İsrail ve İran arasındaki çatışmanın, bölgesel dengeler ve Kürdistan üzerindeki etkileri
Şimdi birincisi son 30-35 yıldan bu yana dünyanın en ücra bir köşesindeki çatışmayı da sadece oraya odaklanarak anlamak mümkün değildir. İlan edilmemiş bir üçüncü dünya savaşı sürüyor 30 yıldan fazla bir süredir. Bu üçüncü dünya savaşının bazı karakteristik özellikleri var.
Nükleer dehşetten ya da nükleer dengeden dolayı dünyanın süper devletleri birbirleriyle karşılıklı bir çatışmaya giremiyorlar.
Bunu engelleyen nükleer dengedir. Ama dünyanın neredeyse her tarafında bu üçüncü dünya savaşı sürüyor. Ve önümüzdeki 30 yılda da süreceği varsayılıyor.
Bu savaşın temel nedeni Sovyetler Birliği'nin çözülmesiyle beraber dünya düzeninin çökmesidir.
Biliniyor, Birleşmiş Milletler üzerinden kurulan dünya düzeninin esas ayakları Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere idi. Bu masanın bir ayağı kırılınca düzenin kendisi de çöktü. Otuz yıldır dünya bir yeni düzen arayışında.
Dünyada yeni düzenlerde ancak dünya savaşıyla mümkün olur. Bugün bir İsrail-İran savaşından söz edemeyiz. Yani binlerce kilometre uzaklıkta iki ülke, uçaklarla füzelerle birbirlerini vuruyorlar.
Ama İsrail kendi başına İran'a saldırıyor değil. İsrail yetkililer de açıklama yaptılar. Dediler ki İran'ın bize gönderdiği dıronların etkisiz hale getirilmesinde Amerikalılar yardımcı oldu.
Operasyonun kendisinin de ABD desteğiyle gerçekleştirildiğini düşünüyorum. Böyle durumlarda bir harekat merkezi kurulur. Bu harekat merkezinin sadece İsrailli generallerden oluştuğunu düşünmüyorum. İsrailli, Amerikalı, belki İngiltere, Fransız generallerinin de yer aldığı bir harekat merkezi vardır. Onun için savaşı iki devlet arası bir çatışma olarak görmek yanıltıcı olur. Aynı şeyi Rusya-Ukrayna savaşı için de söyleyebiliriz. Orada da bir Rusya-Ukrayna savaşı yok. Bir Rusya-NATO savaşı ve Rusya'nın kendi müttefikleri var.
Şunu söylemek mümkündür. Son 15 yıldır 3 Dünya Savaşı'nın Orta ve Yakın Doğu cephesi ön plana çıkmaya başladı. Bir tarafta Ukrayna-Rusya savaşı, öbür tarafta Yakın Doğu ve Orta Doğu'daki çatışmalar.
Bu çatışmanın temelinde enerji kaynakları ve enerji yolları üzerinde hegemonya kurma mücadelesidir. Iran jeostratejik konumu bakımından enerji yollarını kontrolde ciddi bir öneme sahiptir. Basra Körfeci, Hürmüz Boğazı olmak üzere
Bu nedenle ABD ve müttefikleri tarafından İran etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor. Zaten Gazze'deki savaş da bir İsrail-Filistin savaşı değildi. Gazze'deki savaştan sonra bu savaşın Lübnan'a daha sonra Suriye'ye taşırılması da onu gösteriyor.
Temel çatışma alanı şudur. İran bölgesel altemperyal bir güçtür. Bölgede üç tane önemli altemperyal güç vardır. Biri Türkiye, diğeri İran, öteki de İsrail'dir.
İran savaşı kendi sınırlarının dışında sürdürüyordu. Direniş ekseni adını verdikleri eksen altı devletten oluşuyordu. İran, Irak, Suriye, Lübnan, Filistin ve Yemen.
Bu 12-13 yıllık savaşın sonunda bu eksenin üç ayağı kırıldı. Filistin, Lübnan ve Suriye. Şu anda İran'ın elinde kalan o eksenden geriye kalan İran, Irak ve Yemen'dir. Yemen'i biliyorsunuz her gün Amerika Birleşik Devletleri bombalıyor, İsrail bombalıyor.
