kaygıyla izliyorum ve umut ediyorum ki bu Bahçeli-İmralı açılımının bir devamı olmasın. Tarihi olarak, Kürdistan'ın bütün parçalarının kaderi ortaktır. Güncel olarak, Güney Kürdistan ile Batı Kürdistan'ın kaderi kesişmiştir. Başkan Barzani ile General Mazlum'un görüşmeleri, umut ediyorum ki bu çerçevede yapılmıştır. Kürdistan'ın Güney ve Batı parçalarının birleşmesi, Türkiye'nin, HTŞ'nin, ÖSO'nun saldırılarına karşı ortak bir askeri hat  kurmak dahil; bu eksende, bir görüşme olmuş olmasını diliyorum.

Yapılması gereken bellidir: “Batı Kürdistan'a dayatılan bu teslimiyet açılımını bozguna uğratmak, gerekir.” Bu da sadece Batı Kürdistanlıların mücadelesiyle olmaz. Kürdistan her dört parçasındaki Kürdistanî devrimciler, bu konuda Batı Kürdistan'la beraber olmalıdırlar. Bu olursa Bahçeli-Erdoğan; Bahçeli-Öcalan açılımını işlevsizleştirebiliriz.

Bu konuda şunu söyleyip bitireyim. Erdoğan, Diyarbakır'da: “Bu sürecin, Kürt vatandaşlarla ilgisi olmadığını” söyledi. Kürt vatandaşlarla ilgili olmayan bir sürece, Kürtler adına katılanların, Kürdistan karşıtı güçler olduğunu söylemek lazım.

Yani eğer; bu, Kürt vatandaşlarla ilgili bir şey değilse, Kürtler adına siyaset yapanlar, bu süreçte niye yer alsınlar? Kürt siyasetinin, Kürdistanî siyasetin, bu tip açılımlara hiçbir şekilde muhatap olmamaları gerekir.

Posted in: Tirki

Comments

There are currently no comments, be the first to post one!

Post Comment

Name (required)

Email (required)

Website

DAR-PARÇACI VE DAR-PARTİCİ SİYASET ANLAYIŞI
Fuat Önen
DAR-PARÇACI VE DAR-PARTİCİ SİYASET ANLAYIŞI
Batı Kürdistan'a dayatılan bu teslimiyet açılımını bozguna uğratmak, gerekir.” Bu da sadece Batı Kürdistanlıların mücadelesiyle olmaz. Kürdistan her dört parçasındaki Kürdistanî devrimciler, bu konuda Batı Kürdistan'la beraber olmalıdır...

JENOSİDAL İŞGALCİLİĞE RIZA GÖSTEREN BİR TOPLUM DEMOKRATİKLEŞEMEZ
Fuat Önen
JENOSİDAL İŞGALCİLİĞE RIZA GÖSTEREN BİR TOPLUM DEMOKRATİKLEŞEMEZ
Bir devletin demokratik olup olmadığını tartışabiliriz. Bir ulusun demokratik olup olmadığı tartışılamaz. Her ulusun içinde demokrasiden yana olan, demokrasiye karşı olan güçler vardır. Dolayısıyla HTS ve Golanin'in Kürtlerden, Dürzülerden, Nusay...

SAVAŞ DÖNEMİNDE; HUKUK SUSAR, GÜÇ KONUŞUR.
Fuat Önen
SAVAŞ DÖNEMİNDE; HUKUK SUSAR, GÜÇ KONUŞUR.
Kürdistani siyasetin bundan çıkaracağı dersler var: Yani birincisi, bu 13 yılda, doğru dürüst hazırlanmadığımız anlamına geliyor bu. Yani 13 yılda, binlerce Kürt gencinin kanıyla kazanılmış bazı mevziler var idi. Bugün bu mevzilerin, tehdit ve teh...

