Türkler, otuz yıldır Kürdistan meselesini, Kürt meselesine dönüştürmek istiyorlar. Bunu biraz açar mısın?
-Türkiye Cumhuriyeti, 1918-19'da kurulan, dünya devletler sisteminin bir parçası olarak kuruldu. 1919 Paris Barış Konferansı, sonrasında Milletler Birliği'nin kurulması, sonrasında da Türkiye Cumhuriyeti'nin ilan edilmesi. Yani bu devlet, dünya devletler sisteminin bir parçasıdır. Bu dünya devletler sistemi, 2 savaştan sonra yeniden güncellendi ve savaştan sonra dünyanın en itibarsız ülkesi Türkiye Cumhuriyeti’ydi. Çünkü savaşın başında Almanya'ya yakın durdu. Almanya'nın yenileceği anlaşılınca, bu sefer ABD ye yaslandı. Türk devleti, bu siyasi krizini, NATO’ya girerek çözdü. 1990-91 Sovyetler Birliği'nin çözülmesi, aynı zamanda dünya devletler sisteminin, dünya nizamının çözülmesi idi. Dünya nizamı çözüldükten sonra, Türkiye Devleti, bizden erken sinyal alarak, Kürdistan meselesindeki pozisyonunu değiştirmeye başladı.
İki tane önemli faktör var. Biri, dünya nizamının çökmesi; ikincisi, Güney Kürdistan'da defacto bir devlet yapısının ortaya çıkmasıdır. O gün bugündür, Türk devletinin bir kesimi, batının ve Amerika Birleşik Devletleri'nin, Türkiye'yi bölmeye parçalamaya çalıştığını söylerler. Biliyorsun, bunları 2007’de Balyoz, Ergenekon, Ayışığı operasyonlarıyla, ABD, AKP ve cemaat tarafından, tasfiye edilmeye çalıştılar. Bunların esas itibariyle söylediği buydu. Yani, batı bizi bölmeye çalışıyor, buna karşı, bizim bir beka meselemiz var. O dönemde, artık yani, senin hemen güneyinde, bir Kürt devlet yapısı ortaya çıkmışsa ve bir de 84-94 arasında süren ciddi bir silahı mücadele varsa, sen artık, “Kürt yoktur.” diyemezsin. Bundan vazgeçip, “Kürt vardır.” demeye başladılar.
İşte biliyorsun, Demirel Kürt realitesini tanıdı. Fakat şuna dikkat etmemiz lazım; ne Demirel Kürt realitesinin ne olduğunu söyledi, ne de Erdoğan 2005'te Kürt sorunu vardır, derken, Kürt sorunun ne olduğunu ve nasıl çözüleceğini söyledi, yani. Sadece, doksan yıl süren, “Kürt yoktur.” Stratejisinden, artık “Kürt vardır, Kürdistan yoktur.” stratejisine geçiş yaptılar.
Bütün o açıklamalar, Özal, Demirel, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, en son Erdoğan'ın, bütün o açıklamaları, buna matuftu. 2008'den sonra, başlayan İmralı süreçleri de bunun bir devamıydı. Yani dikkat edin; İmralı süreçlerinde, esas yapılmaya çalışılan; Türk devleti, hepimizin ortak devletidir ama geçmişte, Kürtlere dönük bazı yanlışları var, bu yanlışları düzeltme çabasıdır. Yani İmralı süreçlerinin, odağında bu var.
Kürdistan yok. Türk devleti var. Bu devlet, aslında her iki halkın ortak devleti olarak kurulmuş ama her nedense 1923'ten sonra bundan vazgeçilmiş, şimdi geçmişte yapılan bu hatalardan vazgeçilirse, devlet yeniden her iki halkın ortak devleti olacaktır. Bu projede Kürdistan yoktur ve zaten Kürt siyasetinin, toprakla ilişkisinin zayıflamasının, esas nedeni, bu İmralı süreçleridir. En son, 2012'de HDP'nin kurulmasıyla, ayrı örgütlenme tezinden de vazgeçilmiştir. 1978’de artık, Kürt solcuları, ayrı örgütlenmede kesin karar kılmışlardı. PKK nin kurulması bunun ertesine gelir. 2012'de yeniden birlikte örgütlenmeye geçilmiştir.
Bu bir devlet projesidir. Bunun partilerle alakası yoktur; yani, AKP de, CHP de, MHP de, İYİ Parti de, bütün bu partiler, bu projeye bağlıdırlar. Zaman zaman yer değiştirirler, İşte 2005'ten, 2015 arasında, Erdoğan'ın söylediklerini, şimdi Kılıçdaroğlu söylemeye başladı. O zaman Kılıçdaroğlu bunlara karşıydı, şimdi Erdoğan bunlara karşı.
