SORULAR ve CEVAPLAR
Vedat Koçal:Birkaç tane Üstat’a sorular var. Zamanımız var mı acaba? Okuyayım. Hakim Hoşgör’ün üstadın da adını vererek yazdığı bir soru var, Kek Fuat’ sorun diye; Kürdistan'da diyor Üstat, sömürgeci kurumlara, son verme söyleminin yol haritasını, diyor, kısaca bize açıklayabilir misiniz? Sömürgeci kurumlara son verme. soru bu.
Fuat Önen: Şimdi bunun tabi bir reçetesi yok. Son vermekten çok, başlangıç aşamasında, işlevsiz hale getirmek sözcüğünü kullandım, Yani, Türk devletinin, Kürdistan'daki kurumlarını, işlevsiz hale getirmek, Mesela eğer seçim üzerinden gidersek, bu seçimlere katılmayıp, Kuzey- batı Kürdistan'da, seçimlere katılmama oranını, %50’nin üzerine çıkarırsak, bu kurum Kürdistan'da artık işlevli olmaz. İşlevsiz hale gelir ve o zaman, Kürtler ya da Kürt siyaseti, kendi parlamentosunu kurmayı daha güncel bir hedef olarak belirler. Şimdi sen, seçimlere katılmayıp Kuzey-batı Kürdistan'da, Diyarbakır mı olur, Dersim mi olur, Van mı olur, bir ulusal parlamento kuruma hedefi ile seçimleri boykot edip, yüzde elinin üstünde oy alırsan, bu kurumu Kürdistan'da işlevsiz hale getirirsin.
İşte şimdi mesela, elektrik faturaları var. Aslında Türk devleti, doğal olayları bile, jenosidal enstrümanlara dönüştürmekte mahir bir devlettir. Şimdi, kuraklık ve fahiş elektrik fiyatından dolayı, Kürdistan'da yeniden bir göç faaliyetini göreceğiz önümüzdeki yıllarda. Yani, bir-iki yıl daha devam ederse, böyle bir olayla karşı karşıya geleceğiz. Şimdi mesela eğer biz, Kürdistan’daki çiftçiler arasında, örgütlü olur isek ve temsil kabiliyetimiz olursa, ya da onları temsil eden bir ulusal örgüt olursa, Bunu parti anlamda söylemiyorum, yani mesela işte, ziraatçılar birliği var, ziraat odası var, bu kurumların Kürdistani formlarını oluşturabilirsak, bunu da işlevsiz hale getirebiliriz. Yani sonuçta bu, bizim sularımızdan üretilen enerji, bizim sularımızdan üretilen enerjiyi; siz, diyelim ki Konya'daki çiftçiye göre 4-5 kat fazlasıyla satıyorsunuz bize. Bunu kabul etmiyoruz, fatura da ödemiyoruz.
Buna benzer, bir çok alan var; eğitim alanı var, vergi var, askere gitmek var, hatta camilerine gitmek var, çünkü Kürdistan’daki camiler, müslümanların ibadetgahı olmaktan çıkmıştır. Kürdistan’daki camiler, özellikle haftada bir, devletin resmi bildirisinin okunduğu, mekanlara dönüşmüştür. Bu bildirilerin hepsinin sonunda; “Tanrı ordumuzu korusun, düşmanlarını kahretsin.”diye biter, herkes “amin” der buna. Devlet dediği, işte, Kürdistan'daki İşgalci devlet, düşman dediği de bizleriz. Şimdi, mesela Kürt müslüman toplumunun ya da İslami duyarlılığı olan ve her hafta cumaya giden Kürtlerin, buna itiraz etmeleri lazım. O vaazı verdirmemeleri lazım. Bunla yürünmüyorsa kendi evlerinde namaz kılarlar. Yani bütün bu kurum ve kuruluşları, işlevsiz hale getirmenin bir dolu yolu, yöntemi vardır. Sorun, bizim örgütleyemememizdedir.