Irak'ta tehdit altında, özellikle Haçdi Şabi güçleri üzerinden ABD ve İsrail tarafından tehdit edilen bir devlet. Ve geriye bir de İran kalıyor. Bu bir bölgesel savaşa dönüşür mü? Çok fazla ihtimal vermiyorum.
Çünkü İran'ın bölgede elinde kalan iki tane kozu var. Irak'ta ve Haçdi Şabi güçleri bir de Yemen'de Husiler kaldı.
Bölgedeki Arap devletlerinin önemli bir kesimi bu savaşta ya İsrail'den yanalar ya da tarafsız bir tutum takınmaktadırlar. Bu nedenle bunun bölgesel bir savaşa dönüşme ihtimalliğini az görüyorum. Yani ihtimal dışı değil ama bu ihtimali az görüyorum.
İran'la İsrail arasında bir kara savaşı olması zaten söz konusu değil. ABD ve İsrail birlikte İran'a karşı bir operasyon düzenlediler. Yani bir taraftan nükleer silah üretme konusunda, ABD onu pazarlığa davet edip oyalarken İsrail ve ABD birlikte çok ciddi bir askeri operasyon düzenledilir. Ve şu anlaşıldı, İran kendi hava sahasına hakim değil.
İsrail'in açıklamalarına göre 200 savaş uçağıyla gerçekleştirilen bir operasyon ve İsrail eksilsiz döndüklerini söylüyor.
İran tarafı iki savaş uçağını düşürdüklerini söylüyorlar.
Bütün savunma kapasitelerini önceden dumura uğrattılar. Radarlarını işlemez hale getirdiler. Ve böyle ciddi bir askeri operasyona imza attılar.
Şimdi bu üçüncü dünya savaşıdır. Ve bizim bu savaş mantığıyla olaylara bakıp değerlendirmemiz lazım. Çünkü Kürdistan, her dört parçasıyla bu üçüncü dünya savaşının önemli bir cephe ülkesidir. İlk başta Güney parçası, Güney Kürdistan bu savaşın konusu oldu, gündemi oldu. Orada federal bir yapıyla sonuçlandı.
Küçük Güney'de de tam tanımlayamadığımız bir statü var. Çünkü Rojava ya da Küçük Güney yerine daha çok Kuzey Doğu Suriye kullanılıyor. Ama orada da bir yerel yönetimler olduğunu kendi kendilerini yönettiklerini biliyoruz.
Şimdi bu İran-İsrail savaşının uzun süreceği anlaşılıyor. İsrailli yetkililer bunun uzun süreceğini söylediler. Netenyahu İran halkına çağrıda bulunup rejimin en zayıf zamanıdır ayaklanın, biz sizi destekliyoruz diye çağrıda bulundu.
Dolayısıyla yapılmak istenen ya İran'ı Amerika Birleşik Devletleri'nin istediği şartlarda bir anlaşmaya zorlamak bu mümkün olmasa İran'da bir rejim değişikliğine gitmeye çalışmak.
Işin burası bizim için en önemli taraftır. Şu anda Doğu Kürdistan'dan da belki önce Güney Kürdistan'ın durumu önemlidir. Yani ABD ve İsrail İran'ın Irak ayağını göçertmeye çalışırsa Kürdistan Federe Devleti'nin tutumu ne olacak?
Öncelikle bunun değerlendirilmesi ve bu konuda halka bir açıklama yapılması gerekiyor. Kürt milletinin bu savaşa bir tarzda hazırlanması gerekiyor. Önümüzdeki 10 yıl, 20 yıl, belki 30 yıl savaş halinde devam edecektir.
Bu olguları değerlendirdiğimiz zaman da böyle bir planın varlığından söz edebiliriz. Hem Güney Kürtistan'da hem Küçük Güney'de. Suriye ve Küçük Güney'de Fransa inisiyatifi aldı ve biliyorsunuz Nechirvan Barzani Paris'e gittiği zaman Macron 10 dakika onu kapıda ayakta bekledi.
Bunu bilerek mesaj vermek için yaptılar. Fransız yetkilileri Mazlum Kobani'yle işte Küçük Güney'deki yöneticilerle sürekli ilişki halindeler.
Geçen gün sanıyorum Fransa Dişişleri Bakanı biz Türklerle Kürtler arasında ara buluculuk yapıyoruz dediler.