Dolayısıyla orada yapılması gereken, toprağı esas alıp, işgale karşı; “Ulusal kurtuluşçu bir inşaya mı diyelim, söylem inşasına mı diyelim, Yaşar Hoca? ”bunu güçlendirmeye çalışmamız lazım. Bunun için de Kürdistanî siyasetin, Türklerle Kürtlerin ortaklığı ya da ortak yanları üzerinden değil, ayrı yanları üzerinden, siyaset yapmaları lazım. Parlamento meselesi onun için önemlidir. Yani, Kürdistanî partilerin, Kürdistan’da sadece bir parlamento talep etmeleri değil, bir parlamento kurmayı, önlerine hedef olarak koymaları gerektiğini düşünüyorum.
İkincisi milli sınırlar konusunda, bir hassasiyet yok. Yani, Kuzey Kürdistan'daki siyasi partiler arasında şimdiye kadar, milli sınırlar üzerinde bir tartışma gelişmedi, bu gündeme de alınmadı. Şimdi milli sınırlar meselesi şunun için önemlidir; “Kürdistan neresidir?” sorusunun bir parçası olarak söylemeye çalışayım. Kürtlerle Arapların tarihsel-toplumsal sınırları
-Abi, şöyle bir şey söyledin, Dedin ki Kürt siyaseti, yani günümüzde, toprak temelli siyaset yapmıyor. Oysa federasyonu, otonomiyi, bağımsız devleti nereye kuracak, dedin, değil mi? Nereye kuracaklar? Gerçekten eğer, toprak temelli yapmıyorlarsa? Yani federasyon istiyorsa o federasyonu nereye kuracaklar?
-Bunu ben onlara sordum. Sen de onlara sorabilirsin. Arkadaşlar dediler ki şimdilik milli sınırları tartışmanın gereği yoktur. Milli sınırları gündeme getirmenin gereği yoktur. Güney Kürdistan'da bile hala tartışmalıdır, dediler. Ben de dedim ki o zaman siz federasyonu nereye kuracaksınız? Yani, bu milli sınırlar belli değilse, sonuçta böyle bir federasyon ya da bağımsızlık talebinde bulunuyorsanız, bunu bir teritorya üzerinde kurabilirsiniz. Onun için, milli sınırlar üzerinde birlikte çalışmayı önerdim. Arkadaşlar, bunun zamansız olduğunu düşündüler. Onun için fırsat bulursan, sen de sor. Nereye kuracaklar? Sen de sor, öğrenirsen bana da söylersin.
-Çünkü hani federasyon kuracağım, diyorsan, bir de Kürdistan’dan kaynaklıysan, kuracağın bir yer olmalı. Konya’ya mı kuracak, bilmiyorum. Ya da Afyon’a mı kuracak. Kürdistan’a kuracak herhalde.
-Şimdi işin makarasına girme. Mesela, Mela Mustafa Barzani otonomist idi, tarafımızdan çok sert eleştirilirdi, otonomist olduğu için, fakat Mela Mustafa Barzani’nin otonomi talebi, çok somut idi. Şurası, Güney Kürdistan’dır, içinde Kerkük olmazsa kabul etmem. Ben burada otonom olacağım, diyordu.
Kuzey Kürdistan'da böyle bir bilinç yok. Yani ben tam onu anlatıyordum, sen gene kestin. Kürtlerle Arapların, tarihsel- toplumsal sınırları bellidir; Kürt Dağı, Hemrin Dağı. Orada hiç olmasa, Kürtler arasında bir tartışma yoktur. Yani, Güney Kürdistanlı liderlerinin de söylediklerine bak, ister Celal Talabani'nin, ister Mela Mustafa Barzani’nin o sınır üzerinde, o sınırın içinde; otonomi, federasyon ya da bağımsızlık talebinde bulunuyorlar. Doğu Kürdistan'da da Kürtler ile Acemler arasında ki tarihsel bir sınırı vardır. 1946 Kürdistan Cumhuriyeti sırasında orada da milli sınır tartışması vardır ve işin ilginci, milli sınır tartışması daha çok, Kürtlerle Azeriler arasındadır. Şimdi Kürt topluluğu, Kürt toplumu, kadim komşularıyla, sınırları bellidir. En kadim komşuları, işte Sasaniler, Bizanslılardır. Kürdistan'ın, Bizans'tan sınırı, tarihsel sınırı bellidir. Anadolu'nun doğusudur. Mesela Şemsettin Sami'nin Kamusu’l-A’lam’ına baktığın zaman, o da Anadolu'yu tanımlarken, bunun doğusunda Kürdistan var, der. Kürdistan’ı tanımlarken de bunun batısında Anadolu var, diye söyler. Acemlerle de öyle bir sınırımız var. Sonradan gelen Araplarla da oluşmuş belli bir sınırımız var.
