-Her Kürdün Kürdistan’ın her karış toprağında kendi halkı için, kendi devleti için, Kürtlerin müstakil bir devlete sahip olması için bulunma hakkı, hakkı da var, eline silah alma hakkı da var, ama hiç kimsenin Türkiye’deki demokrasi için Kürdistan topraklarında bir savaşa dönüştürmesinin gereği de yok, mantıklı da değil. Bu aynı zamanda demokrasinin gelişmesini de engeller bir tutumdur, bir durumdur. Biz Rojava’ya geçelim Kamışlo’daki rejim güçleri ile Kürdistan güçleri arasında çatışmalar var bu son günlerde cereyan ediyor.Orda da durum pek iç açıcı değil, Rojava'da neler oluyor? Rejim güçleri durup duruken neden Kamışlo’da bir kargaşa çıkarıp bu işi savaş noktasına kadar getirdiler? Bundan sonra Rojava’dabizi ne bekliyor? Fuat hoca ile başlayıp sonra Vedat Hpca’yla devam ederiz.
Zamana yayılmış jenosit
-Zamana yayılmış jenosit diye bir tanımlamam var. Bu tanımlamanın esasında, bir ulusu, bir topluluğu; yani, o ulusu oluşturan toplulukları fizik olarak ortadan kaldırmadan da eğer, o toplumun ulus-ülke hakikatini ortadan kaldırmaya yöneliyorsan, bana göre bu bir jenosit hareketlidir.
Kürdistan her dört parçasında, aslında yüz yıldır sürdürülen mücadele, böyle birleşik bir jenosidal harekettir. Kürtlerin Ulus ülke hakikati ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Bu hakikatı korumanın modernite dönemindeki tek formu devletleşmekettir, bağımsız devlet kurmaktır. Kürdistan toplumu kendi topraklarında devletleşmediği müddetçe bu jenosit tehlikesi ve jenosit uygulaması devam edecektir.
Şimdi bu jenosidal uygulamaların en önemli araç gereçlerinden biri de etnik temizlik, demografya değişikliğidir. Dikkat edin, Türk devletinin girdiği her üç bölgeye; yani, Afrin, Serê Kanıyê ve Girê Sıpîyê’de ilk elde önüne koyduğu görev, burada demografia değişikliğidir. Oradaki Kürt nüfusu göçertmek, çoğunluk olmaktan çıkarmak, yerine Araplar
veya dünyanın dört bir tarafından gelen cihatçılarla doldurmaktır. Afrin'de bu korkunç bir şekilde sürdürülmüştür, sürdürülmektedir. Serê Kanîyê ve Gırê Sipîyê’de de aynı politika izleniyor.
Baas Rejimi’nin öteden beri zaten Batı Kürdistan'daki jenosit planı böyle bir demografya değişikliğini esas almıştır. Biliyorsunuz, işte -Kembera A’şere- 10 kilometrelik bir şerit içinde Batı Kürdistan ile Kuzey Kürdistan'ı Arap nüfus yeleştirilerek birbirinden ayırmaya çalışmışlardı. İşte on binlerce Kürd’ü vatandaş bile kabul etmiyorlardı ve batı Kürdistan'da Kürtlerin çoğunluk oluşturmalarını engellemeye dönük onların da yüz yıla yakın bir Jenosidal planları, programları var.
Şimdi, şu anda, Batı Kürdistan'da esas sorunumuz bu demografik meseledir. Benim bildiğim kadarıyla Batı Kürdistan'da işte Derika Hemko Amudê, Dirbêsıyê hariç tutarsan, bu kasaba ve köyleri hariç tutarsak Batı Kürdistan'da artık Kürtler çoğunlukta değil.
Bunun iki nedeni var bir 2011-21 arasındaki süreçte Batı Kürdistan'dan Kürtler göçertildi, kalanları da işte Afrin, Kobani, Serê Kanîyê, Gırbêsipî operasyonlarında göçertildi, bunların yerine de Araplar yerleştirildi. Kamışlı’da Kürt olmayan nüfus %60 civarındadır. Benim bilgilerime göre, yani, bu rakamlar hani böyle kesin rakamlar değil, yaklaşık rakamlardır. Kamışlı’ya gelen Arapların önemli bir kesimi de savaşın yoğunlaştığı yerlerden kaçıp gelen, Kamışlı'ya yerleşenlerdir.
