Olaylar öfke biriktirir. Öfke, kendiliğinden bilinç patlamasına yol açmaz. Kürdistan'da her zaman işgalciliğe karşı, ciddi bir öfke var olagelmiştir. Özellikle bu deprem döneminde yaşananlar, Kobani ‘ye saldırıldığı dönemde ki gibi bir öfke patlamasına yol açabilir. Bu öfke patlamasını bilince dönüştürmek, örgütlülükle ilgilidir. Bu öfkeyi, bilince dönüştürecek olan örgüttür. Orada: “Nasıl bir örgüt? Nasıl bir bilinç?” meselesi var. Biliyorsunuz öteden beri biz, devrimciler örgütüne ihtiyaç olduğunu söylüyoruz. Reformist-Konformist Örgütler, bu öfkeyi teskin etmeye çalışırlar. Bu öfkenin teskin edilmesi için devletin birtakım reformlar yapmasını talep ederler. Oysa bize gerekli olan bu öfke patlamasını, bilince dönüştürecek olan devrimci örgütlerdir.
Deprem, Batı Kürdistan'ı ve Kürdistan'ın batısında; Afrin'de ve onun işte güneydoğusunda, özellikle Cindirês'te, ciddi tahribatlara yol açtı. Buralar çete devletin kullandığı, çetelerin elindedir. Yani bu çeteler, kendi başına orada iktidar değildirler.
DAİŞ çeteleri gibi bu işte İhvan-i Müslümin, AhrarŞam gibi çeteler de o bölgelerden sökülüp atılmışlardı. Çete devlet marifetiyle bu çeteler; yeniden işte Afrin'de, Azez'de, Serê Kaniyê’de, Girê Sipî’de çete devlet marifetiyle, yeniden geldiler ve şu anda orayı, onlar yönetiyorlar. Devletin, Türk devletinin sponsorluğunda, onlar yönetiyorlar.
Türk devleti, dışarıdan yardım talebinde bulundu. Deprem olur olmaz yardım talebinde bulundu. Gerçi bu yardıma gelenlere de çeşitli güçlükler çıkarıldı. Ama Türk devletinin asla istemeyeceği şey; Kürdistan'ın diğer parçalarından, yani Kürdistan'ın parçaları arasındaki yardımlaşmadır. Türk devleti, hem Güney Kürdistan'dan gelen arama-kurtarma ekiplerine güçlük çıkararak, bunu gösterdi. Hem de Kobani'nin Afrin'e; yani Kobani‘den Afrin'e yardım gitmesini engelleyerek bunu gösterdi. Çünkü zaten Türk devletinin amacı budur. Yani parçalar arasındaki her türlü irtibatı koparmak, ulusal dayanışmayı kesmek, işte 600-700 kilometrelik duvarları bunun için ördüler. Bu yani, sadece güvenlik kaygısıyla yapılmış bir duvar değil. Kürdistan'ın güneyiyle-kuzeyi arasında, batısıyla-kuzeyi arasındaki irtibatı, dayanışmayı, ulusal bilinç birliğini engellemek için çekilmiştir o duvarlar.
Bu nedenle işte Kobani'den giden yardımlar, Güney Kürdistan heyetinin Batı Kürdistan'a; işte, Afrin'e, Cindirês'e gönderdikleri yardım malzemelerinin bir kısmına da oradaki çeteler el koydular. Onların dağıtımını engellediler. El koyup, kendi yandaşlarına dağıttılar o malzemeleri. Burada şöyle bir paradoksa da işaret edip geçeyim. Kek Mesut Barzani, bu yardım gönderildiği zaman, yardımı getirenlere ısrarla şeyi telkin etmiş: “Orada kazazedeler arasında, herhangi bir dini-etnik ayrım yapmadan, herkese yardım edin.” diye talimat vermiş. İşte onun verdiği o talimat, Afrin'de çete devletinin çeteleri tarafından engellenmiş. Kürdistan'ın gönderdiği mallara el konularak, Kürt olmayanlara dağıtılmış. Bu, işte yani, Kürdistanî zihniyetle, bu işgalci zihniyet arasındaki temel farklılığı göstermek bakımından da ciddi bir ayrılıktır.
Birlik meselesine gelince, evet yani; “Ulusal kurumlar mutlaka oluşturulmalıdır. Özellikle Kuzeybatı Kürdistan'ında, Kürdistan Tabipler Birliği, Kürdistan Hukukçular Birliği, Kürdistan Eğitimciler Birliği ve benzeri; yani devletleşmeye giderken, devletimsi kurumlar oluşturmalıyız. Bunlar üzerinden, devletsizliğin doğurduğu baskıyı, sancıyı, azaltma yollarına gitmeliyiz. Bu bir yandan da devletleşme hazırlığı olarak ele alınmalıdır.” diyorum.
