Nefel Gün
Mamoste Fuat'ın konuşmalarını ve yazılarını içeren Ayrılıkçı Yazılar – 1 kitabını reformist, teslimiyetçi siyasetin olabildiğince yayıldığı, Kürdistan Devrimi'nin bir amaç olmaktan çıkarılıp; uzak bir ütopyaya, gönüllerde duran bir dileğe indirgendiği dönemde bir soluk olarak görmek gerek.
Kitaptaki içeriğin önemli bir bölümü Yoldaş'ın konferanslarda, toplantılarda yaptığı konuşmaları içeriyor. Yani bu kitap başlı başına bir politik mücadelenin ürünüdür. Bu konuşmaların yapılmış olmasının önemi büyük. Kürdistan'da siyaset yapmak üzere kolları sıvayanların bunları dinlemiş olması önemlidir. Politik mücadele bir yol açma yahut yol bulma arayışı içinde olanlara hem hedefin ne olması gerektiğini göstermekte hem de Kürdistan devrimi için Devrimci Parti eksikliğinin nelere yol açtığını gözler önüne sermektedir. Aynı zamanda bu ihtiyacı gidermek üzere atılan adımları görmektesiniz kitapta.
Bu kitap yol açma, yol bulma arayışı içerisinde gerçekleşmiş politik deneyimler içermektedir. Bu deneyimin aktarılması ise bu politik mücadelede yer alanların yahut buradaki görüşleri sahiplenenlerin sorumluluğundadır. Bu sorumluluğun gereği olarak kitabın yayınlanması iyi bir adım olmuştur.
Yoldaşın önemsediği bir söz var; “Söz Düşünceyi fetheder yazı ise egemenliği altına alır.” Bu sözün anlamı itibari ile benim de önemsediğim bir sözdür. Kitabın yayınlanması içerdiği görüşlerin hem kalıcı olmasına hem de daha fazla insana ulaşmasına olanak sağlamıştır. Aynı zamanda yeniden ve yeniden okunarak özümsenmesinin veya reddedilmesinin önünü açmıştır.
Yazı haline gelmesinin önünü açtığı başka bir durum da Mamoste Fuat ile tartışabilmenin imkanının doğmasıdır. Zaten kendisi de bu kitabın tartışılmasını istemektedir. Tartışılması buradaki görüşlerin başkaları tarafından benimsenmesinin de yolu olacaktır. Sadece bu da değil; Aynı zamanda Yoldaş gelen eleştirileri önden reddetmek yerine gerektiği zaman hatalı politik tutumlarını görüp bunun muhasebesini vermekten de kaçınmayacaktır.
Kitabın adının “Ayrılıkçı Yazılar” olması ise neyin tartışma konusu olacağını gösteriyor. Kitap bütünlüklü bir içerikte değil. Farklı yerlerde yapılan konuşmaları, farklı zamanlarda verilen röportajları içeriyor. Buna rağmen bir bütünlüğü ifade ediyor. Bu bütünlüğün iskeleti de “Birleşik Bağımsız Kürdistan” mücadele hattıdır. Özgür Kürdistan mücadelesinin yanlışlarına tıkanmalarına ve olması gerekenlerine dair önemli görüşler sunup bu görüşlere devrimci mücadelenin deneyim ve birikimlerini kattığı bir gerçek.
Bunca reformist ve mücadele kaçkınının kol gezdiği hatta Özgür Kürdistan davasından vaz geçilmesi öğüdünü veren etkin bir örgütlülüğün bulunduğu bir yer de pes etmeden umutsuzluğa düşmeden bunları dillendirmek ayrı bir irade ister. Zaten bu irade de komünistlerde her daim mevcut olmak zorundadır.
Kitaptaki görüşlerin köşe taşı olarak gördüklerimin kısa bir özetini sunacağım. Bunu ihtiyaç görmemin iki sebebi var. Birincisi tartışacağım veya hemfikir olduğumuzu düşündüğüm konuların altyapısını oluşturmak. İkincisi ise meraklısının kitap hakkında görüş sahibi olmasını sağlamak. Elbette kitabın hepsini okunmasının önüne geçmemesi gerek.
