Türkiye'deki kriz, yapısal bir krizdir. Çok farklı boyutlarda gelişen bir krizdir. Siyasal boyutu var. Ekonomik boyutu var. Sosyal boyutu var. Kültürel boyutu var. Çok yönlü bir yapısal kriz içinde Türk devleti.
Siyasi Kriz
Bana kalırsa esas önemli olanı siyasal krizdir. Bu siyasal kriz de otuz yıldır süren bir siyasal krizdir. Dünya düzeni dağıldıktan sonra, Türk devlet aklı, düzeni bozulmuş bu dünyada, Kürtlerin devletleşeceklerini gördüler. Bunu gördük. 92-93’ten bu yana, sürekli: “Biz dünyada nerede olmalıyız?” tartışması var, Türk devletinin içinde.
1993-2003’e kadar, daha çok; Batı karşıtı, Avrasyacı, siyasal partiler, öndeydi. Ve Silahlı Kuvvetler Partisi, bütün siyaseti domine ediyordu. Çünkü Türkiye'de yakın döneme kadar -belki hala da devam ediyor- silahlı kuvvetlerden çok, bir “Silahlı Kuvvetler Partisi” vardır.
Türkiye'de siyaseti dizayn eden, müdahil olan işte bu Silahlı Kuvvetler Partisi; batının Türkiye'yi, böleceğini söylediler. Onun için batı kampıyla ilişkileri, o günden sonra bozulmaya başladı. Yani 1950’den 1990’a kadar, az çok düzenli yürüyen Türk devletinin batıyla ilişkisi: Kaldı ki zaten, Türk devleti, Batılılar tarafından kurulmuş ve batılılaşma hedefiyle kurulmuş bir devlettir. Ama doksandan sonra bu temel fabrika ayarı tartışmaya açıldı. Amerika Birleşik Devletleri ve Batılı müttefikleri, 2002’de, AKP'yi iktidara getirerek; sonra, AKP-Cemaat ittifakını kurarak, Devlet içinde, ordu içinde, Avrasyacı kanadı tasfiye ederek, Türkiye'yi yeniden, batı kampının söz dinler üyesi haline getirmeye çalıştılar. Bunda önemli ölçüde de başarılı oldular. Fakat 2013’ten sonra; yani, önce Cemaat-AKP çatışması, ama ondan daha önemlisi, Mısır'daki darbe, Türk devletini yeniden, eski formuna geri getirdi.
AKP bu sefer, klasik devlet güçleriyle uzlaştı. Yani 2002-2013, 2015’i arasında mücadele ettiği devlet güçleriyle, kiminin derin devlet dediği, benim Türk Silahlı Kuvvetleri Partisi dediğim; Partiyle, AKP yeni bir iktidar bloku oluşturdu.
Bu iktidar bloku üçlüdür: AKP, MHP ve klasik devlet güçleri. Özellikle 2016’dan, 2014-15-16’dan bu yana, Türkiye'yi bu üçlü ittifak yönetiyor ve ama bu üçlü ittifak, Türk devletinin dünyadaki tarifi meselesine, bir çözüm getiremediler. Yani NATO üyesi, Avrupa Birliği yedek üyesi ama dış politikada Rusya'yla, İran'la, Çin'le iş tutmaya başlayan bir devlet. Şimdi bunun temel nedeni, Kürdistan meselesidir. Yani Türk devletiyle İsrail arasında, Türk devletiyle Amerika Birleşik Devletleri arasında, Kürdistan meselesi dışında, çözemeyecekleri bir sorun yok. Türk devleti de diyor ki: “Güney Kürdistan'da bir federe yapı var, Batı Kürdistan'da nereye gideceği belli olmayan bir siyasal yapı var. Ve -Türk devleti bizden daha fazla Kürdistanî düşünüyor- bunlar eninde sonunda birleşecekler.” diyor. “Bunlar birleşirlerse Kuzey Kürdistan'ı eskisi gibi yönetemeyiz.” diyorlar. “Bu da bizim beka meselemizdir.” diyorlar. Demek ki; Türkiye'deki siyasal krizin, onların beka sorunu dedikleri meselenin temeli, Kürdistan meselesidir.
İktisadi Kriz
İktisadi kriz. O da Kürdistan meselesine bağlıdır. Çünkü kırk yıldır sert bir savaş sürdürüyorlar. Ve ilk defa, Kürdistan meselesinden dolayı, Türk devleti, kendi sınırlarının dışında, silahlı güç bulundurmaya ve oralarda askeri bir varlık haline dönüşmeye başladı.
Yani bugün Türk devleti; Suriye'de var, Irak'ta var, Libya'da var, Azerbaycan'da var, Kosova'da, Bosna Hersek'te var. Bu aslında, Türk devletinin kuruluş felsefesine aykırı bir durumdur. Çünkü yani Kemalist düşünüş tarzı; İttihat Terakki’nin minimalist kanadıdır Kemalistler. O da elimizde kalanı korumak üzerine kurulmuştur. Ve ellerinde kalanı korumak için de jenoside başvurdular; işte Lazistan'ı ortadan kaldırdılar, Pontus'u ortadan kaldırdılar. Ermeni jenosidine başvurdular. Rumları mübadeleyle gönderdiler. Önlerinde tasfiye edemedikleri bir tek Kürtler ve Kürdistan meselesi var. Dolayısıyla bunun da getirdiği bir mali yük var.
Her gün Kürdistan meselesi için onlarca uçağı havada tutuyorlar. Suriye'yi işgal ettiler. Güney Kürdistan'a dönük her gün bombardımanda bulunuyorlar. Bu onların batıyla ilişkilerini de zorlayan bir mesele. Ama bunun dışında da kapitalist sistem, Türkiye'de genişletilmiş yeniden üretimi sağlayamıyor. Bunun yol açtığı ciddi bir ekonomik kriz var.
İşte işin sosyal, kültürel boyutlarını bir tarafa bırakırsak, böyle çok yönlü bir kriz içindedir Türk devleti.
Türk Devlet Krizi ve Seçim İttifakları
Şimdi sözünü ettiğin her iki ittifakın da bu krizi çözme kapasitesine sahip bir programları yoktur. Çünkü her iki ittifakın da Kürdistan meselesinde,
yeni bir siyaset tarzı benimsemeye, Kürt milletinin ulus-ülke hakikatini tanımaya niyetleri yoktur. Kürdistan meselesinde, Millet İttifakı'yla Cumhur İttifakı aynı kamptadır.
İkisi de işgalci ve jenositçidirler. Yani Cumhur İttifakı'na bakıyorsun AKP var. Millet İttifakı'nda Deva, Gelecek, Saadet Partisi. Bunlar aynı kökten gelen, aynı siyaset anlayışına ve dünya görüşüne sahip partilerdir.
Millet İttifakı'nda İYİ Parti var. Cumhur İttifakı'nda MHP var. Bunlar da aynı siyasal iklimden gelen, aynı siyasal düşüncelere sahip örgütler.
Ortada bir CHP var. CHP de bu devletin hem kurucusu, hem çocuğudur. Dolayısıyla, her iki ittifakın da bu siyasi krizi çözecek bir programları yoktur. Siyasi krizi çözemedikleri müddetçe, ekonomik krizi de çözemezler. Çünkü bana kalırsa, Türkiye'deki ekonomik krizin esas nedeni, siyasal krizdir.
Dünyada tarifsiz olmak; her iki kampla da ilişkili olmak ama hiçbir kampın güvenilir bir üyesi olamamaktır. Bunun da nedeni, dediğim gibi Kürdistan meselesidir. Dolayısıyla bana sorarsanız; bu seçimler nasıl biterse bitsin, Türkiye'de kriz, giderek derinleşecektir. Erdoğan kalsa da Kılıçdaroğlu gelse de Türkiye'yi daha yoğun yaşanan bir kriz bekliyor. Şimdi burada sıkıntı; hem Türkiye'de, hem Kuzeybatı Kürdistan'da, krizi derinleştirip, devrim hedefli bir siyasal örgütün olmamasıdır.