11.AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ANKARA
Dos. Es. No.:2006/27
KONU:Esas hakkındaki savunma hakkım saklı kalmak kaydıyla, iddianameyekarşı yazılı savunmamdır.
1- 4 Eylül 2005 tarihinde Ankara Sürmeli otelinde benimde çağrıcıları arasındaolduğum bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantı çağrı metninden de anlaşılacağıgibi Başbakanın ‘Kürd sorunu’ olarak tanımladığı sorun hakkında görüşalışverişinde bulunmak,çözüm önerilerinde bulunmak amacı ile Kürd aydın vesiyasetçilerinin katıldığı bir toplantı olmuştur. Çoksesli verimli bir toplantıolmuştur. Sorun hakkında farklı tanımlamaların ve çözüm önerilerinin dilegetirildiği uygar bir platform olmuştur.Toplantıda yaklaşık 15 dk süren birkonuşmayla sorun hakkındaki görüş ve önerilerimi dile getirdiğim doğrudur.
2- Buraya kadar her şey normal seyrinde gelişmiş katılımcılar ülke sorununuuygarca tartışmışlar ve toplantı bitmiştir. Ertesi gün bu toplantıdakikonuşmacılardan bazılarının söyledikleri bazı sözler,basında yer almış,‘katılımcıların farklı çözüm anlayışlarına sahip oldukları bu nedenle ortaksonuç bildirisi yayınlayamadıkları’ da belirtilmiştir. Uygar bir ülkedeaydınların,siyasetçilerin katıldığı böyle bir toplantıdan sonra yapılacak tekşey vardır,uzlaşma sağlamak ve ortak çözüm önerilerinde bulunmak için yenitoplantılara hazırlanmak. Nitekim biz de öyle yaptık ve Ankara toplantısındansonra bir dizi toplantıda bu ‘sorunu’ tartışmaya, Kürd aydınları,siyasetçileriarasında konsensüs sağlama çalışmalarına devam ettik, devam ediyoruz.
3- Durumdan vazife çıkaran bazı C.savcıları basında çıkan yazıları ihbarkabul edip hakkımızda soruşturma açmaya ve dava açmaya başladılar. Önce‘Türklüğe hakaret ettiğimiz’ savıyla soruşturma açıldı,bundan cezaverilemeyeceği,katılımcıların hakaret etmedikleri düşünce belirttikleri açıkolduğu için vazgeçilmiştir. Şimdi de ‘PKK örgütünün propagandasını’ yaptığımızsavıyla dava açılmış ve cezalandırılmamız istenmektedir.
4- Bu dava, düşünce ve ifade özgürlüğü aleyhine açılmış bir davadır. Sözkonusu toplantıda yaptığım konuşmanın mer’i Türk kanunları açısından suç unsuruihtiva edip etmediğini bilmiyorum..iki nedenden ötürü bilmem de mümkündeğildir:
a-Düşünürken ve düşündüklerimi ifade ederken referanslarım yasalar değilakıl,izan ve vicdandır. Her türlü gücün ve devletin baskılamasından kurtulmayandüşünce özgür değildir.
b-Türkiye de son yıllarda özellikle bu alanda sayısız düzenleme yapılmışher gün yeni bir yasal değişiklikle karşı karşıya kalıyoruz. Bu düzenlemelerinçoğu inanılarak, tartışılarak, uzlaşma sağlanarak yapılmadığı, daha çok dışdayatmalara göstermelik yanıtlar olarak gündeme getirildiği için de yargı dahilfarklı yorumlara açıktırlar.
5- Dolayısıyla Türkiye’de yasal soruşturmalardan kaçınmak için düşünmemekya da düşünseniz bile bunu ifade etmemeniz gerekmektedir! Bu bizim tercihimizdeğildir,aklımızı izanımızı ve vicdanımızı referans alarak düşünmeye ve bunlarıdile getirmeye devam edeceğiz.
6-Söz konusu toplantıda yaptığım konuşmada Başbakanla aynı kanaatitaşımadığımı, sorunun ‘Kürd sorunu’ olmadığını dile getirdim. Başbakanı veBaşbakanın ‘Türkiye’de Kürd sorunu vardır’ sözünde keramet bulan Kürd siyasetçive aydınlarını eleştirdim. Gazetelerden alıntılanarak iddianameye alınancümleler kendi başlarına anlamlı olmaktan uzak olsalar da benim konuşmamın içeriğineuygundurlar. Evet ben:
“Kürdlüğün tanımında herhangi bir problem yoktur. Yüzyıllardır bütünişgalcilerin uğradığı bir yurttur Kürdistan. Moğol sürülerinden, İskendersürülerine kadar, Osmanlılardan, Arap istilalarına kadar bütün bu bölgenin bucoğrafyanın istilacılarının uğradığı bir uğrak yeridir Kürdistan. “Kürtlük”ünbu temel üzerinde tanımlanmasında en ufak bir problem yoktur. Türkiye’de birKürt sorunu yoktur bu anlamda. Kürtler kendi coğrafyalarında, kenditopraklarında yüzyıllardır yaşayan sürekli istilaya uğrayan, süreklikatliamlara tabi tutulan bir halktır ve bunun tanımında da en ufak bir tereddütyoktur.” Dedim, çünkü böyle düşünüyorum.