Ayrılıkçı Yazılar Üzerine Notlar:
1- Kitap 2005 yıllarında başlatılan Kuzey Kürdistan merkezli ama burayla sınırlı kalmayan ulusal birlik örgütünün yaratılması mücadelesi sırasında dile getirilen görüşleri ve yöntemleri içeriyor.
2 Çalışma grubu Kuzeybatı Kürdistan'da başlasa da Kürdistan'ın diğer parçalarında var olmayı amaçlıyor. Yani Bağımsız Kürdistan hedefinin gerçekleşebilmesinin en önemli adımı dört parçada da etkili bir örgütlenme yaratmak gerçeğinden yola çıkılmıştır. Ulusal birlik hedefi güden bir yapının başka türlü hareket etmesi beklenemezdi elbette.
3- Çalışma grubuna dahil olanlar farklı ideolojik görüşlere sahip, farklı nitelikleri olan yapılarla birlikte bireylerin de bulunduğu bir defacto örgütlenme olarak tanımlanmaktadır. Farklı ideolojilere sahip kesimlerin “Ulusal Birlik” hedefinde bir araya geliyor. Bu yapı daha sonra TEVKURD'e dönüşecektir.
4- Yapılan toplantılar Kürdistan dışında Tükiye'nin İzmir ve Ankara gibi illerinde de gerçekleşmiş; buralarda yapılan toplantıların sonuçları Kürdistan’daki gibi olmamıştır. Bu da pek anlaşılmayacak bir durum değildir.
5-Fuat Önen çalışma grubuna dair beklentisini şu şekilde açıklıyor. “Farklı ideolojik, siyasal, ve örgütsel aidiyetleri olan grup kişi ve çevrelerin ortak bir siyasi akıl oluşturup, bu siyasi akılla ulusal projeler oluşturulması, giderek ulusal kurumların oluşturulması (bunların ne olduğunu ilerde açıklayacağım) bizim birlik mantığımızdır. Farklı aidiyeti olanların ortak bir aidiyet oluşturma amacı vardır. Bir ulusal hedef içerisinde oluşturmayı hedeflemektedir.” Bu çalışma için bekle ve gör tavrını kesinlikle reddedip gerekeni yap-mak gerektiğini kendisinin bu yönde sorumluluk alıp başkalarının da bu sorumluluğu alması gerektiğini dillendirmiştir.
Kitapta TEVKURD'e dair belirli bir değerlendirme mevcut değil. Değerlendirmesi kitabın Kürtçesinde mevcut olduğunu bilmekle birlikte değerlendirmeye haiz değilim. Türkçe’sinin de mevcut olmasını dileyerek kitaba dair belirli noktaları öne çıkarmaya geçebilirim.
Hedef Birleşik Bağımsız Kürdistan'dır
Fuat Önen'in bu çalışmalarda öne çıkardığı iki önemli nokta vardır. Birincisi hedefin Birleşik Özgür Kürdistan olarak konması. Diğeri ise bu hedefe giderken politik zeminini nasıl oluşturulacağı. Bu zemin ise Kürdistan meşruiyetinden ilerleyerek oluşturulacaktır. Bu meşruiyet kendi deyimi ile Türk Egemenlik Sistemi’nin legalitesine sığmayacağıdır. Talepler, projeler, atılacak her adımda bu meşruiyete Bağımsız Kürdistan meşruiyetine dayanmak zorunda olmalıdır. Legalite illegalite tartışmasına girmemektedir.
Yoldaş “meşruiyet” kavramını politik durumları açıklamada, atılacak adımları belirlerlemede sık sık kullanmaktadır. Bu kelimenin etimolojik kökenine bakmadan anlamak pek mümkün değildir. Bu konuda kendisinden yardım istemek de bir yol yada bu anlamı kendimizin çıkarması da bir yol. “Bizim Şer'imiz özgürlük, grubumuzun şeriatı ulusal özgürlüktür” demektedir. Buradaki BİZ kendisi ve kendisi gibi düşünen Komünistlerdir; grubumuz da ulusal birliği oluşturmak üzere faaliyet yürüten çalışma grubudur.
