Kürdler ne istiyor?
Son dönemlerde bu soru çok sorulur oldu, bu soruya cevap arayan arayışlarhız kazandı, bugün de üst başlığı bu olan bir sempozyumda bir aradayız. Busorunun bu ölçüde güncelleşmesini yadırgadığımı hatta tuhaf bulduğumubelirterek başlıyorum konuşmama.
Sözcük anlamıyla alındığında bu sorunun cevabı bellidir. Kürdler deAraplar, Fransızlar, Türkler, Acemler gibi huzur ister, mutluluk ister,özgürlük ister, refah ister. Kürdlerin diğer dünya halkalarından farklı olarak,işkence, baskı, parçalanma, ölüm ya da yoksulluk isteyecek bir gen yapılarıyoktur.
Sözcük anlamı dışında bu soruyla Kürdlerin nasıl bir siyasi statüistedikleri kastediliyor olabilir. Bu durumda bir halkın nasıl bir siyasi statüistediğinin anlaşılması kapalı salon toplantılarının değil özgür, demokratikbir ortamda yapılacak referandumun konusudur. Ülkesi işgal edilerekparçalanmış, ulusal demokratik hakları gasp edilmiş, her türlü ulusalkurumsallaşması yasaklanmış bir halkın nasıl bir siyasi statü istediğini sormakabesle iştigaldir. Sorudaki Kürdler sözcüğü de bununla bağlantılıdır ve dikkatçekicidir. Kürd halkı ya da Kürd ulusu değil Kürdler deniliyor.
Türk siyasetçi ve aydınlarının ya da İngiliz siyasetçilerinin soruyu böylesorması kısmen anlaşılabilir. Son dönemde bu soruyu bu haliyle Kürdsiyasetçileri, aydınları, yurtseverleri sorup, toplantılar yapmaya başladılar.Garip ve tuhaf olan budur. Bu toplantıda da olduğu gibi bu toplantılarındüzenleyicileri, konuşmacıları ve katılımcıları çoğunlukla 45-60 yaş grubundankürd siyasetçileri, aydınları ve yurtseverleridir. Kendi ifadeleriyle herbirinin arkasında 25-30 yıllık bir mücadele deneyimi vardır. 130 yıllıközgürlük mücadelemizin son 30 yılının deneyimli kadrolarının birden bire“Kürdler ne istiyor” diye sormaya başlamaları ve bunun için toplantılaryapmalarının garip, tuhaf, sıra dışı olduğunun kabul edileceğini umuyorum. Bubizim işimiz olmamalıdır. Başkalarının işidir. Başkalarının işini yapmayabaşladığımızda kendi işimizi yapamadığımız açıktır.
Kürd siyasetçilerinin işi anketlere konu olabilecek sorular sorup tartışmakdeğildir. Sorun Kürdlerin ne istediği sorunu değildir. Kürd halkının ulusaldemokratik hakları ve özgürlüğü sorunudur. “Kürdler ne istiyor” diye sorarak,sorunu belirsizleştirmek, Kürd halkı, aydınları, siyasetçileri ne istediklerinibilmiyor havasının yaratılmasına katkı sunmak yanlıştır. Kürd siyasetçileriningörevi özgürlük mücadelemizin sorunlarını tartışmak, çözüm üretmek, birlikteneler yapacağımızı araştırmak ve ortak mücadelenin önünü açmaktır.
Kürdlerden ne isteniyor?
Bu soruya mefhumu muhalifinden giderek yanıt aramak da bir yoldur.Kürdlerden ne isteniyor? Ya da Türk egemenlik sistemi Kürdlerden ne istiyor?Sempozyumumuzun bugünkü oturumunun konusu da “Türkiye’de İdari HukukiYapılanma” dır. Ben Türk Egemenlik Sistemi (TES) kavramının daha kapsayıcıolduğunu düşündüğüm için bu kavramla değerlendireceğim.