Yani mesela o arkadaş, belki hatırlayacaktır, TEVKURD döneminde biz, Kürdistani Eğitimciler Birliği, Kürdistani Hukukçular Birliği, Kürdistanî Tabipleri Birliği gibi defacto örgütler, kurulmasını önerdik, beceremedik. Yani, yönetim kademesinde bir çok avukat olduğu halde ve Diyarbakır'da binin üzerinde de avukat olduğu halde, bunların çoğunun da Kürt olduğunu bildiğimiz halde, Diyarbakır'da bir Kürdistanî Hukukçular Birliği’ni kuramadık.
Şimdi mesele, bizim yetersizliğimizi bizim kitle içinde örgütlenemememiz. Klasik örgüt anlayışından, kurtulamamamız. Yani artık, mesele, bir partinin, üye sayısını arttırmak değildir. Yani partiden bağımsız örgütler oluşturmak, aslında, bir partinin yapabileceği, belki en ciddi örgütsel faaliyettir. Bunları sağlayabilirsek, bunun bi dolu yolu var, işgalci kurumları işlevsiz hale getirebiliriz. Yani şimdilik aklıma bunlar geldi, Daha birçok şey sayılabilinir.
FEDERALİSTÇİ - AYRILIKÇI ÇÖZÜM ve TARZ-I SİYASET
Vedat Koçal: Soru ekranda, zaten okuyorsunuzdur. Kürtler diyor, sizin anlattığınıza göre, üç ayrı alanda mı örgütlenmeli? Biri Türkiye'nin demokrasi mücadelesinde yer alanlar, Kürt sorununu çözmek hafifletmek anlamda herhalde, Türkiye'de bir federe çözüm arayanlar, isteyenler, bir de tamamıyla bağımsızlıkçı olanlar diye. Üç ayrı alan mı öneriyorsunuz? diyor, Peki bu olduğunda, Kürtlerin parçalanmışlık nasıl ortadan kalkacak? Bu parçalanmışlık ortadan kalkmadan, bu anlamda başarı nasıl sağlanacak?diye, bir soru sorulmuş.
Fuat Önen: Ben, Kürt meselesi olarak, dile getirilen meselenin üç ayrı sahası olduğunu düşünüyorum. Önce iki sahaya ayırıyorum; Kürdistan meselesi ve Türkiye'deki Kürtler meselesi. Türkiye'deki Kürtler meselesi de Anadolu'daki Kürtlerle, Anadolu dışındaki Kürtler olarak ayrı ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Bunları birbirinden ayıralım, birbirine karşı koyalım, demiyorum. Ayrı ele almalıyız, bunlar için ayrı siyasal programları sahip olmalıyız diye, düşünüyorum.
Benim Kürdistan için önerdiğim siyasal program bellidir, Bağımsız Birleşik Kürdistan savunusu yapıyorum. Türkiye'deki Kürt azınlık ulusu için, Kürt toplumu olmaktan kaynaklanan haklarını kullanıp, kendileri kalarak mücadele etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Anadolu Kürtleri için, yani eskiden Sovyetler Birliği'nde vardı, aslında şimdi, İran siyasi rejiminde de ya da idare rejiminde de var, özek iller hatta özerk ilçeler bunlar üzerinde kafa yorulmalıdır. Çünkü bu meselelerin, hem kendileri farklıdır, mahiyetleri farklıdır, hem çözümleri farklıdır.
İstanbul'da 4 milyon Kürt olması İstanbul'u bir Kürt Kürdistan ili yapmaz. Son yıllarda işte, “Kürtlerin en büyük şehri İstanbul'dur.”gibi maskaralıklara maruz kalıyoruz, öyle değil. Yani İstanbul bir Türkiye şehridir; bu, Türkiye şehrinde, 4 milyon civarında Kürt yaşıyor. Ama Diyarbakır, bir Kürdistan şehiridir, Çolemerg bir Kürdistan şehridir ve Çolemerg’de bir tane Kürt kalmasa da Çolemerg, bir Kürdistan şehridir. Diyarbakır'ın tamamı Araplaşsa ya da Türkleşse de Diyarbakır bir Kürdistan şehridir. Onun için, hem mahiyetleri, hem çözümleri, farklı olduğu için; Kürdistanî siyasetin, bu konuları, ayrıca ele alıp tartışmaları gerektiğini düşünüyorum.