Şimdi bu olaylara baktığımız zaman batıların öyle bir projesi olduğunu anlıyoruz. Önemli olan Kürdistan'ın siyasetin bunu nasıl karşılayacağı Kürdistani siyasetin ortak bir siyasal stratejisi olacak mı?
Önce parçalar düzeyinde sonra parçalar üstü bir ortak siyasi akılda buluşulacak mı? Buluşulmayacak mı?
Güney Kürdistan'da sekiz ay önce bir seçim yapıldı ve hala bir ulusal hükümet kurulabilmiş değil. Küçük Güney'de 43 parti ve bağımsız kadroların, aydınların katıldığı bir konferans düzenledi. Bir buçuk aya yakın bir süredir. 2-3 gün önce bir ortak heyet kurduklarını söylediler.
Ama henüz bu ortak heyet neyin temsilcisi olacak? Ne tür bir programla HTŞ ve GULANİ ile görüşecekler? Böyle bir açıklama yok.
Şimdi ısrarla ben şunu söylüyorum. Düşmanlarımızın zamana ihtiyacı var. Belki son yüz yılda ilk defa dört işgalci devlet zor durumda. Ve zamana oynuyorlar. Kürt siyasetini oyalamaya çalışıyorlar. Yani Suriye'de bir devlet yok. Bir çete var. Çetenin başı, çete başı Gulani'dir. Onların zamana ihtiyacı var. Türkiye orada zamana oynuyor. Kürtleri oyalayarak Şam rejiminin yerleşmesini sağlamaya çalışıyor. Türkiye zaten zor durumda.
Kürt siyasetinin üçüncü dünya savaşı bağlamında izlemesi gereken stratejik hedefler ve ittifaklar
Bu üçüncü dünya savaşında tarafsız ve kimliksiz bir devlettir Türkiye devleti. NATO üyesidir. Avrupa Birliği'nin aday üyesidir. Ama temel bakış açısı Avrasya çizgisine yakındır.
Batı'ya karşı sürekli propaganda yapmaktalar. Işte ABD'nin, İsrail'in Kürt devleti kurmaya çalıştıklarını söyleyerek Türk kamuoyunu buna hazırlıyorlar. ve iki kamp arasında dans eden bir devlettir Türkiye. Yani zor durumdadır Türkiye.
Irak hem içeride ciddi bir istikrar kazanabilmiş değil hem de İsrail ve ABD'nin tehdidi ve baskısı altındadır. Zor durumdadır. İran, İsrail'in bu saldırısından sonra ülke içinde de istikrarı sağlamakta zorlanacaktır.
Bu çatışma devam ettiği müddetçe İran ülke içinde de istikrarı sağlamakta zorlanacaktır.
Türkiye de zorlanıyor. Yani Türkiye'deki siyasi kamplaşma da oldukça gergin yürüyor. İlk defa 4 işgalci devleti çok zayıf durumda görüyoruz. Onların zamana ihtiyacı var. Bizim acele etmeye ihtiyacımız var.
Türkiye bu son Bahçeli Öcalan açılımı üzerinden Kürdistan'ın üç parçasını başlangıçta oyalama zaman kazanmaya çalışıyor.
Bizim bu projeye bir de bu nedenle karşı çıkmamız lazım. Zamana ihtiyacı olan düşman devletleridir. Acele etmesi gereken Kürdistan'i siyasettir.
Bir an önce ulusal siyasal hedefler etrafında önce parçalar bazında sonra bütün Kürdistan çapında siyasal birlikler, güç birlikleri, iş birlikleri oluşturup siyasal stratejimizi açıklamamız lazım.
Bu 3. Dünya Savaşı'nda Kürt siyasetinin hedefi nedir? Öcalan'ın buna bir cevabı var. Öcalan diyor ki biz Türkiye devletiyle toplantımızı yaptık, programımızı oluşturacağız. Bunun böyle olması gerekiyordu, böyle oluyor. Bu sadece Türkiye'de olmayacak. İran'da, Irak'ta ve Suriye'de de olacak. Yani bütün Kürtler, her dört parçadaki Kürtler kendi işgalci devletleriyle uzlaşacaklar ya da boyun eğecekler aslında bir uzlaşma da değil. Boyun eğecekler, onlara entegre olacaklar diyor.
Bizim yapmamız gereken bunun tam tersidir. Ayrılma zamanıdır. Devletleşme zamanıdır. Bunu deklare etme zamanıdır.