TES idare, hukuk, siyaset, eğitim vs. alanlarda, tartıştığımız sorunbakımından bir inkar ve imha sistemi olarak yapılanmıştır. Irkçıdır,sömürgecidir hatta Beşikçi Hocanın deyimiyle sömürgeciden de ötedir.Osmanlı’dan devralınan devlet aygıtını reorganize ederek ulus-devletedönüştürmek ve Osmanlı bakiyesinden de bu devlete ulus yaratma projesinin aracıolarak yapılanmıştır bu sistem. Bu sistem 1. Dünya Savaşı sonrasındaoluşturulan uluslarası düzenin, bölgemizdeki hesaplarının bir parçası olarakoluşturulmuştur. Yerel değildir. Korku üzerine kurulmuştur, kurulduğundan buyana korkutarak ayakta kalmaya çalışmıştır. Korkularını korkutarak bastırmayaçalışan bir sistemdir. 80 küsur yıllık bu proje gerçekleşmiş değildir. Budurum, artık bu sistemin ideologları tarafından da kabul edilmekte ve örneğinDeniz Baykal bu projenin her gün yeniden kurulması gerektiğini söylemektedir.Bu projenin önündeki temel engel Kürd ulus ve ülke gerçekliğidir. Bu projeninrealize olması Kürd ulus ve ülke gerçekliğinin ortadan kaldırılması en azındanasimile edilebilmesine bağlıdır. Bu nedenledir ki 83 yıllık bu sistemin,tartıştığımız sorun bakımından temel pratiği, Kürdistan seferleridir.
Ordu temelli oluşturulan bu sistemin temel mantığı askeridir. Askerin,ordunun yüceltilmesine, kutsanmasına dayanmaktadır. Sistemin temeli olanordunun kahramanlığı, savaşçılığı, en çok öne çıkarılan argüman olmuşturyıllarca. Türk ordusunun son 80 yılda esas savaş alanı Kürdistan olmuştur.Kıbrıs çıkarması ve ABD kontrolünde yurtdışına gönderilen sınırlı sayıda Türkaskeri bir tarafa bırakılırsa Türk ordusu son 80 yılda esas olarak Kürdlerlesavaşmıştır. Dolayısıyla Türk ordusunun bu 80 yılda varsa bir kahramanlığı,savaşçılığı bu sadece Kürdlere karşı kullanılmış ya da kazanılmıştır...
Karşımızdaki yapılanma budur. Uygulamaları orta yerdedir. Genelkurmaykaynakları bu süre içinde 29 Kürd ayaklanması tespit etmiştir. Ruşen Aslan’ınbenzer bir toplantıda söylediği gibi sağdan sayınca 5, soldan sayınca 6 Kürdayaklanması tespit edebiliyoruz. Bizim ayaklanmadan saymadığımız bazı yerelçatışmaları da katarsak yine de 29 sayısına ulaşamıyoruz. Çünkü genelkurmayınsözünü ettiği 29, ordunun Kürdistan seferlerinin sayısıdır. Genelkurmayjargonuyla bunlar ‘tenkil ve tedip hareketleri’ dir. Buradaki tedip sözcüğüedeplendirme anlamına geliyor. TES kürdlerin hak arayışlarını, özgürlüktaleplerini edepsizlik saymakta ve edeplendirme harekatlarına girişmektedir. Sonseferlerinin 26 yıldır sürdüğünü ve 50 bin insan kaybı, 3-4 bin köy yakılması,2-3 milyon kürdün yerlerinden edilmesiyle devam ettiğini biliyoruz. Önceki 60yılda 28 sefer düzenlenmiştir. Bu Kürdistana ortalama 2 yılda bir askeri seferyapıldığı anlamına gelir.