Bağımsızlıkçıların ayrılması, ayrı örgütler kurması gerektiği konusundaki düşüncem, doğrudur. Öyle düşünüyorum. Bir siyasi örgüt içinde, stratejik hedeflerde, birleşenler birarada kalabilirler. Şimdi, bağımsızlıkçılık ve diyelim ki federasyon talebi; bunun iki ayrı slogan olduğu, sanısından kurtulmak lazım. Bu, iki ayrı siyaset tarzına, işaret ediyor. Federasyon talepli siyaset, sonuç itibarıyla, (gerçi bu federalist akım Kuzeybatı Kürdistan'da henüz tam oturmuş, böyle bütün hedefleri, net olan bir aklım da değil. Yavaş yavaş tartışılıyor, netleşecektir)Türkiye'nin, idari rejiminde bir değişiklik talep eder. Bu idari rejim değişmelidir, Kürdistan'ın varlığı kabul edilmelidir, Kürk milletinin varlığı kabul edilmelidir ve burada federal bir idari rejim kurulmalıdır. Yani, Türkiye Devleti federal bir devlet olacak, Kürdistan da onun bir parçası olarak, federal bir devlet olacak.
Yani, sonuç itibarıyle, mevcut sınırlar içinde ve mevcut devlet yapısıyla, devlet yapısındaki dönüşümlerle,birçözüm öneriyorsunuz.
Ayrılıkçılık öyle değil; ayrılıkçılık, diyor ki; “Sen, işgalcisin, burdan git! Biz, kendi devletimizi kuracağız!” Bunu söylediğin zaman, diğer güncel meselelerde de farklı siyasi tutumlar alıyorsun.
Yani bir bağımsızlıkçının, Türkiye'deki genel seçimlere katılması, katılımı doğru bulması, zordur. Böyle arkadaşlarımız da vardır, ama bağımsızlıkçılığı, ayrılıkçılıkçılığı siyaseten sindirmiş birinin, böyle bir yola ikna olması, yakın olması zordur. Ama bir federalist için kaçınılmazdır, çünkü zaten, orada çözüm olunacaktır. Yani sonuç itibariyle federasyon savunan arkadaşlarımızın, tamamına yakını, silahlı mücadeleyi dışarıda tutan, işte demokratik mücadeleyi, legal mücadeleyi ya da açık mücadeleyi esas alan, partilerdir ve bu devletin idari rejiminin değişmesi gerektiğini söylüyorlar. Bunun için, zaten başka yolu yok ki yani, seçimlere katılacaksın, orada etkili olacaksın, arkana kitleleri alacaksın ki bu idari rejimi değiştirebilesin. Dolayısıyla bunların aynı örgüt içinde olmalarının, rasyonel olmadığını düşünüyorum.
Bu, federalistler ile ayrılıkçılar birbirine girsin, birbirlerini boğazlasın anlamına gelmiyor. Yani, federalistler ile ayrılıkçılar; yine, birlikte Kürdistani meselelerde iş, güç birlikleri yapabilirler, ama tarz-ı siyasetleri farklıdır. Şimdi, partilerimizin neredeyse tamamına yakını; “İşte onu da savunsan olur, bunu da savunsan olur. İşte içimizde bağımsızlıkçı da var, federalist de var, konfederalist de var.” Bu bir sıkıntı yaratmıyor, kanaatini taşıyorlar. Ben gerçek siyaset yapıldığı zaman, bunun çok ciddi sıkıntılar yaratacağını biliyorum. Yani TEVKURD deneyiminden biliyorum. TEVKURD, bir siyasi parti olmadığı halde, TEVKURD’de federalist ve ayrılıkçı tarafların olması, TEVKURD’ın güncel siyasette; birlikte, birlikçi bir tavır alamamasının nedeni oldu.