Yani gerek güneyde gerek küçük güneyde, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Devletleri ile ilişkileri şimdiye kadar siyasal bir düzeye sıçramadı. Onun için Trump Serekani, Gresipi işgal edildiği zaman dedi ki evet onlar Daeş'e karşı bizimle beraber mücadele ettiler. Ama biz de onlara para ve silah yardım verdik.
Hala Amerika Birleşik Devletleri Küçük Güney'deki siyasi yapıyla ilişkisini DAİŞ'a karşı mücadele çerçevesinde tanımlıyor.
Oysa artık bizim siyasal hedeflerimizle sahaya çıkmamız lazım.
Özellikle Güney Kürdistan'da ve Küçük Güney'de batılı devletlerle kurulan ilişkileri sadece bir Daiş'a karşı askeri ittifak falan gibi değil bir milletin siyasal temsilcileri olarak kurmak lazım.
Benim gördüğüm kadarıyla Fransa, İtalya, Amerika Birleşik Devletleri, İsrail böyle bir çağrıya hiç olmasa cepheden karşı değildirler.
İngiltere'nin durumu biraz belirsizdir. Biliyorsun İngiltere Orta Doğu'daki statükonun olduğu gibi devam etmesinden yanadır. Çünkü bu statükonun kurucusu İngiltere'dir.
Dolayısıyla bizim öncelikle bütün Kürt siyasilerine şunu sormamız lazım.
Üçüncü Dünya Savaşı'nda Kürt siyasetinin temel hedefi ne olmalıdır? Kimlerle ittifak arayışında olmalıyız, kimlere karşı olmalıyız, kimleri de tarafsız hale getirmeye çalışmalıyız. Kürt siyasetinin gündemi bu olmalıdır. Maalesef biz kendi gündemimizi oluşturamıyoruz.
Kendi gündemimizi karşılıklarımıza dayatamıyoruz. Işgalci devletlerin gündemini izleyip onu tartışmak durumunda kalıyoruz.
Oysa eğer bir siyasal özne olmak istiyorsak kendi gündemimize sahip olmak, bu gündemi taraflara kabul ettirmeye çalışmamız lazım.
Ve esas önemli risk alanı şu anda Küçük Güney, Güney ve Doğu Kürdistan'dır. Doğu Kürdistan'daki siyasal örgütlerin İsrail-İran çatışmasında aldıkları rol oldukça olumludur bana göre. Bu tutumu destekliyorum.
Gerek Kürdistan Özgürlük Partisi, gerek Kürdistan Demokrat Partisi bu çatışmadan esas olarak İran'ı sorumlu tuttular.
Güney Kürdistan yöneticilerinin ve Kuzey Kürdistan'daki bazı siyasal partilerin İsrail karşıtı bir tutum almaları bu aşamada son derece yanlıştır.
Ben İsrail'in saldırılarını alkışlayalım, onu destekleyelim demiyorum. Ama konuşmanın başında söyledim. Bölgenin üç alt emperyal gücü var. İran bölgede büyük darbe yedi. O boşluğu kim dolduracak? Iki aday var.
İsrail, Türkiye, biraz güneyde de Suudi Arabistan'ın çabaları var.
Türkiye bu devletler üzerinden ilişkiler geliştirerek o boşluğu kendisi doldurmaya çalışıyor. İsrail buna izin vermeyeceğini söylüyor. Şimdi bizim esas emperyalistlerimiz Türkiye ve İran'dır.
Kimse Kürt siyasetinden Türkiye ve İran'a karşı mücadeleyi bırakıp ABD, İngiltere, Fransa, İsrail emperyalizmine karşı mücadeleye bizi davet etmesin.
Dünyanın her tarafında devrimciler, ulusal güçler öncelikle kendi egemenleriyle hesaplaşırlar. Sen kendi ülkende işgali sona erdirememişken dünyanın hiçbir yerinde antiemperyalizm yapamazsın.
Kürdistan'da antiemperyalizm Türkiye ve İran emperyalizmine karşı mücadele ile başlar.
Gerek bazı Türkiye Sol Örgütleri gerek Dem Partisi ve gerek Öcalan bizim bu emperyalistlerimizi bir tarafa bırakıp ABD ve İsrail'e karşı mücadele etmemizi istiyorlarsa bu işgalciliği sürdürmek isteği anlamına gelir.