ÇÖZÜM SÜRECİNDEN SÖZ EDEBİLMEK İÇİN TARAFLARIN BİRBİRLERİNİ TANIMALARI LAZIM
Fuat Önen
ÇÖZÜM SÜRECİNDEN SÖZ EDEBİLMEK İÇİN TARAFLARIN BİRBİRLERİNİ TANIMALARI LAZIM
. Kuzeybatı Kürdistan’daki legal Kürt siyaseti çok kötü bir sınav verdi yani henüz ortada devlet tarafından çizilen bir çerçeve olmadan sırasıyla ”muhatap biziz, muhatap biziz, bizi de muhatap alın” diye sıraya girdiler. Oysa bu mes...

YA DEVRİM, SAVAŞI ÖNLER YA DA SAVAŞ, DEVRİME YOL AÇAR.
Fuat Önen
YA DEVRİM, SAVAŞI ÖNLER YA DA SAVAŞ, DEVRİME YOL AÇAR.
Bölgede ve belki de dünyada, devrimci dinamiklerin en fazla faal olduğu ülke Kürdistan'dır. Maalesef; egemen siyaset tarzı, egemen siyaset sınıfımız, bu gerçekliğin uzağındadır. Ama doğrular inatçıdır ve biz de bu doğruları inatla savunmaya, bütü...

Modernite
Fuat Önen
Modernite
Buradan bir devrim çıkmaz. Önce onu söyleyelim. Bu bir karşı-devrimdir! Kime karşı, karşı devrim? Osmanlı İmparatorluğu'nun bakiyesinde kalan ezilen uluslara karşı bir karşı-devrimdir. Türkiye'deki Sosyalist - Komünist Harekete karşı, bir kar...

TÜRK DEVLETİ'NIN KÜRDISTAN'A DÖNÜK SINIR SEFERİ
Fuat Önen
TÜRK DEVLETİ'NIN KÜRDISTAN'A DÖNÜK SINIR SEFERİ
Kürdistan'daki savaş, esas savaş dinamiği, işgalci-sömürgeci devletlerdir. Bu çok uzun süren, bir işgal olduğu için zaman zaman bu geriler, zaman zaman tırmandırılır. Ama savaş durumu, işgal sürdüğü müddetçe devam eder. 2015, özellikle Temmuz'...

DÜNYA NİZAMININ DAĞILMASININ KÜRDISTANA ETKİLERİ
Fuat Önen
DÜNYA NİZAMININ DAĞILMASININ KÜRDISTANA ETKİLERİ
Bundan sonraki dönem için ben: “Bağımsız Birleşik Kürdistan'ı hedefleyen devrimci partilerin, örgütlerin daha fazla güçleneceğini, Kürdistan’ın bütün parçalarında, özellikle; Kuzeybatı Kürdistan’da da bağımsızlıkçı düşüncenin da...

KÜRDİSTAN TARİHİNDE, 1925 HAREKETİ
Fuad Onen
KÜRDİSTAN TARİHİNDE, 1925 HAREKETİ
1925 ayaklanması dini bir hareket miydi, milli bir hareket miydi? Bunu (bu tartışmaları) yapanlar, esas itibariyle kolonyalistlerdir. Bu hareket milli bir harekettir. Dini motifleri yaygın olarak kullanılmıştır. Hareketin öncüsü, Nakşibendi şeyhidir....

KÜRDİSTAN DEVRİMİ, SÜREKLİ DEVRİM OLMAK ZORUNDADIR
Fuat Önen
KÜRDİSTAN DEVRİMİ, SÜREKLİ DEVRİM OLMAK ZORUNDADIR
Bir parçada başarı kazanmak Kürdistan meselesini çözmez. O başarının kalıcı olması için bir sürekli devrim anlayışına sahip olmamız lazım. Yani Güney Kürdistan'da, bir federal yapı olunca, Güney Kürdistan kurtulmuş olmuyor. Kürdistan meselesi, bi...

Page 1 of 26First   Previous   [1]  2  3  4  5  6  7  8  9  10  Next   Last   
123movies