Fuat Önen posted on September 19, 2020 11:31
KÜRT SİYASETİNDE BAĞIMSIZLIKÇILIK İZMİR KONFERANSI
-4-
FUAT ÖNEN
-Her hiyerarşik ilişki bir şiddet potansiyeli taşır
Arkadaşlar, hiyerarşik bir düzenlemenin olduğu her ilişki bir şiddet potansiyeli taşır; bu sınıflar arası hiyerarşide de böyledir, aile içinde de böyledir, iş yerinde şef ve şef altındakilerle arasındaki ilişkide de böyledir. Her hiyerarşik ilişki bir şiddet potansiyeli taşır. Son dönemde Türk siyasetinde öne çıkan bir argüman da şudur:”Biz her tür şiddete karşıyız.” kulağa hoş geliyor doğrusu, şu salonda kimsenin şiddettin herhangi bir türünü, bu hiyerarşik ilişkiler içinden türeyen şiddetin herhangi bir türünü savunabileceğini sanmıyorum. Peki, ama siz bir siyasal mücadele yürütüyorsunuz ve Kürdistan'da işgalin yol açtığı, işgal üzerinden gelen korkunç bir şiddet var siz bu şiddette örneğin iki yaş farklılığı olan iki kardeş arasında şiddet ile bir tutup her tür şiddete karşıyız nasıl dersiniz? İşte ne bileyim, İzmir tarafında sizde rastlamışınızdır, minibüsçüler, taksicilere şiddet uygulamıştır. Kamyoncular her ikisine şiddet uygulamıştır, boy hiyerarşisi vardır, işte benim arabalarım senin arabalarını döver mantığı ile yürürler. Evet bu şiddet te kötü bir şiddettir, ama Kürdistan'da kuzey batı Kürdistan'da yüzbinlerce Türk askerinin konuşlu olduğunu göz ardı ederek, esası öne çıkarıp karşı çıkılması gereken şiddetin bu olduğunu gizlemeye yarayan, “Her tür şiddete karşıyız.” söyleminin de esas itibarı ile Kürdistan siyasetinde Türkiyeci dalganın görünür hale gelmesi ile ilgili olduğunu düşünüyorum.
Biliyorsunuz birinci dünya düzeni Cemiyet-i Akvam eli ile kurulan, birinci dünya düzeni, 20 yıl, 20-25 yıl kadar sürebildi. İkinci Dünya Savaşı başladı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da bu sefer Tahran, Yalta-Potsdam Anlaşmaları üzerinden dünyaya yeni bir nizam verildi. Bu yeni dünya nizamının örgütü de artık Cemiyet-i Akvam değil, Birleşmiş Milletler oldu. Tartıştığımız mesele bakımından ise herhangi bir değişiklik olmadı. Kürdistan'ın parçalı, bölünmüş ve paylaşılmış halde kalması süreci devam etti. Dolayısı ile Kürdistan meselesi bakımından Birleşmiş Milletler, Cemiyet-i Akvamın güncellenmiş hali oldu. Bu o kadar çok böyle oldu ki bizim yeni tip sömürgecilik dediğimiz, işte liberal akımların dekolonizasyon süreci olarak ifade ettikleri 1950’li 60’lı yılların tamamında dünyanın birçok yerinde statü değişiklikleri olurken, eski kolonileri hiç olmasa görünüşte bağımsız devletlere dönüşürken Kürdistan'ın ve Kürt milletinin içine sıkıştırıldığı cenderede herhangi bir değişiklik olmadı.
Bu nedenle de Kürdistan meselesi 19yy lın ortalarından başlayan 20 yy.’nin tamamını kat ederek gelen bu mesele 21. yüzyıla devir olunmuştur. Dolayısı ile Kürdistan meselesinin dünya düzeni ve dünya devletler sistemi ile ilişkisinde de 2. Dünya Savaşı sonrasın da önemli bir değişiklik olmadığını görüyoruz. 1990’larda Sovyetler Birliği çöktü, SSCB’nin çözülüşü de bunun ideolojik ve siyasi tartışması ayrı bir vakadır. Ama Sovyetler Birliği çözülürken kendisiyle berber dünya düzenini de çözdü. Çünkü BM marifetiyle oluşturulan dünya devletler sistemi ve onun arkasındaki dünya düzeninde Sovyetler Birliği kurucu temel üyedir ve 1945’ten sonraki dünya düzeni esas itibariyle Sovyet Bloku ile Amerika Bloku arasındaki denge üzerinden tasarlanmıştı. Sovyetler Birliği'nin çözülmesi bu anlamda dünya düzenini de çözmüştür. Dünya düzeni de çözüldükten sonra siz de hatırlarsınız, hatta Kek Veysel'in girizgâhında da bu vardı, tek kutuplu bir dünyaya geçildiği söylendi. Ama kısa bir süre sonra hatta o dönemde yeni bir dünya düzeni kurulduğu söylendi. O zamandan bu yana dünyada olup bitenlere göz attığımızda ortada ne bir yenidünya düzeninin olduğu ne de tek kutuplu bir dünyaya geçtiğimizi göreceğiz.