Anti emperyalizm bu değildir. Enternasyonalizm bu değildir. Enternasyonalizmin esası kendi ülkende devrimi gerçekleştirmeye çalışmaktır.
Sen kendi ülkende devrim yapmaktan vazgeçiyorsun.
Işgalci, kapitalist, jenositçi devletle bütünleşme çağrısı yapıyorsun.
Sonra da dönüyorsun diyorsun ki işte bunu antiemperyalizm için, bölge barışı için yapıyorum. Bu akla ziyan bir siyasal düşünce tarzıdır.
Kürt aklını yani Kürdistanlıları fikri açıdan silahsızlandırma çabasıdır. Bunu red etmeliyiz.
Savaşın nerede biteceği, nasıl sonuçlanacağını önceden savaşan büyük güçler dahil bilemezler.
Savaşın kendi dinamiği, kendi mantığı vardır. Örneğin birinci ve ikinci dünya savaşlarına baktığımız zaman savaşı başlatanlar yenilmişlerdir savaşın sonunda. Yani birinci savaşta Prusya, Avusturya, Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu savaşı başlattılar, yenildiler. İkinci savaşı Almanya, İtalya sonra Japonya başlattı, onlar da yenildiler.
Bu savaşın sonunda kimin yenileceğini, nasıl bir dünya düzeni kurulacağını şimdiden bilemeyiz. Bizim bilmemiz gereken Üçüncü Dünya Savaşı'nın önümüze çıkardığı fırsatları değerlendirip devletleşmeye çalışmaktır. Bir millet; millet olarak kalmak istiyorsa siyasal özneye dönüşmek istiyorsa devletleşmelidir.
Bu dünyanın realitesidir. Bizim çok böyle devlet aşığı olmamızdan kaynaklanmıyor. Bu, bu dünyanın realitesidir. Millet olarak var olmak istiyorsan devletleşeceksin. Yoksa ne dilini, ne kültürünü, ne toprağını, ne namusunu, ne zenginliğini hiçbir şeyin garantisi kalmaz. Her durumda ortada kalmaya mahkumsun.
Şimdi İsrail. Savaş stratejisini, savaşın karakterini değiştirdi. Bunu önce Gazze'de, sonra Lübnan'da Hicbullah'la savaşında gösterdi. Şimdi İran'da gösteriyor. Ve artık savaşlarda nüfus kalabalığının çok fazla bir önemi kalmıyor. Yine sonuçta sonucu belirleyecek olan halklardır. Ama bu savaşın karakterinin değiştiğini de görmemiz lazım.
İran biraz karmaşık bir ülke siyasi rejimi dahil olmak üzere orada eyalet benzeri bir sistemi var. Örneğin orada bir Kürdistan eyaleti var, iki tane Azerbaycan eyaleti var, Kuzistan eyaleti var, Huzistan var.
Yani siyasal yapısı da kendine özgü bir devlet İran. Ulusal etnik yapısı oldukça karmaşıktır.
Burada esas üzerinde durmamız gereken işte Kürdistan Batı Azerbaycan denilen bölge güneyinde Belucistan bu tarafta Kuzistan var.
Şimdi bu ulusal ya da bu milletlerin diyeyim birbirleriyle ilişkileri de sorunsuz değildir. Örneğin Kürdistan'la Azerbaycan arasında bir toprak sorunu vardır. Bizim Kürdistan'ın doğusu dediğimiz bölgenin önemli bir kesimine Azerbaycan burası Batı Azerbaycan'dır diyor. Hatırlarsınız üç dört yıl önce İran meclisindeki Kürt temsilciler ikinci bir Kürdistan eyaletinin kurulmasını istediler.Buna Farslardan önce Azeriler karşı çıktılar. Ve o ikinci Kürdistan eyaleti bu nedenle kurulmadı.
Kuzistan arap çoğunluklu bir bölgedir. Herkes işte Irak-İran savaşında zaten biliyorsun Irak-İran savaşının temel meselelerinden biri bu Kuzistan ya da İran-Irak'ı denilen bölgeydi. Ama o bölge İran yönetimiyle kalmayı tercih etti. Azerbaycan'ın nüfusu çoğunlukla Şii'dir.
Bu yanıyla İran'daki rejime eklenmiş durumdadırlar.