Sıkıntı daha çok Kuzey Kürdistan'dadır. Çünkü Kuzey Kürdistan'daki Türkiye rejimi, sıradan bir sömürgeci rejim değil. Türk Egemenlik Sistemi jenosidal bir sistemdir. Yani hem işgalcidir, hem jenositçidir ve kendi devlet sınırları içindeki bütün otokton halkların, ülke gerçekliğini ortadan kaldırmaya programlanmış bir devlettir. Böyle bir devlete karşı mücadele ederken, milli sınırlar konusunda, hassas olmamız gerektiğini düşünüyorum. Ancak, “Milli Sınırları” gündemleştirir, güncelleştirirsek, Kürdistan temelli bir siyaset yürütebiliriz. Sadece Kürdistan demek ya da isminde Kürdistan olmak, demin örneklerini verdim, Bu İhtiyaca cevap vermiyor. Bunun güncellenmesi, gündemleştirilmesi lazım, bu da Kürdistanî siyasetin, Kürdistanî partilerin görevidir.
Bunları biz kendi aramızda da tartışıyoruz. Yani PAK’lı, PSK’li, PDK-Bakûr’lu arkadaşlarla da tartışıyoruz. Dediğim gibi PAK, basın toplantısı yapacağının bir önceki günü, böyle bir öneride bulundum. Yani beşimiz birlikte çıkalım, birlikte karşılayalım ve Milli Sınırlar üzerinden, o soruya bir cevap verelim, diye de PÊLKURD adına böyle bir öneride de bulundum.
-Peki soru yoksa, 15 dakikayı kullanalım. Rejiye sorayım, bakalım soru var mı? Soru varsa, bir soruyu; Kürdistan'a hangi mücadele ve örgütlenme biçiminde kavuşabiliriz? Öyle birer cümle… Kek Fuat.
-Soruyu anlamadım.
-Evet, yani Bağımsız Kürdistan'a demek istiyor, herhalde. Ben yorumlayalım.
-Tamam, neyi soruyor yani?
-Bağımsız Kürdistan'a hangi mücadele ve örgütlenme biçiminde kavuşabiliriz?
-Bunun iki cümlelik bir cevabı var mı, Seydo?
-Kek Fuat?
-Yani, sizinle bir iletişim sorunu yaşıyorum. Belki Türkçe ‘den kaynaklıdır. Bilmiyorum? Ben bu tartışmalar gereksizdir, falan da demedim. Üstelik Bu tartışmalar yeni başlamış değil. Toprak meselesini, Kürdistan hakikatini öne çıkarmayı, yıllardır tartışıyoruz. Dolayısıyla Cemil Taşkesen vesilesiyle de olsa bunları tartışmak, bunları öne çıkarmak, yanlıştır demedim. Ben başka bir açıdan değerlendirdim. Yani. yirmi beş milyonluk bir millet var, toplasan beş yüz bin kilometrekarelik bir ülke var ve Kürdistanlı biri, burası Kürdistan'dır, dediği zaman, hepimiz heyecanlanıyorsak bu bir trajediye işarettir. Bu bizim siyasi krizimize işarettir. Ben bu yanıyla değerlendiriyorum.
O sorunun cevabını söyledik. Yani bu otuz yıllık bir devlet projesidir ve son yirmi yılda, özellikle de son on yılda, HDP üzerinden sürdürülen bir projedir. Bu sadece Pervin Buldan, meselesi değil, Meral Danış Beştaş’a da sordular; “Kürdistan neresidir?” diye. “Gidin onu, Mesut Barzani'yi sorun.” bizim gündemimizde yok, dedi. Aynı Meral Danış Beştaş, Cemil Taşkesen'e dayanışma için Siirt'te de gitti. Cemil Taşkesen de bir HDP taraftarıdır. Cemil Taşkesen’in, bunu kendi yöneticilerine niye söylemediğini de sorgulamak lazım. Örneğin, Pervin Buldan Siirt konusunda, böyle bir açıklama yaparken, acaba Cemil Taşkesen neler hissetti? Neler yaptı?
-Cemil Taşkesen ile ilgili ileriki programlarda belki bir program yapabiliriz. Şu anda şeylere çıkmıyor. Biz aslında onu çağırdık. Ona sormak lazım. Evet doğru söylüyorsun.
-Dolayısıyla, halkta bir heyecan oluşmasını anlıyorum, olumlu buluyorum. Ama siyasal partilerin de böyle bir heyecan duymaları kendilerinin siyasi aktör olamadıkları anlamına gelir, ben bu yanıyla bakıyorum, bu yanıyla da benim için, trajik bir olaydır. Neyse bu kadar söyleyeyim.
