Fuat Önen posted on October 25, 2014 11:47
PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yürütülen “çözüm süreci”nde, nasıl bir fotoğraf görüyorsunuz?
Ortada bir çözüm süreci yok, bir İmralı süreci var. İmralı’da devlet memurları ile PKK lideri arasında görüşmeler var. Bunlar bazen ilerler, bazen geriler. Bazen gizlenir, bazen açığa çıkar. Bir “çözüm süreci”nden bahsedemeyiz.
İki tarafta bazı adımlar attı. Artık cenazeler gelmiyor. Bu “çözüm süreci” değil midir?
Öncelikle, herhangi bir sorunu çözmek için ilk şart tarafların sorun hakkında birbirine yakın bir tanımlamaya sahip olması gerekiyor. Türk devleti tartıştığımız meseleyi halen bir ‘terör’ sorunu olarak değerlendiriyor. Geldikleri en ileri nokta ‘Kürt sorunudur”. Doğrudur, İstanbul’da, İzmir’de Kürt var. Türkiye’de ciddi bir Kürt azınlığı var ve bunların Kürt olmaktan kaynaklanan bütün hakları gasp edilmiştir. Bu meseleye ‘Kürt sorunu’ demek anlaşılır. Ama Türkiye’den Kürdistan’a geldiğinizde mesele değişir.
Nasıl bir değişiklik?
“Kürdistan meselesine” dönüşür. Çünkü parçalanmış bir ulus ve ülke gerçeği var. Türkiye Cumhuriyeti’nin 90 yıllık pratiği Kürt halkının ulus-ülke gerçeğini ortadan kaldırma pratiğidir. Bu nedenle akla gelebilecek her türlü zor, baskı uygulandı. Ve devlet halen meselenin ‘Kürdistan meselesi’ olduğunu kabul etmemiştir. Bu nedenle görüşmelerden bir çözüm beklemek doğru değildir. Sürece de çözüm süreci demek doğru değildir.
Ne demek gerekiyor?
Bu Türk açılımıdır. Çünkü bunu Türk siyaseti yapıyor. Türk devletinin Öcalan ve PKK ile ilişkilerinde hedeflediği Kürdistan meselesini Kürt meselesine dönüştürmektir. Kürtler’in ulus-ülke gerçekliği ortadan kaldırılacak, Kürtler, Türkiye’nin şurasına, burasına dağılmış bir halk haline dönüştürülecek. Eskiden Kürt yoktu deniliyordu, şimdi tek tek Kürt vardır, Kürt milleti yoktur, Kürdistan yoktur deniliyor. Türkiye Devleti üçüncü dünya savaşında sınırların değiştiğini görüyor. Kendisini korumak güdüsüyle Kürtler’in varlığını kabul etmeye ve tek tek Kürtler üzerinden planlar yapmaya başladı.
Yani devlet, Kürtler’in devlet talep etmesinden mi korkuyor?
Güney Kürdistan’da 1991’den başlayarak statüye doğru bir evrilme oldu. 2003’ten sonra federal sistem oluştu. Ama federasyon değil, defacto devlet gibi davranan bir yapı var orada. Orta Güney Kürdistan dediğimiz yer, Kürdistan’ın yüzde 18’ini oluşturuyor. Türkiye’nin işgal ettiği Kürdistan yüzde 42’isini oluşturuyor. Türkiye’de devlet aklı tehlikeyi görüyor. Bir ülkede yüzde 18 olan halk devletleşmeye gidiyorsa, yüzde 42’sini sen eskisi gibi yönetemezsin. Bu basıncı engellemeye çalışması lazım. “Çözüm süreci” ile bunu hedefliyor. Türkiye, 90 yıldır devlet siyaset mühendisliği yaparak, Kürtler’in devlet olma talebini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bu zamana yayılmış jenosittir.
Kürtler, “Her Kürdün gönlünde Kürdistan var, ama koşullar uygun değil” diyor. Koşullar Kürdistan için uygun mudur?
Bu bir manipülasyondur. “Bizim gönlümüzde de Kürdistan var” deniyor. Kalp ile dil arası bir karışlık mesafedir. Kürdistan niye halen kalbimizden dilimize gelemedi? Dünyanın her yerinde ulus meselesi, “biz bir milletiz, burası bizim vatanımızdır, bu millet bu vatanda kendi kendini yönetip devletleşecek” argümanları üzerinden tanımlanıyor.