Burada tabii Savaş başında PYD ile Esad rejimi arasındaki İttifak ilişkisi de bir tür buna yol açmıştır. Gelen göçmenler Batı Kürdistan'ın demografyası hesaba katılmadan yerleştirilmiştir. Aslında bir ölçüde aynı tehlike Güney Kürdistan'da da vardır.
Her iki parçada da bana kalırsa devlet aklının yokluğu, bu tip büyük felaketler karşısında, doğru politikalar üretmeyi engelliyor. Elbette ki ben, gelen göçmenler, işte öldürülmelidir, kovulmalıdır falan diye bir düşünceye sahip değilim. Gücün varsa koruyacaksın tabii ki gücün
ölçüsünde koruyacaksın ama arkasındaki işgalci planları, jenosidal programları da görerek davranacaksın ve ulus olmak aynı zamanda demografyasını, coğrafyasını korumaktır, bunu riske etmeden, bunları yapacaksın.
Bunlar yapılmadı. Şimdi Kamışlı!nın bir Mahallesi'nde, Tay Mahallesi sanıyorum, orada Esad'a bağlı milisler ile Özerk yönetimin silahlı güçleri arasında çatışmalar var. Aslında çatışmalar sınırlı çatışmalardır, ama çatışmaların yoğunluğundan öte sebepleri önemlidir.
Şimdi, Rusya bu çatışmayı fırsat bilip o bölgeye askeri güç konuşlandırdı. Barış gücü olarak giriyor, her iki tarafın savaşmasını engellemek için geliyor. Batı Kürdistan'da da neredeyse bütün dünya Batı Kürdistan'ın içine sığmış durumda. işte Raqa, Deryêzor ve kısmen Cizre'de Amerika Birleşik Devletleri ve koalisyon güçleri var,Fransa var. Öbür tarafta Rusya var, yanında Türkiye var, Suriye var, İran var.
Dışarıdan bu kadar baskı ve işgal altında kalmış bir Batı Kürdistan'da asgari bir ulusal Birlik oluşmuyor, Yani topraklarının yarısı ikinci dalga işgal altındayken; yani, Suriye işgalinin üzerine bir de Türkiye işgali gelmişken, demografyan tarumar olmuşken, bütün dünya girmişken senin yurduna, asgari bir ulusal programda Kürt siyaseti bir birlik sağlayamıyor. Sonu gelmez tartışmalar var. Şimdi, bu tartışmalar bir yıldan fazladır PYNK ile ENKS arasında ABD ve Fransa'nın patronajında Güney Yönetimi’nin desteği ile süren, işte adına da bir Kürdî Kürdî görüşmeler dedikleri, bir süreç var. Şimdi insaflan soruyoruz:
-Bir yıldan fazladır neyi tartışıyorsunuz? Orada tartışılacak bir şey yok ki. Katmerli işgal altındasınız, ülkemizin demografyası değiştiriliyor, birlikte bu işgale karşı mücadele edeceksiniz. Başka bir şeyi yoktur, yani tartışılacak başka bir konu yoktur aslında. Bunu bir birlikte yaşam hukukuna, dönüştüreceksiniz,hepsi bu kadardır. Ama bir yıldan fazla bir süredir sonuçta alınmıyor. Neden alınmıyor? Çünkü
sömürgeci devletler sadece doğrudan kendileri olarak değil, bir de bizim üzerimizden işgali sürdürüyorlar. Kürt hareketinin, Kürdistanî siyasetin, çok temel meselelerde bir karar sahibi olması lazım.
Günümüzde bir 3. Dünya Savaşı sürüyor. Post-modern bir savaş, 50, 60, 70 yıl süreceği ABD'li stratejistlerce söylenen bir savaş; şimdi, bu savaşta kiminle olacaksınız? Kime karşı olacaksınız? Ve ne İsteyeceksiniz?