Öbür taraftan İran Azerileri arasında iki devletin Azerbaycan devletinin ve Türkiye devletinin ciddi müdahaleleri ve operasyonları var.
Bu her iki devletin İran Azerbaycan'ı içindeki faaliyetlerinin temel motive edicisi Kürdistan karşıtlığıdır.
Bunu şimdiden görmemiz, ona göre siyasal stratejiler belirlememiz lazım.
Benim gördüğüm kadarıyla orada en kolay ittifak edebilecek güç Belucistan ve Kürdistan'dır. JİNA Emini başkaldırısı sırasında da başkaldırıyı sonuna kadar götüren bu iki ülke yani Beluciler ve Kürtler'di.
Bunlar arasında ciddi bir ittifak olması son derece muhtemeldir.
İran opozisyonu ya da İran muhalefeti dediğimiz kesim İran'daki rejime karşı bazı eleştirileri olsa da İran'ın diyelim ki Kürdistan'daki, Belucistan'daki varlığına karşı değildirler. Çok ciddi bir muhalefet te gözükmüyor. Batılıların Rıza Şah'ın oğlunu hazırladıkları söyleniyor.
Ama yani İran'da Suriye gibi bir iç savaş Suriye'deki kadar kolay olmayacaktır.
Daha çabuk da bu rejim yıkılabilir. Rejim çok daha barbar bir şekilde bütün bu uluslara karşı mücadeleye de başlayabilir.
Bizim yapmamız gereken şu anda Kürdistan'daki ulusal kurtuluş mücadelesinin temel stratejisi üzerinden ittifaklarımızı belirlemek yol haritamızı saptamaktır.
Eninde sonunda bu rejim göçecektir. Eninde sonunda Türkiye'de göçecektir.
Eğer yakın doğuda, orta doğuda yeni bir düzen isteniyorsa bu iki devlet eskisi gibi kaldığı müddetçe, bölgeye huzur, barış, yeni bir düzen getirmek mümkün değildir. Bu altı yüz yıldır böyledir. Yani bölgenin başına bela iki imparatorluğun kalıntılarından oluşmuş iki devlettir.
Safayı ve Osmanlı İmparatorluğu'nun kalıntıları üzerinden oluşmuş İran Devleti ve Türkiye Devleti var.
Bu iki devlet, bölge gericiliğinin önderleridirler. Ve bu iki devlet eskisi gibi kaldığı müddetçe yeni bir yakın doğu, yeni bir Orta Doğu barış, huzur mümkün değildir.
Bu devletlerin küçülmeleri lazım. Bu devletleri küçültecek esas dinamikte Kürdistan'dır.
Kürt siyasetinin bu devasa gücü görüp öyle davranmaları lazım.
Bir büyük savaş içindeyiz ve bu uzun yıllar boyunca sürecek.
Bir büyük savaş içinde küçük hesaplarla siyasi aktör olamazsınız.
Büyük savaşlar içinde büyük düşünenler kazanır.
Kürdistan'ın potansiyeli dinamikleri büyük düşünmemiz için yeterlidir. Ve artık bütün dünya bize düşman değildir.
Yani 1990'a kadar bütün dünya Kürtlere düşmandır denilirdi. Bunda doğruluk payı vardı. Çünkü dört işgalci devletin ikisi Sovyet kampında Irak ve Suriye ikisi de NATO ABD batı kampındaydı. Türkiye ve İran.
Bugün artık böyle bir dünya yok. Kürdistan'ın önü açık, dinamikleri hareket halinde ve potansiyeli çok güçlüdür. Kürt siyasetinin bunu görüp büyük hedeflerle bu savaşa hazırlanmaları lazım.
Bu nedenle yapılan barış çağrıları kölelik çağrılarıdır. Savaş sürüyor, derinleşerek sürecek. Bu şartlarda Kürtleri silahsızlandırmaya, barış ve kardeşlik çağrılarına yönelmek Kürt milletini köle olarak bırakmaktan başka bir anlam ifade etmiyor.
Ben böyle savaşı çok seven insanların ölmesini isteyen bir insan değilim.
Ama bu dünyanın gerçeği budur. Bir büyük savaş yaşanıyor.