-Ben o partilerin, Cemil Taşkesen’e göstermiş oldukları, dayanışmayı kendi düşündükleri şeyin ifadesi olarak gördükleri için dayanışma halinde olduklarını düşünüyorum. Bu şekilde bir dayanışmadır.
-Ben heyecan diyorum, sen dayanışma diyorsun..
-Heyecan, elbette ki bu Kürtlerin, böyle…
-Dayanışmaya bir itirazım olmadı. Böyle bir iletişim problemimiz var. Bu gece.
-Hayır heyecan duymaları Kürdistanlıların bu şeyden heyecan duymaları ve gine siyasal olarak önemli bir olaydır yani. Yani bu şekil tartışılması, özellikle de dediğiniz gibi yani HDP hattıyla bir çatışmaya girecek bir krizi ifade edecek düzeyde bu tartışmayı elbette diğer Kürdistanî partilerin heyecanla ve iyi şeyle karşılamaları bence normal anlaşılır bir durumdur.
-Peki anlaşamıyoruz.
-İlle de her şeyde anlaşacağız diye bir kaide yoktur, Kek Fuat.
-Ya ben de ille de anlaşalım demiyorum. yani bu gün nasıl anlıyorsunuz, anlamıyorum doğrusu. Yani sen ne düşündüklerini söyledin. Demin Seyda ile de aynı şey oldu. E tamam, ikimiz de söyledik, anlaşamıyorsak tamam yani şimdi devam mı ettireyim bu tartışmayı?
-Yani her hâlükârda konuşmanın şeyi vardır, faydası vardır.
-Ben konuşmanın faydası yoktur, demiyorum ki Yaşar, ne yapıyorsun bilmiyorum? Ben farklı değerlendiriyorum, sen farklı değerlendiriyorsun. Ne yapayım?
-Hayır bu konuşmam sana alternatif olsun diye söylemiyorum ki. Senin düşüncene alternatif olsun diye söylemiyorum.
-Tamam, bir şey demiyorum.
-Sorular yoksa aslında ben.
-Aslında ben, Fuat Abi’yi keserken, aslında gerçekten daha iyi anlaşılsın diye şey yaptım. Yani çabam oydu. Onun için eğer sürç-i lisan ettiysek affola. Sanıyorum ve isterim ki tabi konu biraz şey, konuyu belki daraltıp, somutlaştırıp Fuat Abi’yle öyle program yapmak lazım, belki.
- Konunun gerektirdiği şeyleri tartışamadık. Ben vatan bilinci diyorum, Kek Yaşar da vatan bilinci diyor ve vatan diyorsan bir millet sınırı vardır. Ben onun önemine vurgu yapıyorum, kek Yaşar, sanki ben vatan bilincini önemsemiyormuşum gibi anlatıyor. Sonra da diyor ki ya işte milli sınır öyledir…
-Siyasetçiler, siyaset tartışır, onlar sınırları belirler.
-Ben siyasetçiyim, ben ne tartışıyorum burada. Orada adımın altında siyasetçi diye yazıyor.
-Yaşar ilginç bir şey söyledi Abi, Konuşmaya değer bir şey, yani bence senin dediğin şey de ilgi çekici, milli sınırlar meselesi, Yani biliyorsun şeyle, bu tarafta sınır yok yani, çizilmemiş yani, çizmiş bir sınır yok. Ben bildiğim kadarıyla, hatta ben bu konuda, bir tane İranlı Kürdün, bir üniversite bitirme tezinde, kendilerinin olmadığını hissettiğini, yani sonradan konuşulsun diye söylüyorum. Konuşalım diye söylüyorum.
-Bu tartışma açık, konuşacağız.
-Kürdistan meselesinin esası şudur, Seydo. Olmaması gereken, olan devlet sınırları var, olması gerektiği halde, olmayan ulusal sınırlarımız var. Şimdi bana, Kürdistan meselesi nedir? dersen, bir cümlede, bunu böyle izah ederim. Dolayısıyla, işte milli sınırlardan söz etmek ya da milli sınırlara işaret etmek, bence Kürdistanî siyasetin temel hedeflerinden biri olmalıdır. Bunu güncelde tutmalıdır, bundan söz etmeden, Kürdistan'dan söz etmek, ayağı havada bir Kürdistanî söylemdir. Yani Kürdistan diyorsan, bir territoryadan söz ediyorsun. Senin bir talebin var, benim Kürdistan dediğim yeri mutlaka alacak gücüm olacak, diye söylemiyorum bunu, sonunda bu devletler arası tartışmadır. Komşu bütün devletlerarasında da bir toprak sorunu vardır ama Kürdistanî siyasetin, bir ulusal sınır bilinci olmalıdır. Vatan bilinci esasen o’dur. Ulusal sınırlarından ayrılmış vatan, biraz ayağı havada bir vatandır.
-Peki, teşekkür ederim.