Hitler, SS ve SA kıtalarıyla ortalığa dalıp terör anaforunda, insan öğütmesine rağmen, bütün Almanya’yı kendine benzetemedi.
Mussolini, İtalya’yı bütün olarak teslim alamadı. Salazar Portekiz’i, Franko, bir baştan öbür başa İspanya’yı dize getiremedi. Faşizm, bu ülkelerde direnenlerin fedakarlığıyla, fil gibi dizlerinin üstüne çöktü. Sosyal demokratlar da, baş direnişçilerdi.
Hitler, 1933’de Almanya’da iktidara geldiğinde, Konrad Adenauer, Köln Belediye Başkanıydı. O, solcu olma bir yana sosyal demokrat bile değildi. Ama biat edeceğine, başına gelecekleri bile bile ırkçı terörün simgesi olan gamalı haçı direklerden indirdi ve baş hedef oldu. Yakalanıp hapse atıldı.
Hitler, kafasına kurşun sıktıktan sonra, başı dik bir isyancı olarak ortaya çıktı. Modern Almanya’nın kuruluş harcını Başbakan olarak karmaya başladı.
Türk toplumu, bu konuda da dünya dışı. Bir zamanların “ordu-millet el ele” bağırtılı Türk solunun “proleter” rumuzluları Maganda tipi Türk Faşizminin resmi geçidinde en başta.
İşte, bir fotoğraf. Ortada, İsmail Kahraman diye biri. Kendisi, gençliğinde İstanbul’un orta yerinde, ”yer altı devleti”nin güdümünde kurulan “Kanlı Pazar” adındaki kan panayırında, eli taşlı, sopalı, şiş ve bıçaklı güruhun başında naralanıyordu. Katiller, yerde iki ölü bırakıp “meçhul”e karıştıklarında, o da inine çekilmiş, kimsecik de “sen cinayet yerinde ne yapıyordun?” sorusunu bile sormamıştı. Onun için, hapiste olması gerekirken, Recep Erdoğan’ın teşkilatında ortaya çıkmış, milletvekilliği, bakanlık yapmıştı. O şimdi, Türk Meclisinin başkanı ve fotoğraf karasında da en büyük Türk büyüğü idi.
Hemen yanında, giyecek ayakkabısı yokken, birden bire 38 gemili bir deniz filosunun sahibi belirivermiş Kemah dağlarından gelme Binler Ali. Onun yanında da, gençliğinde Türk öldürerek Türklüğünü kanıtlamaya çıkmış, kurt ulumalı teşkilata silah taşıyıcı Devlet Bahçeli. Bahçeli’nin hakkını avucuna koymak gerekiyorsa eğer, o kendini bildi bileli, yeminli bir ırkçı...
Kanlı Pazarcı İsmail’in sol yanında sırık gibi dikelen de Kemal Kılıçdaroğlu adında, ne idüğü belirsiz biri. Ne idüğü belirsiz çünkü, o kendini “sosyal demokrat” olarak pazarlayarak, bizleri kandırıp dolandırmaya, oylarımızı almaya çabalıyor, ama şekilde görüldüğü gibi, yalanı ayan, beyandır. Kendisi, her kalıbın adamıdır. Omurgasız olduğu için, amip gibi girdiği her kabın şeklini alır. O şimdi, Türk ırkçılığının “mütemmim cüz“üdür.
Kılıçdaroğlu, partisinin parlamento grubunu da ardına takarak, „Kürt kanı döküp kelle biçerek kendimize gelelim, geleceğimizi kurtaralım” diye naralanan, sınırda toz toprak savuranlar tam gaz destek veriyordu. Karşılığında, Kanlı Pazardan gelme İsmail ile fotoğraf çekmeye ve sofrasına oturmaya hak kazanıyordu.
Vıcıklaşmış, sos olmaktan da çıkmış, çürümüş ”demokratlık” hallerini temsil ediyordu, Kılıçdaroğlu. Yarının dünyasına, hesabını veremeyeceği cinayetlere ortak oluyordu.
Çürümüşlüğe bakın ki, hepsi bir arada, cinayet işlemeyi, Türk halkına hizmet olarak gösteriyor, başarılarını taçlandırmak için, “birleşelim arkadaşlar” sloganıyla İran’ın, Irak’ın ayağına gidiyorlardı.
Maganda ise kandırıp dolandırabileceği Kürt kaldığını sanarak ve dünya alemi de kör, aklı ermez, gördüğünü algılayamaz idraksiz yerine koyarak, “bizim Kürt halkıyla bir sorunumuz yok” diyordu.
Oysa, bu söze kanacak Kürt yok artık. Bunlardan umudu kesen Kürtler, çoktan ayrışmış, kendi güçleriyle yönlerini tayin etmişlerdir.
Dünya o nedenle, yaşadığımız günlere Kürtlerin çağı diyor.
Örnek vermek gerekiyorsa eğer, 1950’lerden itibaren, uyanan Afrika, başkaldıran Vietnam ve Latin Amerika rüzgarları esiyordu, dünyada. 1960’larda, genç kuşakların oda duvarlarını, Afrikalı Patrick Lumumba’nın, Latin Amerikalı Fidel Castro, Ernesto Che Guevara ve Vietnam’ın efsanevi lideri Ho Şi Minh’in posterleri süslüyordu.
Gazete ve dergi sayfaları onların fotoğraflarıyla doluydu.
Günümüzde Maganda devletlerce varlıkları bile inkar edilmiş, “var olmadıklarına” karar verilmiş, dilleri yasaklanmış, kültürleri yok edilmiş Kürtlerin çağıdır.
Kürt kadınları, bir zamanlar Che’nin takdimi gibi, dünya medyasında özgürlük figürleridir. Boy boy fotoğraflarıyla, çağımızın son amazonları...
Bir kaç gün önce, bir moda evi, Kürt kadın gerillalarının giyimini sembolize eden defile düzenledi. Demek ki, Kürtlerin çağı modaya da mühür oldu...
Rojava’da ise sergilenen insanlık dünya dillerinde. Maganda’nın anladığı gibi Kürdistan’ın fethi artık kolay değil. Müttefikleri, öz güçleri var, ayrışan ve örgütlenen Kürtlerin.
Elbette, Barzaniler işledikleri hataların günahı nedeniyle eleştirileceklerdir. Bu tabiidir. Ancak, eleştiriler Kürtlerin iç meselesidir. İstilacılar sözkonusu olduğunda, bütün Kürtler için, “gün namus günü”dür.
Kürtler, ana yurtlarında devlet olacaklardır. Bu önüne geçilemez bir haktır.
260
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA