Mehmet:-Hocam, peki bir kadın arkadaşımız, dedi ki Fuat Önen isim sayarken, o tartıştıkları hep erkek isimleri saydı. Hiç kadın yoktu dedi, neden?
Yusuf Ziya:-Ben Fuat Abi’nin adına cevap vereyim. Bizzat biliyorum, Fuat Abi Kürt kadınlarının zihinsel dünyalarının gelişmesine katkıda bulunmak ister. Bunu biliyorum. Özür dilerim, araya bir gireyim, zamanımız da bitti.
Mehmet:- Ben kısaca bir şey söyleyeyim. Arzu ediyorsanız onunla birlikte 10-15 dakikaya çıkarabiliriz. Son sözlerinizi almakla birlikte şu soruyu da yönelteyim. Siyaset mücadelesinde yaratıcılığıyla liderliğini ispat edenlerin önemini yadsımamakla birlikte, Kişiler liderlere endeksli siyasi beklentileri kolektif yaratıcılığı engellemiyor mu sizce? Toplumu bir kurtarıcı beklentisine sokmuyor mu, liderler bazında söylüyorum, bunu? Buyurun. Bununla birlikte toparlarsanız 10-15 dakikalık bir süremiz var.
Fuat Önen:- Benim önerim şudur: Ben 5 dakika konuşayım. Yusuf Ziya da 5 dakika konuşsun. Kapatalım ama gelen soruları da iletin bize. Sonuçta biz bu arkadaşlara, bizi dinlemeye gelin diyoruz. Onlarla da konuşabilmek, onların da katılımını sağlamak için söylüyoruz. Ne kadar soru geldi bilmiyorum. Ama bence izleyici sorularını, hiç olmazsa programın son yarım saatini izleyici sorularına ayırabilmeli ve biz izleyicilerle konuşabilmeliyiz. Bunu sağlarsak iyi olur.
Mehmet:- Bir saniye, ben rejideki arkadaşlara sesleneyim. Lütfen Fuat Bey’i duydunuz, kendilerine epey sorular var. Yansıtabileceğiniz sorular olursa iyi olur. Ben üç sayfalık soru hazırlamıştım, ben bu soruları size sorarsam, çıkamam içinden çünkü çok derin, ağırlıklı konuştunuz. Ondan dolayı ben bunları not ettim, başka bir zaman daha derli toplu sizinle birlikte olacağım. Buyurun efendim.
KÜRDİSTANLI KADINLAR
Peki, o kadın arkadaşın söylediğinde şu haklılık payı var. Maalesef, özellikle PKK dışı çevrelerde kadın katılımı çok azdır. Bu biz istemediğimiz için değil. Birazı bizim beceriksizliğimizdendir, bunu kabul etmek lazım. Ama açık çağrılarımız var, buna rağmen kadın arkadaşlar, az katılım sağlıyorlar. Biz şeyin çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Mehmet:- Demek ki bir kadın politikanız yok o zaman?
Fuat Önen:- Yok, var ve sonuçta Kürdistanlı kadınlar dediğimizde ulusumuzun yarısından söz ediyoruz. Ve üstelik üç katlı baskı altında olan, kadınlardan söz ediyoruz. Yani dünyanın her tarafında üç temel eşitsizlik ve ayrıcalık ve üç temel baskı vardır. Bunlardan biri sınıfsal, biri ulusal, diğeri cinseldir. Kürdistanlı kadınlar, bu her üçünü de –Kürdistanlı kadınların çok büyük çoğunluğu- bu her üç baskıyı da iliklerine kadar yaşıyorlar. Yani, ulusal baskıyı, erkeklerden daha çok yaşıyorlar. Sınıfsal baskıyı, Kürdistanlı emekçi kadınlar,-yani, bu baskı bugün başlamış değil-derinden yaşıyorlar. Kürdistan kadını emekçidir. Çok ciddi sınıfsal baskı altındadırlar, onun yanında katmerli bir cinsel baskı altındadırlar.