İkincisi, her zamanki gibi yani birlik çağrısı, somut anlaşılır olmalıdır. Yani şimdi, Kuzeybatı Kürdistan’da bütün Kürtler bir olsa ve işgalci jenositçi devleti, bizim devletimiz olarak alıp: “Hani bizim devletimiz! Hani bizim ordumuz!” diye bağırsa bu iyi bir birlik mi olur? Bence kötü bir birlik olur. Yani birlik olur ama kötü bir birlik olur. Ama Kuzey Batı Kürdistan'da oluşan birlik: “Bizim böyle felaketlere maruz kalmamamız için devletleşmemiz lazım.” derse o birlik iyi bir birlik olur.
Dolayısıyla; anlayışından, niteliğinden, yapmaya çalışacaklarından, bağımsız birlik çağrıları; evet iyi niyetlidir. Bütün Kürtlerin belki gönlünden geçen iyi niyetli bir çağrıdır. Ama yani bu çağrılar artık geride kalmalıdır. Özel somut hedefli; anlaşılır, çerçevesi belli, birlikler aramalıyız. Ben ulusal kurumlar derken daha çok bu tarz birlikler önermiş ya da istemiş oluyorum.
Bizim partilerimiz şu ya da bu düzeyde örgütlü kurumlarımız var. Ancak, ulusal kurumlardan yoksunuz. Devletleşemedik bir tarafa, bunun yanında ulusal kurumlarımız da olmayınca, devletin bütün saldırılarına karşı, saha açık hale geliyor ve devlet istediği gibi at oynatıyor. Şimdi aslında orada birikmiş, çok güçlü bir öfke var. Ama bu öfkeyi, işgalciye yöneltecek bir devrimci öncü, ulusal devrimci öncüden yoksunuz. Onun için aslında, dünyanın neresinde olursa olsun, böyle bir doğa olayı sonrasında oluşan toplumsal felakete karşı, yığınlarda bunun sorumlularına karşı, ciddi bir hamle olur. Böyle bir öfke var ama bu öfkeyi mobilize edecek, devrimci siyasi öncüden yoksunuz.
Sahaya giden siyasilere baktığımız zaman da daha çok işte, bir AKP-MHP iktidarına karşı bir şeyler söylüyorlar. Sanki AKP-MHP iktidarı yerine örneğin; Kılıçdaroğlu-Akşener iktidarı olsaydı, başka bir şey olabilirmiş gibi konuşuyorlar. Oysa bizim meselemiz, şu ya da bu Türk partisiyle değil. Bizim meselemiz, Türk Egemenlik Sistemi’yledir. Bizi ortadan kaldırmaya çalışan, bu egemenlik sistemidir. Bu egemenlik sisteminin tüm partilileri, bu konuda, aşağı yukarı aynı davranırlar.
Şimdi işin bir diğer yanı söylediğiniz algı yönetimidir. Yani şimdiki iktidar, 20 yıldır algı yönetimiyle iktidarda kalıyor. Öyle bir algı yönetim tecrübeleri var ki bir dönem, Türkiye'deki hatta Kürdistan'daki liberalleri, bir kısım solcuları bile, kendisinin demokrat olduğuna inandırıp, öyle bir algı oluşturdu ve buralardan çok ciddi destekler aldı.
Şimdi de aynı şeyi yapıyorlar. Yani on binlerce insanın ölümüne sebep olduktan sonra; işte her gece görüyorsunuz, televizyonlarda, enkazdan kurtarılan bir iki kişinin propagandasını yapıyorlar. Mucize gerçekleştirdi bizim arama kurtarma ekiplerimiz diye. Enkazın başına Türk bayrağı dikiyorlar. Bunu, burayı, yeniden fethettik anlamına geliyor.
Yani biz buyuz diyorlar. Esas sorun, Kürt siyaseti bunu anlamıyor. Yani hala bu devletle konuşarak, anlaşarak, uzlaşarak bu meselenin çözümünü düşünen siyasilerimiz var. İşte Türkiye'yi demokratikleştireceğiz ve bu demokrasi, bu meseleyi de çözecektir diyenler var.
Oysa Türk devleti çok açık oynuyor. Yani; “Altında onlarca insanın öldüğü, enkazın başına, Türk bayrağını niye dikersin?” diye ve “Ne zaman dikiyorsun?” Enkaz altında kalanların hepsi öldükten hemen sonra dikiyorsun. Yetmiyor, bir de tekbir getiriyorsun üstüne. Aslında devlet, çok açık oynuyor. Çok açık bir düşmanca faaliyettir bu. Bir düşman faaliyetidir bu.
Bize lazım olan; Kürt siyasetinin de bu açıklıkta tavır alması, bu açıklıkta olayları değerlendirmesidir. Halkımıza bu açıklıkla neyle karşı karşıya olduğunu söylemektir. Yoksa düşman, son derece açık davranıyor. Pervasız davranıyor. Yoksa enkaz başına Türk bayrağı niye dikilir.
Utopia TV 20-02-2023
https://youtu.be/T65b3rOtPhw