Günümüzdeki koşulları ve Ortadoğu’nun durumunu göz önüne alırsak, Kürtler bağımsız bir devlet kurabilecek güçteler mi?
Siyasal mücadelede hedefler, içinde bulunduğunuz koşullarca belirlenir. Şu an gücünüzün yettiği talep stratejik bir hedef değildir. Taktik bir talep olabilir. Şu an Kuzey Kürdistan’da Kürtler’in otonomi kuracak güçleri de yok. Ama talep ediyorlar. Federasyon da kuracak güçleri yok, ama federasyon talep ediyorlar. Aynı şey bağımsızlık talebi için de geçerlidir. Bir şey talep ederken, o talebi meşrulaştıracak şey sizin o anki gücünüz değildir. İçinde bulunduğunuz koşullarda çözümü ne de görürseniz talebiniz o olur. Eğer stratejik hedeflerinizi taktik gücünüz üzerinden tanımlamaya başlarsanız, esas olarak davadan vazgeçmişsinizdir.
Uluslararası koşullar buna müsaade eder mi?
Bu da başka bir manipülasyondur. Sovyetlerin çözülmesinden sonra çok sayıda yeni devlet kuruldu. Yakın ve Ortadoğu’da alevlenen bir savaş ortamı var. Buradaki sınırların değişmesi gerektiği bütün dünyada kabul ediliyor. Bunlar bağımsız bir Kürdistan için olumlu koşullar değil midir? Bugünü 30 yıl önce ile kıyasladığımız zaman uluslararası koşullar Bağımsız Birleşik Kürdistan için çok daha elverişli koşullardır.
Birçok aydın, ulus devletin ‘halkların felaketi’ anlamına gelebileceğini, belirterek reddediyor. “Ulus devlet” Kürtler’in de felaketi olur mu?
Bizim Kürdistan’da kurulmasını önerdiğimiz devlet, Türkiye Cumhuriyeti devletine benzemeyecek. Kürdistan’da kurulacak olan devlet, Kürdistan’daki siyasal geçmişi kendisine zemin alır. Kürtler binlerce yıl kendi kendilerini yönetmişlerdir. “Ulus devlete karşıyız” argümanı Türkiye’nin birliğini sağlamak için kurulmuş, sömürgeci bir argümandır. Ulus devlete karşıysak, önce işgalci ulus devlete karşı olmalıyız.
Kürtler’in devlet olma hakkını savunuyorsunuz. Ortadoğu’da silaha başvurmadan devlet kurmak mümkün mü?
Yakındoğu'nun merkezi ülkesi olan Kürdistan’ın bağımsızlığı ve birliğinin dünyadaki güçler dengesini önemli ölçüde etkileyeceği muhakkaktır. İlk elde bölgedeki dört devleti doğrudan hedeflediğini de göz önüne aldığımızda Bağımsız-Birleşik Kürdistan mücadelesinde silahlı mücadelenin her durumda gündemde olacağı açıktır. Silahın ne zaman ve nasıl kullanılacağı sadece bize bağlı değildir. Güç dengeleri, hazırlıklarımız ve işgalci devletlerin meşru mücadelemize göstereceği direnç ilk elde sayabileceğimiz diğer faktörlerdir.
Kürt siyasi partileri ve bazı aydınlar, “silahlı mücadele miadını” doldurmuştur diyor. Kürtler için, silahlı mücadele miadını doldurmuş mudur?
Hal bu iken Kürdistanlı siyaset sınıfının, aydınlarının "silahlı mücadele miadını doldurmuştur" türü açıklamalarda bulunmaları Kürdistan halkını fikri açıdan silahsızlandırmak anlamına gelir. Bu tür pasifist sloganları haykırmak, ülkesi dört işgalci devlet tarafından yüz binlerce asker tarafından işgal edilmiş ve ulus-ülke hakikatleri ortadan kaldırılmaya çalışılan Kürdistanlı siyaset erbabının işi olmamalıdır. Şengal’den Kobani’ye kadar gelişen olaylara baktığınız zaman, yıllarca “silahlı mücadele zamanı geçmiştir” diyenler bugün kapı kapı silah dileniyor. İran’dan, Türkiye’den koalisyondan silah istiyorlar. Bu olayların kendisi, aslında, bu tezin iflasıdır.
Fuan Önen, Türkiye’de yürütülen “çözüm süreci” ve Kürtler’in talepleri ile ilgili Rudaw’ın sorularını yanıtladı.