Biz bunu çok önemsiyoruz. Bu nedenle de ulusal hareketlerde, devrimci hareketlerde kadının katılımı çok önemlidir. Kadının ve gençliğin katılmadığı bir siyasi hareketin, başarı şansı yoktur. Yani, bir siyasi hareketin, başarı şansı ancak özellikle kadınların ve gençlerin katılımıyla mümkün olur. Söylediği doğrudur, eksiktir, az sayıda kadın arkadaşımız var. Ama her yerde onların düşüncelerini çok önemsiyoruz, katılımlarını çok önemsiyoruz, birçok yerde de ciddi sayılabilecek bir kadın katılımı var.
Şimdi, birey-toplum ilişkisi,
Mehmet:- Hocam, hocam, ekrana gelen sorulara göz atıyorsunuz değil mi?
Fuat Önen:- Yani okuyabildiğimi kadarıyla. Rojava’yla ilgili bir soru var.
Mehmet:- İhsan Kaya sormuşlar.
Fuat Önen:- Evet. Ona geleceğim. Bu senin sorunu yanıtladıktan sonra. Sorun şudur; toplum birey ilişkisi, bin yollardır tartışılan bir meseledir. Bizde, Kürdistan’da onu tartışan bir cümle de var. Bizde şey derler: “Êl yêman e, an beg yêman e.” Yani aşiret mi yaman olan, güçlü olandır yoksa aşiretin reisi mi yamandır. Bu aslında çok felsefi bir cümledir. Ve bu dediğim şeye işaret eder.
Şimdi, çok uzun yıllar, özellikle siyasal mücadelede bireyler çok ön plandaydı. Bolşevik devrimini Lenin ‘siz düşünemezsiniz. Bu dünyadaki diğer devrimler için de, diğer siyasal hareketler için de böyledir.
Bana kalırsa bu dönemin sonuna gelinmiştir. Artık bireysel önderlik dönemi, günümüz dünyasında çok fazla önde olmamalıdır. Neden olmamalıdır? Şimdi, bakınız; sadece, matematikte bir günde yapılan buluşları bir matematik profesörü kendi başına takip edemiyor. O kadar çok yeni buluş oluyor ki onu ancak bir heyet izleyebiliyor. Bir matematik profesörü matematikteki yenilikleri kendi başına izleyemiyor.
Şimdi, bu siyasette de böyle. Üstelik bu üçüncü dünya savaşı son derece kaypak bir zeminde sürüyor. Her gün ittifaklar bozuluyor, yeni ittifaklar oluşuyor.
Üçüncüsü; artık, kitle katılımlı siyasal mücadele tarzı daha ön planda olmalıdır. Şehirli mücadele tarzı daha ön planda olmalıdır. Bütün bunlar, bireysel liderlik yerine kolektif liderliğin geliştirilmesi gerektiğini söylüyor bana. Ben bunu bugün söylemiyorum, kırk yıl önce de böyle düşünüyordum.
Biz artık kolektif çalışmayı, birlikte çalışmayı, birlikte yönetmeyi, birlikte önderlik etmeyi, önderlik edenlerin de kitlelerden öğrenmesini önemseyen bir siyaset ve örgüt anlayışına sahip olmalıyız.
Keşke bizde bireysel önderlik başarılı olsaydı. Yani, bakın 1958-1975 Kürdistan’ın her dört parçasında, tartışılmasız bir lider var idi: Mele Mustafa Barzani ve Kürdistan’ın her dört parçasındaki yurtseverler, kendilerini Barzani’ye adamış, kendi parçalarında mücadele etmekten çok, Güney Kürdistan’daki mücadeleyi desteteklemeğe atfetmişlerdi. Ha, şimdi keşke başarılı olsaydı. Olmadı. Bunun nedeni sadece bireysel liderlik değil. Yani söylememin nedeni, bizim toplumumuzda da böyle çok güçlü Kürdistan’ın her dört parçasın etkileyen ciddi liderler var. Ama artık günümüzde bana sorarsanız, olması gereken bireysel liderler değil.