Kürdistan'ın bölünüp parçalanıp işgal altında tutulması Birinci Büyük Savaş'tan sonra gerçekleşmiştir. İkinci Büyük Savaş'ta bu statükosuzluk devam etmiştir. Şimdi üçüncü savaş dönemindeyiz. Ya bu nizamı yıkmak için öne atılacağız ya da köleliği kabul edeceğiz. Ya devrim, ya barbarlık, ya kölelik. Başka bir yol gözükmüyor benim baktığım yerde.
Bu Bahçeli Öcalan sürecinin bana kalırsa başlangıcı Mayıs 2023'tür.
Ve o zaman Bahçeli bir demeç verdi. Dünya değişiyor, bölgemiz de değişiyor. Umut ediyoruz ki ülkemiz değişmesin. Bir tehdit algısı saptamaları mayıs 2023 ten beri var. Sonra 2023 ya da 2024 te meclisin açılışında Erdoğan'ın açıklaması var. Erdoğan dedi ki o zaman henüz Esat reyimi göçmemişti. Erdoğan dedi ki İsrail'in Lübnan'dan sonraki hedefi bizim ülkemizdir dediler. İki gün önce Bahçeli aynı şeyi tekrarladı. İsrail'in hedefi Türkiye'dir dediler.
Şimdi bu mesajları doğru okumamız lazım. İsrail'den Türkiye'ye dönük doğrudan bir tehdit yoktur. Türkiye bir NATO devletidir. İsrail'de Orta Doğu'nun NATO'sudur. İsrail'den Türkiye'ye doğrudan bir tehdit yoktur. Peki tehdit nedir? Tehdit Kürdistan'ın devletleşmesidir.
Türk siyasetinin bizim beka sorunumuz var dedikleri sorun da Kürdistan'ın devletleşmesidir. Yani terördür, zarttır, zurttur bunların hepsi hikaye. İsrail bize saldıracak, bu da hikaye.
Ama bölgede savaş derinleşirse Kürdistan'ın devletleşerek tarih sahnesine çıkma ihtimali yüksektir ve büyük ölçüde Kürt siyaset sınıfının Kürdistan milletinin tutumuna bağlıdır. Devletler arası koşullar bölgesel koşullar Kürdistan'ın devletleşmesi için elverişlidir.
Bahçeli ve Erdoğan bu gerçeği bizim siyaset sınıfımızdan daha iyi analiz ediyorlar. Ve diyorlar ki bu savaş derinleşirse güneyde zaten bir yarı devlet var. Küçük güneyde devletimsi bir yapı var. Eninde sonunda bunlar birleşecekler.
İran-İsrail savaşı derinleşirse Doğu Kürdistan da bunlara eklemlenecek. O zaman biz Kuzeybatı Kürdistan'ı eskisi gibi yönetemeyiz diye düşünüyorlar. Ve bu düşünüş tarzları doğrudur. Arkasında bir devlet aklı vardır. Tehlikeyi, tehdidi doğru seziyorlar. Ve bunun üzerine Bahçeli Öcalan açılımını sürdüler öne.
Şimdi bakın 1919-1923'te Osmanlı İmparatorluğundan arta kalan devlet yapısı son derece cılızdı. Ve devlet olarak ayakta kalıp kalmayacakları tartışmalıydı. Mustafa Kemal ne yaptı? Kürdistan'da elini öpmediği şeyh, aşiret reisi kalmadı. 1919-1923 sürecinde. Bu tehlikeyi Kürtlerin desteğini alarak savuşturmak istediler ve bir ölçüde başarılı oldular.
Mustafa Kemal'in 1919-1923 döneminde elini öptüğü şeyhlerin, aşiret reislerinin Kürt ileri gelenlerinin tamamına yakını, ya asıldılar ya sürgünlere gönderildiler.
Yirmi üçte bir cumhuriyet ilan edildi Lozan Anlaşması'yla ve ondan sonra Kürdistan'a dönük seferlere başladı. Yirmi yirmi birinde Koçgiri Seferi sonrasında bin dokuz yüz yirmi beş ayaklanması sonrasında Agri Seferi sonrasında Türk Devleti'nin Dersim Seferi.
Bugün aynı oyunu Öcalan üzerinden yeniden piyasaya sürmeye çalışıyorlar.
Türk Devleti, İran, Irak, Suriye bu dört işgalci devletlerimiz zor durumdalar. Ve bu içine düştükleri krizi Kürtleri arkalarına almaya çalışarak aşmaya çalışıyorlar.