-Şimdi, Kürdistan’ın bütün parçalarında neredeyse -Doğu Kürdistan kısmen daha doğru bir yerde duruyor- bu temel sorulara cevap üretip, onlar üzerinde bir birlik oluşturamıyoruz.
Birlik oluşturulmayınca ne oluyor? Biz, yani diyelim ki ENKS Türkiye'ye yakın bir siyaset izliyor. Hiç olmazsa son aylara kadar böyle bir yakın siyaset izliyordu. PYNK, Suriye ve İran'a yakın bir siyaset izliyor. Her iki devlet de kendi amaçlarını, bizim üzerimizden realize etmeye çalışıyorlar.
Orada, herkes fırsat peşindedir. Çünkü savaş hem korkunç bir yıkımdır, hem de büyük fırsatlar doğurur. Yani mesela, bu Üçüncü savaş olmazsa, Türkiye Devleti bu, Suriye savaşı olmasa, Libya'ya, Suriye'ye, Irak’a asker göndere bilir miydi? Evet hem büyük yıkımlar getirir, bûyûk rîskler taşıyor, aynı zamanda fırsatlar da doğrur.
Sîyaset de bu kriz anlarını firsata dönüştürme sanatıdır, bir yanıyla. Şimdi Kürdistanî siyasetin önünde böyle bir ufuk var. Yani, Batı Kürdistan ile Güney Kürdistan'daki siyasi güçler, eğer 2014'te anlaşmış olsalar idi, Türkiye ne Cerablus'a, ne Azaz’a girebilirdi ne de Afrin'e Serêkanîyê’yi işgal edebilirdi ve bu birliğin Akdeniz'e ulaşması muhtemeldi. Enerji Yolları Üzerinde büyük planlar yapan batılı güçlerin de böyle bir koridoru destekleyecekleri var sayılıyordu o zaman. Peşmergelerin Kobani’ye geçtiği zaman söylüyorum. Eğer onlar orada kalıp Güney Kürdistan ile Batı Kürdistan arasındaki sınır kaldırılmış olsaydı, bugün bambaşka bir tabloyu tartışıyor
olacaktık.Şimdi. eğer bugün de önümüzdeki fırsatları kullanamazsak, yarın bu sefer buna hayıflanacağız .
Son olarak şunu söyleyeyim. Batı Kürdistan'daki mücadele ile ilgili işte, Batı Kürdistan devrimi diye söylenen şeyle ilgili olarak, çok temel bir yanılgı var. Batı Kürdistan'ın işgalcisi Suriye devletidir. Daiş, bizim sömürgeciliğe karşı mücadele verdiğimiz uzun mücadelede, karşımıza çıkmış ya da çıkarılmış, bir geçici hedef idi. Oysa Batı Kürdistan'da da Güney Kürdistan'da da sanki temel düşmanımız, Daiş’miş gibi bir hava estirildi. Bu doğru değildi, o zaman da yazdık söyledik, şimdi de söylüyoruz, bu doğru değildir. Güney Batı Kürdistan'ın özgürleşmesi, Suriye Devleti ile hesaplaşmaktan geçer. Henüz bu hesaplaşmaya başlamış bile değiliz. yani bu on yıllık savaş boyunca Kürdistani Güçlerle Suriye Devleti arasında ciddi bir çatışma bir muhasebe oluşmamıştır. Savaş koşullarında; Esad yönetiminin, Suriye devletinin, konjuktürel- pragmatik yaklaşımları üzerinden kurulan ilişki, uzunca bir süre devam etmiştir.
Dolayısıyla Kürdistanî siyasetin, temel düşmanını ve temel hedeflerini belirleyerek, bunlar üzerinden ulus-ülke hakikatlerine dayanarak Bağımsız Birleşik Kürdistan’ı hedeflemelidirler, diye düşünüyorum. Kamışlı’daki olay, bu bütün büyük fotoğraf içinde çok ciddi bir yer tutmaz, ama Esat’la hesaplaşılmadığını bir kere daha düşünmemize vesile olur, umuyorum. Sözü size bırakıyorum.