Kolektif liderliktir, iş bölümüdür çünkü artık, dünyada bir günde olup bitenler bir kişinin izlemesini bile zorlaştıracak hızdadır.
Dünya çok hızlı değişiyor. Ve dediğim gibi bu üçüncü dünya savaşında her devleti ayrı ayrı izlemek lazım. Bakın mesela biz pek tartışamıyoruz. İngiltere’nin Kürdistan politikasını pek tartışamıyoruz. Halbuki şeyden çok daha önemli, Rusya’nın hatta Amerika Birleşik Devletleri’nin politikasından çok daha önemli. Bağımsızlık referandumunu esas sekteye uğratan güç bana sorarsanız İngiltere.
Mehmet:- Çok arka planda çalışıyor. Doğru.
Fuat Önen:-Evet, şimdi bunu bir kişi eskiden, işimiz kolaydı. İşte, dünya iki kamptı. Emperyalist kamp vardı, sosyalist kamp vardı, üçüncü dünya ülkeleri vardı. Aşağı yukarı her devletin, ne zaman ne yapacağı belliydi. O şartlarda bireysel önderlik belki geçerliydi. Sonuçta her zaman birisi, eşitler arasında daha eşit olabilir. Ama bu makas açıldığı zaman, bunun çok olumsuz, kötü sonuçları oluyor. Onun için şeyi dengelemek lazım, kolektif liderliği, kolektif örgütlülüğü, kolektif faaliyeti örgütlemek lazım ve o bireysel liderliğin sınırlarını kolektiviite ile daraltmak gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, gelelim, o soruya da cevap vereyim, sözü Yusuf Ziya’ya bırakayım.
ROJAVA İLE İLGİLİ SORUYA CEVAP
Rojava Kürdistan’ının ne olacağı, Kürtlerin elinde değil. Önce onu kabul etmemiz, lazım. Bakın 2011’de, 2009’da burda bizi izleyenlerin hiçbiri, Batı Kürdistan’da böyle bir atılım beklemiyordu. Ve ben, 1981-83 arası Batı Kürdistan’da kaldım, oradaki örgütlerin hiçbiri, Batı Kürdistan’ı kendilerinin özgürleştireceğine de inanmıyorlardı. Ya Güney Kürdistan ya Kuzey Kürdistan kurtulacak, o parça da onlarla beraber kurtulacaktı. Batı Kürdistanlı siyasetçilerinin de tahayyülü bu idi. Fakat 2011’de, Suriye’de çatışma çıktı, Şam felç oldu; bu, Batı Kürdistan’ın Kuzeyi de sollayarak, siyaset sahnesine ve uluslararası gündeme girmesine neden oldu.
Şimdi, orda başından beri yürümeyen bir şey var; o da, teritoryal siyasetin yokluğudur. İlk başta, PYD’nin orda öne çıkması, inisiyatif kullanması, PYD’nin Esat ile kurduğu ilişki sonucudur. Bu ilişki daha öncesinde Mesut Barzani’ye teklif edilmiştir. Mesut Barzani bunu reddetmiştir. Mesut Barzani, bana kalırsa, Güney Kürdistan Demokrat Partisi, çok yanlış bir siyaset izlemiştir, Suriye çatışmaları sonrasında. O dönem; Türkiye, Katar ve Sudi Arabistan’ın oluşturduğu bir üçlü kamp vardı ve bunun arkasında, bunun dizaynörü de Amerika Birleşik Devletleri’ydi. Güney Kürdistan yönetimi de kendisini orda buldu. Ve kısa bir sürede Esat’ın gideceği varsayıldı. Onun için 2011’in sonunda Esat, Mesut Barzani’yi Şam’a davet etti. Mesut Barzani, “Esat, diktatördür, onun için Şam’a gitmiyorum ”dedi. Aynı dönemde İran, onu davet etti, Tahran’a. Mesut Barzani Tahran’a gitti. Hâlbuki Tahran’daki, Şam’dakinden daha az diktatör değildi.
