|
|
Fuat Önen posted on January 09, 2016 13:48
Türkiye devlet başkanı Recep Tayip Erdoğan: "Biz bin yıldır bu topraklarda yaşamanın bedelini ödemiş bir milletiz. Bugün yaşananların da bin yıllık hesaplaşmanın tezahürü olduğunu biliyoruz. Bugünkü Türkiye, bu tür ameliyatlar konusunda dirençlidir." Bu sözlerde derin bir tarih bilinci olduğunu kabul etmeliyiz. Resmi tarihin doğası gereği çarpıtılmış bir tarih anlayışını yansıtsa da. Sözü edilen bin yıllık mücadele esas itibarı ile allokton-otokton mücadelesidir. Erdoğan bu mücadelede alloktonların sözcüsüdür. Uzak diyarlardan Yakın Doğu ve Anadolu'ya sökün eden kitleler bir müddet sonra çete devletleri şeklinde örgütlenmişlerdir. Başka halkların toprağında oluşturulan bu çete devletleri varlıklarını otokton halkların yokluklarına (bölüp parçalayıp yönetmek, örgütlenmelerini dağıtmak vs.) dayandırmışlardır. Osmanlı, Artuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Selçuklu devletleri bunlardandır.
Türkiye Cumhuriyeti, çeteciliği üç kıtaya yayarak imparatorluğa büyüyen Osmanlı'nın ardılıdır. İmparatorluğun oluşum ve gelişim dönemlerinde varlıkları kabul edilen otokton kavimler ve memleket gerçeklikleri modernite ile beraber red ve inkar edilmiş ve otokton halkların ulus ülke gerçeklikleri imha edilmeye yönelinmiştir. Bu nedenle allokton devlet geleneğinin modern sürdürücüsü Türkiye devleti için jenosid temel siyasal yönetim tarzı olmuştur. Hal bu iken devlet başkanı Erdoğan, Kürdistan'ın batısında oluşturulan (oluşan değil) allokton millet adına konuşup "bu topraklarda yaşamanın bedelini ödemiş bir milletiz" demektedir. Bu devlet Ermeni, Süryani, Rum jenosidlerinin faili olarak hangi bedelleri ödemiştir? Bu devlet Kürdistan'da sürdürdüğü zamana yayılmış Jenosidin bedelini mi ödemiştir? Bedel ödemediği, bedel ödettiği ve otokton halklara ödettiği bedel üzerinden alt-emperyal hevesler sürdüren bir devletin başı olarak bedel ödemiş olmaktan söz etmenin doğruluktan uzak olduğu açıktır. Ona bunu söyleten nedenlere bakmalıyız.
Bu savaş Kürdistan'ın 4 işgalci devletle hesaplaşmasıdır da
Birinci Dünya Savaşında kurulan ve İkinci savaştan sonra reorganize edilen dünya düzeni ve bu düzenin dayandırıldığı devletler sistemi, SSCB'nin çözülmesi ile çökmüştür. Süre giden uzun süreli ve deyim yerindeyse postmodern Üçüncü Dünya Savaşı yeni bir dünya düzenini hedeflemektedir. Son yıllarda Yakın ve Orta Doğu'da yoğunlaşan bu savaş aynı zamanda küresel bir hesaplaşmadır. Yakın Doğu'nun merkezi ülkesi olan Kürdistan bu savaşın önemli cephelerinden biridir. Bu nedenle bu savaş aynı zamanda Kürdistan'ın 4 işgalci devletle hesaplaşmasıdır da. Hesaplaşma Irak ve Suriye'yi eski devlet formuna gelemez hale getirmiştir. Sıranın İran ve Türkiye'ye de gelmesi kaçınılmazdır. Bölgenin devlet aklı gelişkin bu iki devletini yönetenler bu gerçeği bizlerden daha iyi görmekte ve bu kaçınılmaz gerçeğe direnmektedirler. Bölge yeniden dizayn edilirken bu bölgenin iki eski devleti eskisi gibi kalamaz.
Erdoğan'a bin yıllık hesaplaşmayı ve bedel ödemeyi söyleten bu gerçekliktir. Hesaplaşma zamanıdır. Bunun uzun ve sert bir hesaplaşma olacağı anlaşılmaktadır. Korkulan bugün yanlış bir siyasi ve askeri akılla yerleşim birimlerimize açılan hendeklerin, Kürdistan ile Anadolu arasındaki sınıra çekilmesidir. Türkiye devletinin bütün gücü ile Kürdistan'ı parçalayan sınırlara yüklenmesinin nedeni budur. Parçalar arasında irtibatı kopararak tarih sahnesine çıkmakta olan Kürdistan'ı kendi devlet sınırlarının dışında tutmak hedeflenmektedir. Bu uzun süreli sert hesaplaşmada iktidar perspektifi ve devletleşme hedefi Kürdistani siyasetin olmazsa olmazıdır. “Devlet de, iktidar da istemiyoruz" türünden apolitik beyanlar, niyet ne olursa olsun Kürdistanlıları fikri olarak silahsızlandırmaya yarar. Bir diğer olmazsa olmazımız parça içinde ve parçalar arasında ulusal birlik perspektifidir. Bu birlikler de sadece ulusal hedeflerle yani devletleşme hedefi ile ve iktidar perspektifi ile sağlanabilir. Nazım Hikmet bir şiirinde "Musollini çok konuşuyor Taranta Babu, çok korktuğu için çok konuşuyor" diye yazmıştı. Bundan esinlenerek bedel ödeme gününün yaklaştığını sezinleyen devlet başkanı için "Erdoğan çok konuşuyor Sakina, çok korktuğu için çok konuşuyor" diyebiliriz. Ve tabii Türkçedeki o güzel deyiş ile bitirebiliriz bu notu: "Korkunun ecele faydası yoktur!".
There are currently no comments, be the first to post one!