Fuat Önen posted on February 19, 2023 00:08
İki büyük deprem Kürdistan’ın batı sınırlarını çizdi: Efrîn, Entab, Mereş, Semsûr, Meletî. Binlerce ev yıkıldı ve onbinlerce insan öldü. Milyonlarca insan evsiz barksız kaldı. Depremin merkezi ve fay hattının geçtiği bölge bizim ile Nusayri Arapların tarihsel coğrafyasının sınırları üzerindeydi.
Bu bölge işgalci devletin soykırım alanıdır. Devlet yüz yıldır bu bölgeyi kendi ulusal, tarihsel gerçekliğinden uzaklaştırıp Türk vatanının ve milletinin bir parçası haline getirmek istiyor. Dolayısıyla bu büyük depremler devlet için siyasi bir fırsattır.
Bu nedenle sahte sözlere ve üzüntülü duruşlara kulak asmamak gerekir. Devlet bu felaketi bir soykırım aracı olarak kullanacaktır ve kullanmaktadır.
Devlet, ilk üç gün sahaya inmediği gibi dış yardım ve kurtarma ekiplerinin de sahaya inmesine izin vermedi. Devletin istediği şey bu bölgelerdeki can kaybının artmasıydı. Çünkü ilk üç gün insanların yıkıntıların arasından canlı kurtarılması daha olasıydı. İlk üç günden sonra da OHAL ilan ederek sahayı kontrol etmek ve devlete karşı olası eylemlerin gerçekleşmesini engellemek istediler. Bu şekilde demografik değişimleri istedikleri gibi gerçekleştirebileceklerdi.
O zamandan beri onlarca TV kanalı, yaklaşık 150 bin kişinin ölümünü gizlemek için her gün enkaz altında kalan birkaç kişinin kurtarılmasının propagandasını yapıyor.
Devletin yaptıkları, hedefledikleri, soykırımcı karakterine uygundur. Onbinlerce insanı öldürdüler. Yüzbinlerce insan da yerinden edilecek. Kalan insanlar da devlete muhtaç edilecek (yeni konutların yapımı, gıda yardımı, para yardımı ve krediler için).Atılan tekbirler ve şükür gösterilerinin sebebi de budur.
Eş zamanlı olarak “Acının dili, inancı ve milliyeti yoktur.” masallarına da başladılar. Evet, acının dili, dini ve etnik kökeni yoktur. Fakat acıyı çekenlerin dili, dini ve etnisitesi vardır. Bu insanlar bu coğrafyada ağırlıkla Kürt, Arap ve Nusayri, Alevi’dirler. Devletin, ulus ülke gerçekliklerini ortadan kaldırmak istediği insanlar da yine bu insanlardır. Bu şartlar altında hümaniter hikayeler işgalciliğe kılıf hazırlamaktır.
“Devlet geç kaldı”, “Devlet organize değildi”, “Bürokrasi gevşek çalışıyor” cümleleri Türklerin ve Türkiyeliliğin dilidir. Ordunun sahaya neden daha çabuk inmediğini sorgulamak beyinsizliktir. Ordu sahadadır ve asli vazifesini yapmaktadır: İşgalcilik.
Milletimiz her zamanki gibi dayanışma ruhuyla sahadadır. Yüzlerce gencimiz fedakârca ve derhal sahaya atılıp özveriyle çalışmıştır, çalışmalarını da sürdürmektedirler. Bu durum ve dört parça Kürdistan’ın bu zor günlerde sergilediği ruhsal birlik mutluluk ve umut sebebidir.
Ulusal kurumların eksikliği her zamankinden daha fazla kendini göstermiştir. “Ulusal ve Devrimci Birlik”in gerekliliği her zamankinden daha açık bir şekilde ortaya çıkmış durumdadır. Bağımsız Birleşik Kürdistana giden yolda Devrimciler Örgütünün yaratılmasının en acil görevimiz olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.
Bu eksikliklerimizden dolayı sahada işgal karşıtı eylemler görülmedi. Aksine devletin daha çabuk gelmesi için çağrılar yapıldı.
Kürdistan’a huzur ve istikrar bu devletle gelmeyecektir. Aksine Kürdistan’a huzur ve istikrar bu devletin Kürdistan’dan çıkarılmasıyla gelecektir.
Ne yazık ki bu sloganları sahada yükseltemedik.
Bu bizim için utandırıcıdır.
17 Subat 2023