Bu bir siyasi tercih meselesiydi ve bana kalırsa; bu siyaset, yanlış çıktı. Batı Kürdistan’ın bugün, bu halde olmasının bir nedeni de o dönemde, gerek Güney Kürdistan yönetiminin gerek şimdi ENKS’yi oluşturan partilerin, yanlış politika tercihleri oldu.
ENKS’yi oluşturan partiler de bu kanıdaydılar. Onun için Suriye muhalefetinin bir parçası oldular, Türkiye ile ilişki geliştirdiler. Bu siyaset 2013’te Sisi darbesinden sonra, çöktü. Sisi darbesinden sonra Sudi Arabistan, İsrail ile birlikte Sisi’yi destekledi.
Amerika Birleşik Devletleri, Suriye politikasını revize etti. O zamana kadar “Esat gitsin.” diyordu. Sisi darbesinden sonra, Amerika Birleşik Devletleri şöyle demeye başladı: “Biz, Esat’ın gitmesini istiyoruz ama gidince yerine kimin geleceğini de bilmek istiyoruz. ”dediler. Onun için Esat’ı devirme hedefini revize ettiler.
Maalesef Güney Kürdistan yönetimi, bu politikayı ABD kendi politikasını revize ettikten sonra da sürdürdü. Yani, 2014-15’te Güney Kürdistan yönetimi ile ABD arasındaki gerginliğin nedeni de bu idi.
Şimdi, şu an gelinen noktada, 43 tane parti var, bu çok anlamsızdır. Batı Kürdistan’da benim, bilgilerime göre; Kürt nüfus, bir buçuk milyon civarındadır. Bir o kadarı, göçertilmiştir. Şimdi her kırk bine bir siyasi parti, makul değil yani.
Bu partiler gerçek siyasi partiler değil. Yani bazıları bir-kaç kişiden oluşan siyasi parti. Ama her iki taraf, birbirine karşı daha güçlü görünmek için, bu partileri de kendi etraflarında topluyorlar. Özellikle PYNK, başlangıçta 16 -17 partiydi, sonra birden 25 parti oldular.
Şimdi orda, öncelikle PYD’nin, Batı Kürdistan’da ne istediğini bilmemiz lazım, bu henüz meçhul. Kantonlarla başladılar, sonra kantonlar üzerinde bir üst komite oluşturdular, sonra federasyon talebi de tartışılmaya başlandı, sonra birden bire Amerika Birleşik Devletleri’nin projesi olan, Kuzey Suriye denklemine geçtiler.
Mehmet:- Toparlayabilirsek Hocam.
Fuar Önen:- Evet. Kuzey Suriye denklemine geçti. Şimdi Kuzey Suriye, Batı Kürdistan değildir. Kuzey Suriye, Sünni-Arap coğrafyasıdır ve bizim güneyimizdedir. Batı Kürdistan’ın güneyindedir ama Suriye’nin kuzeyidir. Önce orda teritoryal meselenin açıklığa kavuşturulması lazım. PYNK ile ENKS’nin iş ve güç birliği de eğer bunu sağlayacaksa anlamlıdır. Her iki tarafın da şunu görmesi lazım; zaten Batı Kürdistan’ın, yarısı elinizden çıkmış durumda ve Batı Kürdistan Kürtsüzleştiriliyor. Şu anda elde kalan bir Kobani var, Kürtlerin çoğunlukta olduğu, Dêrîk, Amûdê, Dirbêsîye var, Kamışlıda dâhi Kürt olmayanların nüfusu %60 civarındadır. Sizin bir an önce, birleşip Batı Kürdistan’ı Kürtsüz-leştirilmekten korumanız lazım. Gücünüzü birleştirip, önce Türkiye’nin işgaline sonra Suriye’nin işgaline karşı birlikte mücadele etmeleri lazım.
Batılı devletlerin, bunu desteklemesi bir umut ışığıdır. Biz bu birlik çalışmalarını bu ihtiyatlarla destekliyoruz. Teritoryal bir siyasette anlaşıp, Batı Kürdistan’da ulusal siyasi hedeflerde anlaşırlarsa destekliyoruz.