Nedir bu olaylar? Sovyetlerin çözülmesinden sonra onlarca yeni devlet kuruldu, ABD öncülüğünde önce balkanlarda BM şemsiyesi altında bir savaş sürdürüldü, Afganistan’a gelindiğinde BM. Şemsiyesi yok idi. NATO şemsiyesi ile o iş görüldü. 2003’te Irak'a girildiği zaman ise ortada bir NATO şemsiyesi de yoktu, çünkü NATO üyesi ülkelerin önemli bir kesimi ABD’nin Irak'ı işgaline itiraz ediyorlardı. Bunların başında da Fransa ve Almanya gelir. Dolayısı ile ABD, HERHANGİ BİR ŞEMSİYEYE İHTİYAÇ duymadan müttefikleriyle Irak'a girdi. Şimdi bu gelişmelere baktığımız zaman 90’lardan 2010’lara bu gelişmelere baktığımızda aslında orta yerde bir dünya düzeninin olmadığı açık-seçiktir. Bu bölümü sorularla daha fazla tartışmak isterim.
Son yıllarda Kürt siyaseti Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi için üretilmiş bazı tezler var. Bunlardan biri ulus devlet dönemi geçmiştir, onun için Kürtlerin devletleşme talebi gericidir, zamanın ruhuna uygun değildir, zaten gericiliğin de böyle bir anlamı vardır. Zaman ilerliyorsa ve sen de ruha uygun davranmıyorsan geri bir noktada kalıyorsun demektir. Şimdi bu 20 yıllık süreye baktığımız zaman aslında ulus devlet dönemi geçmek bir yana dünya devletler sistemine 30’dan fazla yeni devlet eklendi. Peki, o zaman bu devletleşme talebi ve ulus devlet dönemi sadece Kürtler için mi bitti? Yani örneğin, şimdiye kadar hiç kimseden Filistin kurtuluş hareketleri de Hamas’ı ile El Fetih’i ile bağımsızlıkçı hareketlerdir ve kurulduğu yıllardan bu yana kadar hep bağımsız bir Filistin talep etmişlerdir.
Yeryüzünde hiç kimsenin Filistinlilere ulus devlet dönemi geçti siz niye bağımsızlık istiyorsunuz dediği vaki değildir. Ben, bu dünya düzeninin çöktüğü 90’lı yıllardan bu yana gelişen olaylara baktığım zaman, zamanın ruhunun Kürtlere devletleşin dediğini görüyorum. Zamanın ruhu Kürtlere devletleşmekten uzak kalın demiyor tam tersini söylüyor. Dünyada her millet gibi siz de devletleşin ve dünya milletler topluluğunun eşit bir ferdi olarak bu devletler sistemine yer alın. Benim gördüğüm bu yirmi yıllık süre Kürtlere bunu söylüyor, ötekini söylemiyor.
İkincisi şudur: Eğer Ulus-devlet kötüyse ki gerçekten kötüdür. Yani bir toplumsal örgütlenme ya da bir toplumu yöneten siyasi biçim olarak, siyasi model olarak çok kötülüğü vardır ulus-devletin. Siz Kürdistan'da devletleşirsiniz, bunu ulus devlet modelinde yapmazsınız, başka bir tür devlet modelinde yaparsınız, bugün mesela güney Kürdistan'da oluşan devlet modeli çok fazla klasik bir ulus devlet modeline benzemiyor. Örneğin Kerkük'te Türkmenler, Araplar ve Kürtler arasında bir tür eşit haklılık üzerinde bir model kuruluyor. Dolayısı ile burada ulus devlet dönemi geçmiştir, denilirken esas karşı çıkılan Kürtlerin devletleşmesidir.
Kürtlerin devletleşmesine itiraz etmek ise Kürt siyasetinin görevi değildir, bu işi yapanlar var zaten. Yıllardır yani yüzyıldır çevremizdeki bütün işgalci devletler bizim devletleşmemizi engellemeye çalışıyorlar. Bu onların işidir, onlar kendiişlerini zaten yapıyorlar.
Ayrıca bir de Kürt siyaset sınıfından ya da Kürt okumuşlar sınıfından böyle tezlerin gelmesi Kürt siyasetinde ya da Kürt aydınları arasında Türkiyeciliğin gücünü göstermesi bakımından ilginçtir.