Fuat Önen'in meşruiyet zemini önermesini Komünist Manifestoda yer alan “Komünistler görüşlerini ve hedeflerini gizlemeye tenezzül etmezler....” vecizesi ile uyumlu olduğu anlaşılmalıdır. Hedef Özgür Kürdistan ve ulusal kurumların oluşturulması. Bütün faaliyetler bu hedef doğrultusunda oluşturulmalıdır demektedir. Legal veya illegal kavramının bununla alakası yoktur. Yoldaş örgütlerin illegal olma durumu vardır; oysa bu hedeflerin meşruiyeti vardır demektedir. Örgütsel yapısı ister illegal ister legal olsun fark etmez Türk hukukunun baz alınarak hedeflerin belirlenmesi ve dillendirilmesi mümkün değildir. Özgür Kürdistan hedefi herhangi bir egemen hukuk sitemine sığmaz demektedir. Kendisi böyle dillendirmese de bana göre komünistlerin komünist bir dünya, komünist bir devrim hedeflerini gizlemeye tenezzül etmedikleri gibi özgür Kürdistan hedefinin gizlenmeye tenezzül edilmemesi gerektiğidir. Böyle bir bakış açısını bir komünistin önermesi beklenirdi elbettte.
Uluslar arası kurumlar
Uluslar arası kurumlar politik kuruluşlardır. Egemenlerin siyasi amaçlarını gözetir ve dünyayı şekillendirmede kullandıkları birer araçtır. Birleşmiş milletler ise birleşmiş devletlerdir. İsmi birleşmiş milletler olsa da ulusa göre bir tanım yoktur.
Kürd ulus gerçekliği bakımından meşru olan bir tane bile meşru uluslar arası kurum yoktur demektedir. Zira bunların hiç birisi Kürd ulus gerçekliğini kabul etmemektedir. Kürd ulusuna karşı yapılan hiçbir saldırıya karşı çıkmamışlardır. Bununla birlikte Kürd ulusal mücadelesinin uluslar arası kuruluşlarda gündem edilmesi gerektiğini de söylemeden edemez. Buralarda asıl hedefi gözeterek gündemler açmak gereklidir demektedir.
Türk Egemenlik Siteminin Varlığı Kürdistan Gerçekliğinin Reddine Dayanır
Türkiye üzerine değerlendirmeleri önemli ve Kürdistan mücadelesinde üzerinde özellikle durulması gereken değerlendirmelerdir. Egemen ideoloji ile o ya da bu şekilde buluşanların aksine Türkiye’nin kuruluşu üzerine önemli tespitleri var. Çanakkale savaşında biz de öldük, aynı gemideyiz, 1921 anayasasına dönmek istiyoruz diyenlerin aksine T.C üzerine bütünlüklü bir değerlendirme yaparak “Türk Egemenlik Sistemini” bütün kurum ve kuruluşlarıyla bütün ideolojik yapısını reddetmekte. Böyle bir değerlendirme yapmak egemen ideolojiden kat-i bir şekilde ayrılmayı ve ayrılıkçı olmayı getirir.
Öncelikle sık sık kullandığı otokton ve allakton halklar kavramına değinmek gerek.
Bulunduğu yerin yerlisi olan halka otokton denmektedir. Buradan baktığımızda Kürdler, Ermeniler, Nusayriler, Rumlar bu coğrafyanın otokton halkıdırlar. Kökleri bu coğrafyadadır. Türkler ise allakton halklardır. Sonradan buraya göç etmişlerdir. Bir komünistin bu şekilde bir analiz yapıp halklar arasında böyle bir ayrıma gitmesi pek anlaşılır gibi gözükmemektedir. Aslında önemli bir sebebi var; Türkiye Cumhuriyetinin ve kendi deyimi ile Türk Egemenlik Sistemi'nin Kürdistan'a yönelik proje ve politikalarını anlamak, varlığının anlamını sorgulamaktır. Türk Devleti gerçekliği olmayan bir devlettir. Gerçekliği olmayan uyduruk temeller üzerine oturmaktadır. Ulus olmayan bir topluluktan ulus devlet yaratılmaya çalışılmıştır. Önce Ermeniler, sonra Rumlar Süryaniler, Nusayriler kısa süreli toplu jenosid ile mübadele ile bu topraklardaki varlıklarına son verilmiştir. Kürtler ise zamana yayılmış bir jenoside maruz kalmıştır. 100 yıldır süren katliamlar, kültür kıyımları, dilinin yok edilmeye çalışılması bunun örnekleridir. Lakin bu jenosid başarılı olamamıştır; olamayacaktır. Kürdlerin ulus gerçekliği var olmaya devam etmektedir.