TES’e göre Kürd ve Kürdistanla ilgili her şey “sözde” ile başlıyor
TES Kürdleri resmen yok saymakta, Türk kabul etmektedir. TES ve her boydanideologları Kürd ve Kürdistan gördükleri her sözcüğün başına ‘sözde’ sözcüğünüeklemekteler. ‘Sözde’ Kürd, ‘sözde’ Kürdistan, ‘sözde’ Kürd bayrağı, ‘sözde’Kürd devleti. Bu sistem ve sözcüleri Kürde ait ne varsa ‘sözde’ sözcüğüylebaşlatarak halkımızı aşağılamakta sakınca görmemektedir. Çünkü bu sistemKürdleri, ulus ve ülke gerçeklerini yok saymak ve yok etmek üzere kurulmuştur.Türkiye’deki güç dengelerine, özgürlük mücadelemizin durumuna, uluslar arasıkoşullara göre uygulamalar farklılık göstermiş, söylemler değişmiş olsa dainkar ve imha siyasetinin esasında bir değişiklik olmamıştır. En son KUDÇG’nun Urfatoplantısında bu ‘sözde’ aşağılaması emniyet ve mahkeme kararına geçip resmiyetkazanmıştır.
Türk egemenlik sistemi uluslarası sistemin bir parçası olarak kurulmuş vesırtını bu sisteme dayayarak ayakta kalmıştır. 1. dünya savaşından sonrakurulan dünya düzeni ve uluslarası sistem, İngiltere’nin öncülüğünde veinisiyatifinde kurulmuştur. İngiltere’nin manda düzenine göre dizayn edilenOrtadoğu siyasi haritasının sağlama alınması, Sovyetlere karşı tampon vazifesigöreceği düşünülerek ayakta durmasına izin verilen TC özünde İngiltere ileberaber kotarılan bir projedir. İddia edildiği gibi İngiltere’yle savaşarakkurulmuş değildir. 2.dünya savaşından sonra kurulan dünya düzeni, SSCB ninçözülmesiyle çökmüştür. Dünya yeni bir düzen arayışındadır. Dünyanın temelsiyasal aktörleri, yeni düzende ön almak, emperyal çıkarlarını korumak içinamansız bir mücadele içindedirler. ABD nin Geniş Orta-doğu Projesi, AB ningenişleme çabası, NATO nun genişleyerek yeni görev tanımlamaları alması,Avrasya ülkelerinin ittifak arayışları ve Şanghay beşlisi bu mücadeleninboyutlarını göstermektedir.
TES, sonunun geldiğini gördükçe saldırganlaşıyor
1.Dünya Savaşı sonrası oluşan dünya düzeninin bir parçası olarakoluşturulan ve 2. Dünya Savaşı sonrasındaki dünya düzeni tarafından korunan TESyeni düzen arayışlarından kaygılanmakta, üzerinde durduğu zeminin kaydığınıgörmekte ve saldırganlaşmaktadır. Bu nedenlerle TC, değişen,yeni bir düzenarayan dünyanın en statükocu devletidir. Bölgemizdeki her değişimi kendisonunun başlangıcı olarak görmekte ve değişime direnmektedir. İnkar ve imhasiyasetinin sonuna gelindiğini, dünyadaki değişime direnmenin beyhude olduğunugören siyasetçiler, aydınlar da var Türkiye’de. Bunlar da çoğunlukla Kürd ulusgerçeğinin üstünü örterek, bireysel haklar sorunu olarak ele alan yaklaşımlarönermektedirler. Bu bakımdan geçenlerde Ankara’da yapılan ‘Türkiye barışınıarıyor’ toplantısı ve yol açtığı tartışmalarla, Irak, Güney Kürdistan, Kerkükreferandumu hakkında Türk siyasetçilerinin yaptığı açıklamalar ilginçtir.
Kemal Kerkuki’nin Kerkük’le ilgili yaptığı, “Irak’ın Türkiye’nin bir ili,Kerkük’ün de bu ilin köyü olmadığı” şeklindeki son derece makul ve mağruraçıklamaları, Tayip Erdoğan’ın kanına dokunmuştur! Ancak danışmanınınAmerikalılara yaptığı ‘bu adamı kullanın, klozet deliğinden aşağı süpürmeyin’ricası kanına dokunmamıştır. Başbakanın kanının Kürdlerce yapılan her türlüyurtsever, kişilikli açıklamalara duyarlı olduğu anlaşılmaktadır. Ankaratoplantısında Yaşar Kemal’in “Kürdler, Türklerin dostudur” açıklaması da ANAPbaşkanının kanına dokunmuş ve ‘hayır Kürdler Türklerin dostu olamaz,TürklerKürdlerin dostudur’ demiştir. Batıya karşı aşağılık kompleksiyle yüklü TESsiyasetçileri, iş doğuya ve özellikle Kürdlere geldiğinde ırkçılık,saldırganlık ve seviyesizlikte sınır tanımamakta ısrar etmektedirler.KADEPbaşkanı Şerafettin Elçi bir TV programında federasyonun çözüm olabileceğinisöylediğinde muhatabı emekli asker Edip Başer tarafından Türkiye’yi terk etmeyedavet edilmiş ve tehdit edilmiştir. Bahçeli’nin, Baykal’ın, Ağar’ın ve diğerTES sözcü ve siyasetçilerinin tutumu da farklı değildir.
TES barış değil, bela arıyor. ‘Arayan bulur; belasını da mevlasını da’
Şunu söylemeye çalışıyorum Ankara’da ‘Türkiye barışını arıyor’ diyetoplantı yapılıyor ama, Türkiye’nin açık, örtük, derin yöneticilerininaradıklarının barış olmadığı açıktır. Sadece Türkiye’de değil dünyanınneresinde olursa olsun Kürdlerle ilgili her şeye müdahil olma hakkını kendindegören TES nin sözcü ve yöneticilerinin bu ırkçı, saldırgan, aşağılayıcı, tehditedici açıklamaları da gösteriyor ki, arananın adı barış değildir, beladır.Türkiye’yi yönetenler Kürdlere bela satmaktan, sorunun çözümünü belada, savaştaaramaktan vazgeçmelidirler. Türkçe’deki şu güzel söz bu durumlar için söylenmişolmalıdır: ‘Arayan bulur; belasını da mevlasını da’.
Barış ve savaş
Barış ve barış arayışları konusunda şu düşüncemi de belirtip bu bölümübitiriyorum. Barış savaşla anlaşılırdır. Bir savaş durumuna ve bununsonlandırılmasına işaret eder. Türkiye’de 80 yıldır Kürd halkının ulus ve ülkegerçeğine karşı sürdürülen amansız savaşa karşı çıkmadan yapılan her türlübarış tanımı sahte ve çağrısı ikiyüzlülüktür.
Durum özetle budur, sorun Kürdlerin ne istediği değil, Kürd halkının hakları veözgürlüğü sorunudur, Kürd siyasetçilerinin yapması gereken de özgürlükmücadelemizin önünü açmak, uygun araçlar bulmak, ortak paydalarda birliktemücadelenin yollarını kurumlarını oluşturmaktır.
Bu konuda söylenmesi gereken ilk şey Kürd siyasetçilerinin, aydınlarının,yurtseverlerinin kendi ulus ve ülke gerçekliklerine kıskançlıkla sahipçıkmaları gerektiğidir. On yıllardır sürdürülen insafsız inkar, imhapolitikalarına rağmen Kürd halkı ulus ve ülke gerçekliğini korumuştur. Kürdhalkı, bu coğrafyada kendi topraklarında çoğunluk oluşturan tek halktır. Kürdhalkının özgürlük mücadelesi dünyanın benim bilgilerime göre en uzun sürenulusal özgürlük mücadelesidir. TES’in ulus, ülke gerçekliğimizi ortadankaldırma çabasını boşa çıkarmak Kürd siyasetinin temel görevidir, böyle elealınmalıdır.
