KUDÇG Kuzey Kürdistan’da ulusal demokratik güçlerin birliğini sağlamaya dönük bir siyasi-örgütsel arayıştır. Ben bu arayışı; ortak ulusal-siyasal akıl, bu aklın oluşturacağı ulusal projeler ve bunları gerçekleştirecek ulusal kurumların birliği olarak algılıyor ve anlıyorum. Bu haliyle kapsamlı bir projedir. Diyarbakır toplantısında meclisimizin ve yürütme kurulumuzun önüneteorik-pratik görevler konmuştur. Bunların ne ölçüde gerçekleştirildiği üçüncü toplantıda değerlendirilecektir. Bir yılı geride bırakırken örgütlülüğümüzü ve iç hukukumuzu açık-seçik bir hale getirmek zorundayız. Üçüncü toplantıya örgüt modeli, program ve tüzük konusunda ortak bir öneriyle gitmenin olanaklarını araştırıyoruz. Bu sempozyum da grubumuzun teorik etkinliklerinin birparçasıdır.
Teorik çabada başa alınması gereken görev kavramları netleştirmektir. Kavramları netleştirdiğimiz ölçüde birbirine geçmiş, karmakarışık hale gelmişdüşünceleri ayrıştırabiliriz. Kadrolarımızın çoğunun bir tür düşünce felciyaşadığı, teorik çerçevelerinin parçalandığı, düşünüş tarzlarının yamalı bohçayı andırdığı Kuzey Kürdistan’da bu çaba önemlidir. Sempozyumumuzun buna katkıda bulunmasını diliyorum.
Örgütü, örgüt modelini tartışıyoruz. Bu konuda ilk söylenmesi gereken örgütlülüğü doğuranın mücadele olduğudur. Bir örgütün varoluşunun nedeni belli bir mücadelede ona duyulan gereksinimdir. Kuzey Kürdistan bu anlamda örgütler mezarlığıdır. Aramızda birkaç örgüt kurup gömmüş arkadaş sayısı az değildir. Bunun bir nedeni de mücadelede ihtiyaç duyulan örgütler oluşturamamamızdır. Örgütlerimizin “mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt olamadığı”, gerçeğini görmeliyiz.
-“Nasıl bir örgüt?” sorusuna yanıt bulmamız için yanıtlamamız gereken üç soruvar:
1-Neyin mücadelesini vereceğiz?
2-Nasıl mücadele vereceğiz?
3-Nereden başlayacağız?
1- Kuzey Kürdistan’da yıllardır sürdürülen ve son yıllarda tanımı bozulmayaçalışılan kanlı mücadelenin esası basittir ve bulanıklaştırılmasına izin verilmemelidir. Türk tarafı, Osmanlı’dan devraldıkları devlet cihazını ulus-devlete dönüştürüp ayakta tutmaya çalışmakta, bunun mücadelesini vermektedir. Ortada bu devlete temel olacak bir ulus olmadığı için de Osmanlı bakiyesinden bir ulus yaratmaya çalışmaktadırlar. Türk egemenlik sistemi (TES) bu mücadelenin ihtiyaçlarına uygun olarak şekillendirilmiştir. Buna engel gördükleri Kürd halkının ulus ve ülke gerçekliğini ortadan kaldırmak temel amaçlarıdır. Bu yüzden TES’ni basit bir inkârcı sistem olarak görmek ve göstermek yanlıştır. İnkârcılığı var ama ondan fazladır! İmhacıdır. Çıplak inkârdan vazgeçmek zorunda kaldıkları son yıllarda bile ulus ve ülke gerçekliğimizi yok etmeye dönük imhacılığı sürmektedir.
Dünyanın en kalabalık devletsiz halkı olarak tanımlanan Kürd tarafı ise kendi topraklarında devletleşmeye çalışmaktadır. Son dönemde Kürd tarafının neistediğinin belli olmadığını söyleyenlere bir kısım Kürd siyasetçisinin de katılması üzücüdür, yanlıştır. KUDÇG’nun program taslağı bu konuda bir açıklık sağlamıştır. Ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkı, devlet kurma hakkıdır. Bir ulusun kendi topraklarında devletleşmesinin savunusudur. Bizler Kürd halkının Kürdistan’da devletleşmesini savunuyoruz. Birkaç sayfalık program taslağımızın özü, esası budur. Federasyon, konfederasyon, bağımsızlık konusundaki tartışmalar söz konusu devletin formuna ilişkindir. Devletleşmenin hangi formda gerçekleşeceği, sadece halkımızın tercihine bağlı değildir. Devletleşmenin nasıl sağlandığına, muhataplarımızın tutumuna, uluslar arasıkoşullara vs. bağlıdır. Ancak hangi formda gerçekleşirse gerçekleşsin sözkonusu olacak olan yeni bir devlettir.
Bizler bu mücadelede Kürd halkının devletleşmesinin mücadelesini vermeye ve bu ihtiyaca cevap verebilecek bir örgüt oluşturmaya çalışıyoruz. Bu mücadelede olmazsa olmaz olan ulusal güçlerin birliğini sağlayacak, “ulusal temsil örgütü”oluşturmayı hedeflemeliyiz.
2- “Nasıl mücadele edeceğiz?” sorusu, mücadele tarzıyla ilgilidir. Bu konuda birkaç noktaya değinmek istiyorum.
a-Kuzey Kürdistan’da ulusal özgürlük mücadelesinde, kadrolarımızda ağır tahribatlara yol açan silahlı mücadele ve bu mücadele tarzıyla ilişkimizdir. Sanıldığının tersine PKK nin silahlı mücadelesinden söz etmiyorum. PKKdışındaki örgütlerimizin, gruplarımızın silahlı mücadeleyle ilişkileri en az PKK’nin silahlı mücadelesi kadar tahribatlara yol açmıştır. 80 öncesi bütün gruplarımızın silahlı mücadeleyi savundukları ve silahlı mücadele örgütü yarattıkları iddiasında bulundukları biliniyor. Hatta bu gruplarımızdan birkaçının PKK den önce yurt dışında silahlı müfrezeler oluşturdukları, 1980–82 yıllarında PKK den daha fazla silahlı birliklere sahip oldukları da sır değildir. Ancak bu örgütlerimiz, silahlı mücadele örgütleyemeden, sisteme karşı silahlı mücadele veremeden dağılmışlar ya da artık silahlı mücadele savunusundan vazgeçmişlerdir.
Bu arada on yıllar geçmiştir. Çoğumuz yıllarca silahlı mücadele savunup silahlı mücadele veremeden dağılmış ya da silahlı mücadeleyi savunmaktan vazgeçmiş geleneklerden geliyoruz. Bunun bizlerde yol açtığı tahribatlar, PKK nin silahlı mücadelesinin yol açtıklarından daha az değildir.
Son yıllarda moda deyimle ‘silahlı mücadele yanlıştır, sonuca siyasi mücadeleyle ulaşılacaktır’ demeye başladık herkesle beraber. Bu tanımlama yanlıştır. Silahlı mücadele siyasi mücadeledir. Mücadelenin silahla yürütülmesidir. Dünyada, bölgede, ülkede meydana gelen değişiklikler ve bunların bilincimize yansıması, bizlerin de değişmesi sonucu siyasi mücadeleyi silahlı mücadeleye indirgemekten vazgeçmemiz olumludur.
Özgürlük mücadelesinde farklı tarzlarda mücadele etmek, farklı mücadele araçlarını kullanmak doğaldır. Koşullara, olanaklara, hedeflere bağlı olarak değişirler. Mücadelenin devrimciliği kullanılan vasıtalarla değil, düzene köklü itiraz ve hedeflerle ilgilidir. Silahlı mücadeleyi esas almaktan vazgeçildiğinde, mücadeleyi devrimci içeriğinden koparmayacak yeni mücadele tarzları ve araçlarıyla sürdürebilmeliyiz. Ancak, bu kez tam tersi bir noktaya, mücadeleyi düzen içine hapsetmeye ve konformist mücadele tarzına yöneldik. AB yanılsaması, Demokratik Cumhuriyet-Konfederalizm safsatası, yenilgi psikolojisi, yorgun kadrolarla sürdürülen mücadelemizde konformizmin egemenliğine yol açmıştır. KUDÇG düzeni cepheden karşılayan mücadele tarzını esas almalı, sivil itaatsizlik, kitle eylemliliği, devrimci kampanyalarla TES de kriz yaratmayı,bu krizleri örgütlülüğüyle yönetmeyi, mücadele tarzı olarak kabul etmelidir.
b-Örgüt, örgütlü mücadele konusunda bir diğer sorunumuz da legalite-illegalite konusudur. Yine hemen hepimiz illegaliteyi esas alan yapılardan geliyoruz. 80 öncesi mücadele anlayışımız buydu. Yanlış da değildi. Legalite, bizler için kullanılabilecek olanaklar konusuydu. Silahlı mücadele konusunda olduğu gibi bunda da tam tersi bir anlayış gelişiyor, bu kez de ulusal özgürlük mücadelesini Türk legalitesine sığdırmaya çalışıyoruz. Bu yanlıştır! Kürd halkının topraklarında devletleşmesi hedefimiz Türk legalitesine sığmaz! Legal mücadeleyi yadsımadan, legaliteyi de görerek, KUDÇG açık alanda meşruiyeti esas alan bir mücadele tarzını benimsemelidir.