Yani mesela, işte, “Türk Açılımı”, biz ayrılıkçılar, genel olarak bu “Türk Açılımı”na karşı çıktık. Ama işte, federalist arkadaşlar bu, “Türk Açılımı”nın bize nefes kazandırabileceğini düşündüler ve desteklediler. İki ayrı siyaset tarzı, hangisi doğrudur, hangisi yanlıştır, tartışırız bunları. Ama bu farklılıklar, esasa ilişkindir ve bu nedenle farklı siyaset tarzlarıdır. Ve bir siyasi partinin içine sığmayan bir farklılıktır. Onun için,evet öyle bir kanaatim var, öyle düşünüyorum.
Vedat Koçal: Türk solunun söylemlerinden, Kürtlere, Kürt sosyalistlerine lümpence bir saldırı var, gayr-i ciddi tartışmalar var. Bu konuda kısaca ne söylemek istersiniz?.
Fuat Önen: Yani aslında, ciddi bir mesele, fakat çok gayr-i ciddi tartışılıyor. Aslında biz, PÊLKURD’de bunu tartıştık. Dini hassasiyetleri olan bir arkadaşımız, “Ümmetçilik ve Ulusal Sorun” diye, yazı dizisi yazdı. Ben, “Enternasyonalizm, Solculuk ve Ulusalcılık” diye, bir yazı yazdım.
Şimdi, Türk solundan etkilendiğimiz doğrudur. Başka etkilenecek bir yer yoktu, çünkü sonuçta, 80 öncesi örgütlerin (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi hariç), tamamına yakını, yöneticilerini tamamına yakını, Türk üniversitelerinde okuyan, genç devrimcilerdi. Ve orada sadece Türk Solu’ndan değil, yani, 68 olayları dolayısıyla, “Dünya Solu”ndan da etkilendik. Ayrıca hep söylüyorum, o dönem zaten, isyanın rengi, “kızıl ”idi. Yani, kim nerede neye İsyan ediyorsa kızıl bayrakla isyan ediyordu. Dolayısıyla ulusal isyanın rengi de Kuzeybatı Kürdistan'da özellikle kızıl idi.
Enternasyonalizmi nasıl savunduk, ne kadar anladık? Yani bunları, tartışabiliriz, biz, - PÊLKURD olarak - tartışıyoruz. Yani, nasyonal olmayan bir enternasyonalizm anlayışına sahiptik.
Sonuçta; yani, enternasyonal dediğin zaman, bir uluslararasıcılık demiş oluyorsun. Yani zaten, orada uluslar, ulusal, var yani. Biz onsuz, yani şimdi de bazı ya da bir kısım Türkiye solcusunun, bize dayattığı gibi böyle ulusu dışlayan bir enternasyonalizm anlayışı, bizi etkilemiş olabilir.
Ama; bizim, “Ulusal Bilinç” taşımadığımız, iftiradır! Yani, 1974-80 arasını esas alırsak, bütün örgütlerin programı, “Bağımsız Birleşik Kürdistan”dı. Şimdi, Bağımsız Birleşik Kürdistan, ulusal bilinç taşımıyorsa, ne taşıyor? Onun için, yani, bizi eleştirsinler, biz de kendimizi eleştiriyoruz. Biz de değerlendiriyoruz. Bunda hiçbir sakınca yok. Ama, yani; işte “Solcular bu hale getirdi.” valla herkes, solcuyken, herkes, bağımsızlıkçı idi. Şimdi kimse solcu değil, bağımsızlıkçı kalmadı. Bir de bunun üzerinden düşünsünler. Tamam, Nurullah bitirdim.