Evet: “Türklük dünyanın en problemli etnik tanımıdır. Bu kavramaTürkiye’den yapılan tek tanım şudur: Anayasaya vatandaşlık bağıyla bağlı olanherkes Türk’tür.
Peki, gerçekten bu böyle midir?
Bu tanımı yapanlar Yunanistan’da Türklerden söz ediyorlar. Bu tanımıyapanlar Bulgaristan’da Türklerden söz ediyorlar. Bu tanımı yapanlar Kıbrıs’taTürklerden söz ediyorlar. Orta Asya’da Türklerden söz ediyorlar. Bunlarınhiçbiri de Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı değildir. Daha ilkadımda Türklüğün bu resmi tanımı çökmektedir.
İçeriden bakıldığı zaman Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlıoldukları halde Türk olmayan milyonlarca insan vardır. İçeriden bakıldığı zamanda bu tanım, ilk adımda çökmektedir. Onun için şunu söylüyorum: “Türkiye’deproblem aslında Türklük tanımındadır.” Hepimizi/herkesi kanunla “Türk” yapan buzihniyettedir temel sorun.” Dedim,çünkü böyle düşünüyorum.
7- Evet: “Kürt siyaseti herkesin malumudur, sorunludur, sürekli bir baskıaltındadır ve sürekli bir bombardıman altındadır. Bu bombardıman Kürthareketinde, Kürt siyasetçilerinde sürekli bir savunma refleksi geliştirmiştir.Kısaca şunları söylemeye çalışıyorum.
Bize:
Siz bölücüsünüz!” diyorlar.
Biz, hemen elimizi kaldırıyoruz:
“Tövbe! Hâşâ! Biz bölücü değiliz.” diyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti devlet sınırları içinde:
“Kürt Ulusu yaşıyor! demek; bölücülükse, biz bölücüyüz!”
“Biz bölücü değiliz!” diye, amanaman etmenin bir âlemi yoktur.
“Bu devlet, hepimizin devletidir!” diyorlar.
“Hayır! Bu devlet, hepimizin devleti değildir! Bu devlet, bütün Türklerin dedevleti değildir!
Devlet sınıfsal bir kurumdur. Yöneten egemen sınıfların devletidir. Bu devletsizin devletiniz derken bütün Kürt siyasetçileri:
“Tabii, bu devlet hepimizin devletidir!” demeye başladı.
“Bu bayrak, hepinizin bayrağıdır!”deyip, televizyonda Kürt siyasetçileriningöğsüne Türk bayrağı yapıştırılıyor.
Bunlardan vazgeçmek lazım. Bu savunma refleksini artık bir yerde kırmamızlazım.” Dedim çünkü böyle düşünüyorum...
8- Gazetelerden iddianameye alınan cümleciklerin kullanıldığı bağlam vesöylendiği şekil yukarıdaki gibidir. Yukarıda da belirttiğim gibi bunlarınmer’i kanunlara göre suç oluşturup oluşturmadıklarını bilmiyorum,bilmem degerekmiyor..Böyledüşünüyorum,aklım izanım vicdanım böyle söyletiyor bana...
9-Ancak bunların ‘PKK örgütünün propagandası’ olmadığını biliyorum. Çünkübu düşünceler Kürd siyasetçileri ve onların bir parçası olarak da PKK yanlısısiyasetler eleştirilirken dile getirilmiştir. Başbakan,PKK ve bir kısım Kürdsiyasetçilerinin aksine ben sorunun ‘Kürd sorunu’ olmadığını söylüyorum.
Yine Başbakan, PKK ve bir kısım Kürd siyasetçilerinden farklı olarak busorunun üniter devlet içinde çözülemeyeceğini söylüyorum. PKK de içinde Kürdsiyasetçilerinin bir kısmını eleştirip devlete ilişkin sınıfsal analiz yapıyorve bu devlet hepimizin devleti değildir diyorum.
Sonuç olarak; PKK nin söylediklerinin tersini söyleyerek PKK propagandasıyaptığımı iddia etmek, bilim, hukuk hatta akıldışıdır. Bu dava, sadece resmisöylem dışı, aykırı görülen düşüncelerin cezalandırılması saikiyle açılmıştır.
Yukarıda da aktardığım gibi bana özgün düşünsel değerlendirme veeleştirilerim çarpıtılarak ‘PKK nin amacının propagandası yapmakla’ suçlanmam,genelde ifade özgürlüğüne, özelde siyasal kimliğime ve düşüncelerimetahammülsüzlük ve haksızlıktır.
Bu nedenle, söz konusu iddianame ve bu iddianameye hakim olan anlayışüzerinden yürütülecek bir yargılama asla hukuki ve kanuni olmayacaktır.
C.Savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı esas hakkındaki savunmahakkımı saklı tutarak yukarıda açıkladığım nedenlerle iddianamenin reddi iledavanın düşürülmesine karar verilmesini arz ve talep ederim.
14.11.2006
Yazılı savunmasını veren
Fuat Önen