Otokton bir halk olan Kürdler devlet olmayı hak eden en önemli unsurdur. Kürdistan'ın meşruluğu ise buradan gelmektedir. Bunca zaman baskılara, başkaldırmış, katliamlara uğramış, Kürdistan davası uğruna kimi devletlerin nüfusundan daha fazla insan feda edilmiştir. Bunca kayba rağmen Bağımsız Kürdistan'a varılamaması kendisi için bir utanç sebebi olsa da devlet olmayı hak eden en önde gelen ulus olduğunu her fırsatta vurguluyor. Bu vurgu Engels'in İrlanda üzerine değerlendirmeleri ile benzerlik göstermektedir. Engels özetle İrlanda hususunda şunları demektedir; devlet kurmayı en çok İrlandalılar hak etmektedir. Bunca baskıya, kıyıma rağmen mücadelelerini devam ettirmişlerdir asla vazgeçmemişlerdir.
T.C. 'nin kuruluşu üzerine değerlendirmelerine gelecek olursak; T.C bir proje devlettir. 1. dünya savaşının arkasından egemenlerin Orta ve Yakın Doğu’yu şekillendirmek ve Ekim Devrimi'nin yayılmasını engellemek üzere kurduğu devletlerden bir tanesidir. Her tarihsel olgu farklı kesimlere farklı etkiler yapar. Ekim devrimi yenik olan Türk devleti için bir sıçrama etkisi yapmış önünü açmışsa Kürdler için ters bir etki yapmıştır. Dört parçaya bölünmüş ve bütün hakları ellerinden alınmış, ulus gerçekliği yok sayılmıştır.
Lozan konferansının Yakın Doğu işlerinin görüşmek üzere toplandığını söyleyerek, Kuzey Kürdistan'ın Türkiye'ye entegresi projesi olduğunu söylemekte lakin başarısız bir proje olduğunu bunun önündeki en büyük engelin de Kürdistan gerçekliği olduğunu söylemekte. Bu tespit önemli bir olgu olarak devrimcilerin önünde durmaktadır. Bu olgu bize hem Kürdistan'da hem Türkiye'de devrimci olma iddiasında olanların en önemli şiarı Bağımsız Kürdistan olmalıdırı beraberinde getirmektedir. Bu devrimciliğin önemli koşuludur; turnusol kağıdıdır bir anlamda. Turnusol kağıdı olmakla birlikte aslında devrim mücadelesinde somutunda önemli dinamikleri barındırmaktadır demektedir. Hem Türkiye hem dünya çapında Kürdistan devrimi önemli bir etkiye ve itici güce sahiptir demektedir.
Burada Marks’ın başkasını ezen ulus özgür olamaz, ezilen ulusun özgürlüğü ezen ulusun özgürlüğünün koşuludur sözünü hatırlanmalıdır bana göre. Ve Kürdistan’a özgürleşmeden Orta ve Yakın Doğuya barış gelmeyecektir demektedir.
Kürdistan'ın işgali Türk Egemenlik Sistemi’ nin en önemli dayanağı. Bu dayanak çekildiğinde T.C'nin varlığı çöp olacaktır.