KUDÇG
KUDÇG tartıştığımız sorunun bir ulus ve ülke sorunu olduğunu tespit eder veözgürlük mücadelemizin bu tespit üzerinden sürdürülmesi gerektiğine inanır.Gerek grubun Diyarbakır’daki geniş toplantısında oybirliğiyle kabul edilensonuç bildirisinde, gerekse de grup meclisinin kabul edip tartışmaya açtığıprogram taslağında bu tespit altı çizilerek deklere edilmiştir. KUDÇG, busorunun çözümünün de Kürd halkının kendi topraklarında kendi geleceğini özgürcebelirlemesi olduğunu savunuyor. Dünyadaki bütün halklar gibi Kürd halkı dakendi topraklarında kendi kendini yönetmek hak ve yeteneğine sahiptir. Sorununkaynağı bu hakkın gasp edilmiş olmasıdır. Çözümü de bu hakkın elde edilmesiyleolacaktır. Bu hakkın hangi formda realize edileceği konusu sadece bize bağlı olmayanbir konudur. Bu hakkın elde edilmesi sürecinin özelliklerine, muhataplarımızınbu hak mücadelemize göstereceği dirence, ulusal ve uluslar arası bir dizifaktöre bağlıdır. Grup, bileşen ve aktivistlerimiz federasyon, konfederasyon,bağımsızlık savunucularından oluşan geniş bir yelpazedir. Birliğimizin ortakpaydası Kürd halkının kendi geleceğini belirleme hakkıdır.
KUDÇG, ulusal temsil örgüt arayışının ifadesidir
KUDÇG özgürlük mücadelemizin temel, yakıcı, acil sorununun ulusal temsilörgütünün yaratılması olduğuna inanıyor. Çalışma grubunun kendisi de böyle birarayışın ifadesidir. Çalışma Grubu farklı ideolojik kimlikleri ve farklısiyasal aidiyetleri olan yurtsever grup, çevre ve kişilerin ortak ulusalinisiyatif arayışıdır. Ulusal sorunlar ulusun bütün sınıf ve katmanlarınınsorunlarıdır, çözümü de ulusal güçlerin birliğiyle mümkündür. Kürdler, Türkolmadıkları gibi ‘sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış bir kitle’ de değillerdir.Farklı sınıf ve tabakaların varlığı, farklı çıkarların, düşüncelerin, siyasalduruş ve örgütlülüklerin varlığını da getirir. Bu durumun ortak ulusal çıkarlaretrafında ortak kurumlar oluşturmaya engel olmadığını düşünüyoruz. Ortakçıkarlarımızın ifadesi olacak ortak siyasi akılla oluşturulacak ulusal projeyeve bu projeyi gerçekleştirecek ortak kurumlara ihtiyacımız var. KUDÇG, ulusaltemsil örgütü olduğu iddiasında değildir. Bileşenleri, temsil gücü ve şimdikiörgütlülük düzeyi bakımından böyle bir iddiada bulunması mümkün de değildir,doğru da değildir. Bu yönde atılmış mütevazı bir adımdır. Dışında kalmış bütünyurtsever çevrelerin katılımına, inisiyatif almalarına açıktır. Hiçbir grubunya da kişin hegemonyasında, kontrolünde ya da ideolojik renginde değildir.Hiçbir gruba ya da partiye karşı da kurulmuş değildir. Kendini yürüdüğü yolüzerinden tanımlamayı esas aldığını program taslağında da belirtmiştir.
KUDÇG, böyle bir ulusal temsil örgütünün açık alanda örgütlenmesini,mücadelede açıklığı esas almasını öneriyor. Hukukunu, yol alırken, mücadeleningereklerine göre bileşenlerinin ortak iradesiyle oluşturacağı inancıyla vehiçbir dışsal müdahaleyi kabul etmeden oluşturuyor.