3-“Nereden başlamalıyız?” sorusuna elde ne varla başlamalıyız. Kuzey Kürdistan’da örgütlülük alanında egemen olan örgütsüzlüktür. Partilerimiz var, parti girişimlerimiz var, siyasal çevrelerimiz var, siyasal şahsiyetlerimiz varama bütün bunların ortak özelliği organize olmamalarıdır. Grup, çevre, örgüt tanımları bozulmuş, bu alanda dejenerasyon egemen hale gelmiştir. Siyasal çevre olmanın asgari koşullarına, referanslarına sahip olmayan arkadaş çevreleri grup görünümüne ve iddiasına sahip hale gelmekte sakınca görmemekte, suni grup aidiyetlerine bağnazlıkla sarılmaktadırlar. Parti üyeleri parti disiplinine uymamakta kendilerini serbest saymakta, partilerine güvensizlik belirtmekte, UDÇG yönetici ya da aktivisti konumunda görünenler Çalışma Grubunun bir işe yarayamayacağını söyleyebilmektedirler. Kerameti kendilerinden menkul ‘bağımsız’ siyasi şahsiyetlerimizin durumu da farklı değildir. Kendi içlerinde, çevrelerinde organize olamayan bu şahsiyetler örgütlerimizin gevşek yapılarını eleştirerek bir anlamda bu durumdan yararlanarak kendilerine meşruiyet aramaktalar. Siyasi grup ve çevrelerimizin gevşek yapıları bu şahsiyetlerin açmazlarını ve yetmezliklerini örtmekte, suni gruplaşma furyası bu şahsiyetlere piyasa oluşturmaktadır. Tablo iç açıcı değildir! Ancak, çözümü de bu tablodan çıkarabiliriz. Öyleyse nereden başlamalıyız?
Bu tabloyu ve tablodaki bileşenleri veri alıp onlar üzerinden örgüt oluşturmanın ihtiyaçlarımıza cevap veremeyeceğini düşünüyorum. Bileşenlerimiz güçsüz, kitle bağları zayıf yapılar ve organize olamayan şahsiyetlerdir. Bu bileşen yapısından ulusal cephe, ulusal meclis, ulusal kongre çıkmaz. Yeni birleşik bir ulusal harekete ihtiyacımız var. Birbirimizin farklı siyasi, örgütsel aidiyetlerine saygılı kalarak, ama kişisel aidiyetlerimizi esas alarak birleşik ulusal hareket örgütlemeliyiz. Bu konuda irade birliği sağlamalı ortak aidiyetle ulusal temsil örgütü oluşturmayı hedeflemeliyiz. Bu yapı içinde ayrışmaya, birlikte dönüşmeye açık olmalıyız. Kendi geri yapılarımızı, örgütsüzlüklerimizi harekete dayatmamalı, birleşik hareketin aidiyetini esasalmalıyız. Birleşik hareket bir koordinasyon kurulu olmamalı, kendi aidiyetiyle doğrudan örgütlenmeyi esas almalıdır. Her birimiz kendi rengimizle (milliyetçi,liberal, sosyalist, komünist, dindar vs.) ama ortak aidiyetle ulusal güçlerin birliğini hedeflemeli, ortak çağrıda bulunmalıyız. Şu anda ulusal kongre iddiasında bulunabilecek bileşim ve güçten yoksun durumdayız. Ancak üçüncü geniş toplantıya ulusal kongre oluşturma hedefi önerisiyle gitmeliyiz. Birleşik ulusal hareketin önüne ulusal kongre oluşturma görevini hedef olarak koymalıyız.
Geçen meclis toplantısındaki gözlemimi sizinle paylaşarak, süremi aşıp başkanın sabrını taşırmadan konuşmamı bitireceğim. Grup meclisi toplantımızın kadrolarıyla örneğin Sivas, Erzurum kongresine katılan zevatı karşılaştırdığımda, insan malzemesi bakımında bu kongrelerden kat kat daha ilerde olduğumuzu düşünüyorum. O kongrelerde arkalarında 30 yıllık mücadele deneyimiyle bir İ.Güçlü, B.Bozyel, S.Çiftyürek yoktur. Koşulların, olanakların farklılığın göz ardı etmeden söyleyebilirim ki, iktidar perspektifi ve siyasi iradeyle yeni birleşik ulusal hareket oluşturup ulusal kongreyi hedefleyebilecek güçteyiz. Bu güvenle hepinizi birlikte mücadeleye çağırıyor, saygılar sunuyorum.
Not: Bant kaydı olmadığı için sempozyumda yapılan konuşmanın mevcut notlarla düzenlenmiş halidir.