Kürdistan Feodal Bir Yapıya Sahip Değildir
Kürdistan'ın feodal olmaması tespitini çok önemsiyorum. Bu tespit kitapta yeterince açılmamış lakin bir yazılı önerme olarak durması başlı başına önemli bir adımdır. Yıllardır Türkiye ve Kürdistan solunda geçer akçe olan Kürdistan'ın feodal bir toplum olduğu görüşü bir çok yanlış politik tutumu da beraberinde getirmiştir. Feodal bir toplumda Kemalist burjuva devrim ilericidir, oraya medeniyet gidecektir veya başka türlü yolunu kaybeden sol görüşler öne sürülmüştür. Belki de Kürdistan sorununa dair yanlış bakışın en önemli sebeplerinden biri burayı feodal olarak görmekten ileri geliyor. Bu sebeple bu olgunun dillendirilmesinde gecikildiğini düşünüyorum.
Fuat Önen'in bu tespitini okumadan önce Kürdistan'ın feodal bir topluluk olmadığına dair fikirlerim belirmişti. Orhan Dilber ile de bu konuda kısa bir konuşmamız geçmiş ve o da Kürdistan'ın feodal bir toplum olmadığını belirtmişti. Aşiretlerin arsitokrasi ile bir alakası olmadığını söylemişti. Bunu başka dillendiren var mı bilemiyorum. Ayrılıkçı yazılar kitabında bu tespiti yazılı olarak okumak ayrıca heyecanlandırdı beni. Daha ayrıntılı ele almayı hak eden bir tespit olarak kitabın en önemli kısımlarından biri.
Kürdistan'da Ulusal Kurum ve Kuruluşlar oluşturulmalıdır!
Bir diğer önemli nokta ise Kürdistan mücadelesinin en önemli adımı olan ulusal kurumların oluşturulması. Türkiye sendikaları, odaları, kitle örgütleri yerine Kürdistani kurumlar oluşturmak gerektiği vurgulanmaktadır. Bizim burdan anlayacağımız Kürdistan hukukçular birliği, Kürdistan doktorlar birliği gibi oluşumlar olmalıdır. Kürdistani kurumları yaratmak gerektiğini savunan Fuat Önen aynı politik tutumun gereği ve yansıması olarak Türkiye parlamentosunda yer almayı hedeflemek Türk Egemenlik Sisteminin varlığını meşrulaştırmak anlamına geldiğini belirterek cepheden karşı çıkmaktadır. Bu parlamentoda çalışma yürütmek Kürdistan davasından vazgeçmek anlamına geleceğini söylüyor ki bence de öyle.
Ben kendimce önemli gördüğüm noktaları öne çıkarmış olsam da kitap bu noktalardan çok daha fazlası. Ve okunması tartışılması gerekiyor. Kitap içerisinde katılmadığım noktalar var elbette. Yahut açılması, tartışılması gerektiğini düşündüğüm noktalar. Bu yazının konusu olmasa da tartışmak üzere yazılar yakın süreçte paylaşacağım.
Kitabı okumak Özgür Kürdistan hedefini politik faaliyetin baş köşesine oturtmuş politik bir faaliyetin parçası olan bir Komünist Devrimci olarak benim için çok öğretici ve eğitici olmuştur. Referans yayınlarından çıkan “Ulusal Sorun'da komünist Tutum” kitabındaki görüşleri sahiplenen bir komünist olarak böyle bir kitap ile yolumun kesişmesi takipçisi olduğum politik çizgi için önemli ve anlamlıdır.
Mamoste Fuat'ın Deyimi ile şer'imiz özgür bir dünya. Bu özgür dünyaya giden yolda kavgamızın ilk varacağı yerlerden birisi de “Birleşik Özgür Kürdistan” olacaktır.
Di tekoşîna wekhevî, azadî û rizgarîyê de em bi hev re ne.
Yaşasın Birleşik Özgür Kürdistan!
------------------------------------
“Ne yapmalı?” Kitap dizisinde Fuat Önen le “Kürdistan Devrimi İçin Devrimci Parti” Konulu röportaj yayınlandı.
Kitap dizisinde ayrıca Ayrılıkçı Yazılar -1 üzerine bir değerlendirme de mevcut.
Kitabı temin etmek için aşağıdaki iletişim olanaklarını kullanabilirsiniz.
Tel: 0542 118 57 70
referansyay@protonmail.com
Adres: Rasimpaşa Mahallesi, Misak-ı Milli Sokak, No: 17 Toptaş İşhanı Kat 1, D: 5, 34716 Kadıköy/İstanbul