Özgürlük mücadelemizin bir diğer sorunu da TES’in hukukunda Kürd veKürdistan olmaması, Kürdistanın da kendi hukukunun olmamasıdır. Bu nedenleulusal temsil örgütünün açık alanda mücadele ederken legaliteyi görüp gözetmesiancak meşruiyetini Kürd halkının hakları ve özgürlüğüne dayandırmasıgerektiğini düşünüyor. Açık alanda kitle eylemliliği ve sivil itaatsizliğitemel alan bir mücadele tarzının esas alınmasının gerekli olduğunu düşünüyor.KUDÇG, böyle bir ulusal temsil örgütünün tek tek hiçbirimizin olmayan, toplucahepimizin olan bir siyasi akıl ve ulusal projeyle mücadelemizin önünüaçacağını, hak ve özgürlük mücadelemize ivme kazandıracağını düşünüyor ve tümyurtsever çevreleri birlikte davranmaya çağırıyor.
Grup içinde de zaman zaman toptancı olmakla eleştirildiğim ve bugün grubutemsilen konuştuğum için şu noktayı da belirtmem gerekiyor. KUDÇG toptancı biryaklaşım sergilemiyor. Program taslağında bu temel çerçeveye bağlı kalınarakaşağıdaki hedefler güncel politik hedefler olarak tespit edilmiş tüm yurtseverçevrelerin tartışmasına sunulmuştur:
1) Kürd halkının ve ulusal azınlıkların varlığını kabul eden ve ulusalhaklarını da güvenceye alan demokratik bir anayasanın hazırlanıp kamuoyunasunulması;
2) Kürdçe'nin resmi dil olarak tanınması;
3) Kürd dilinin ve ulusal azınlık dillerinin eğitim-öğretim dili olarakyasallaştırılması, bunun koşullarının hazırlanması; basın yayın alanında budiller üzerindeki baskı ve yasakların kaldırılması;
4) Tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması, siyasi yasaklılarınserbestçe siyaset yapmalarının sağlanması; düşünce, inanç ve Kürdistani siyasetile örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm yasal ve idari engellerinkaldırılması;
5) Kürd halkı üzerindeki inkar ve imha siyasetine son verilmesi veyıllardır halkımıza karşı yürütülen bu savaş siyasetinin yarattığı tümsonuçların ortadan kaldırılması;
6) İşçi, köylü, memur, esnafın ekonomik, sosyal, mesleki hakları içinmücadelenin geliştirilmesi ve ücretli çalışanların grevli-toplu sözleşmelisendikal haklarının tanınması.
7) Mayınlama bir insanlık suçudur, yurdumuzun sayısız can kaybına yol açanher tür mayından arındırılması;
8) Ülkemizin tarihsel ve ekolojik dokusunun korunması, bu dokuyu tehditeden projelere son verilmesi;
9) Zorunlu askerlik Kürdistan'da bir zulüm ve irade ambargosudur. Zorunluaskerlik dayatmasına son verilmesi için mücadele edilmesi;
10) Koruculuk sisteminin lağvedilmesi; boşaltılan köylerden göç ettirilenköylülerin geri dönüşlerinin temin edilmesi ve zararlarının tazmin edilmesi;
11) Kürdistan'da isimleri değiştirilen yerleşim yerlerinin eski isimlerininiade edilmesi;
12) Kürd halkına karşı yıllardır sürdürülen özel savaşta kullanılan militerve paramiliter yapıların açığa çıkarılıp dağıtılması;tetikçisinden emirverenine kadar bütün sorumluların cezalandırılması….
Farklılıklarımıza saygı, halka bağlılık ve iktidar perspektifi
Bütün bu alanlarda yapılması gereken, taleplerin projelendirilmesi,arkasına birleşik bir ulusal güç konulması ve uygun araçlarla bu taleplerinelde edilmesi için mücadele edilmesidir. Bunun için gerekli olan siyasi irade,farklılıklarımıza saygı, halka bağlılık ve iktidar perspektifidir. Hepinizi çokrenkli, çok sesli birleşik ulusal mücadeleye ve onun kurumlarını birlikteoluşturmaya davet ediyorum.
Kürd-Kav sempozyumu