Bakın Suriye rejiminin 2011'de başlayan savaşta hemen Kürtleri arkalarına almalarının bir nedeni budur.
Biliyorsun 2011-14 arasında PYD Esad rejimiyle anlaşarak saha tuttu. Bugün Türkiye bunu yeniden yapmaya çalışıyor. İşte Türkiye Kürtlerin hamisi olacak.
Şimdi birincisi Kürdistan milleti Türkiye milletiyle karşılaştırma kabul etmeyecek kadar kadim bir millettir. Yüz elli yıldır ulusal kurtuluş mücadelesini sürdüren bir millettir.
Bizim düşmanlarımız bizim hamimiz olamazlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin ve İran İslam Cumhuriyeti'nin Kürdistan'la hukukları düşmanlık hukukudur. Düşmanlık hukukunda himaye yoktur. Yok etme, kullanma ve eritme vardır. Düşmanlık hukuku bunu getirir. Bu olağan bir siyaset tarzıdır.
Türkiye niye böyle davranıyor demiyorum. Türkiye buna mahkumdur.
Türkiye jenosidal bir devlet olmaya mahkumdur. Çünkü bu cumhuriyet ilan edildiği zaman arkasında bir Türk milleti yok idi. Bu devlet kendisine bir millet oluşturmayı temel hedef olarak seçti.
Şimdi sen çok uluslu, çok ülkeli bir coğrafyada bir ulus devlet ve onun ulusunu oluşturmak istersen, kendi dışındaki bütün ulusal varlıkları ortadan kaldırmalısın. Başka çaresi yoktur. Ermeni, Süryani, Lazları, Rumları kısa süreli jenositlerle ortadan kaldırdılar, bakyelerini Türkiye ulusuna entegre ettiler.
Bu ulus inşa projesinin önündeki tek engel Kürt milleti ve Kürdistan hakikatidir. Ve şu anda Türk devleti Öcalan üzerinden yeni bir, bu sefer adı Türk olmasında Türkiye ulusu inşa projesini sahaya sürmüştür.
Bu Kürt millet hakikatine, Kürdistan gerçekliğine yöneltilmiş çok ciddi bir saldırıdır. Bu barış, demokratik toplum uzlaşma süreci değildir. Bir tek söyledikleri kısmen doğrudur. Terörsüz Türkiye istiyoruz diyorlar. Ve kimse Türk devletine şunu sormuyor. Terörist kimdir? Kürdistan'ın 3 parçasında sert bir işgal saldırısı sürdüren sen terörist değilsin de 8 yılda 3 tane cılız eylem koyan PKK midir terörist?
PKK silahları bırakırsa, kendini feshederse Türkiye'de ve Kuzeybatı Kürdistan'da, Küçük Güney'de, Güney Kürdistan'da şiddet son mu bulacak?
Şimdi şiddetin kaynağı işgalciliktir. İşgal bir şiddet jeneratörüdür. Eğer sen bir başka ulusun ülkesini işgal etmişsen şiddetsiz duramazsın zaten. Işgalin kendisi bir büyük şiddettir.
Şimdi bu şiddeti örterek Kandil'deki işte PKK savaşçılarının silahlarına bakıp onlar silahı bırakırlarsa Türkiye terörsüz bir ülke haline gelecek diyorsun. Ve PKK'de bunu kabul ediyor. Bu terörist olduğunu kabul etmektir. Ben PKK silah bırakmasın demiyorum. Türk Devleti'nin Kandil'deki PKK'nin silahlı gücüyle bir sorunu yoktur. Kandil'deki PKK'nin silahlı varlığından Türkiye'ye dönük bir silahlı tehdit yoktur. Zaten öyle bir stratejik hedefi de yoktur. Sen benim temel stratejim demokratik ulus, demokratik Türkiye'dir diyorsan zaten silah senin elinde ne gezer?
Günümüz dünyasında silahlı mücadeleyi meşrulaştıran tek şey ulusal kurtuluş mücadelesi ve hedefleridir. Senin böyle bir hedeflerin yoksa senin şiddetin kör şiddettir.
Ama Türkiye yani Maalesef birçok Kürt siyasi partisi gerek güneyde gerek kuzeyde bu süreci yani Bahçeli Öcalan sürecini PKK'yi silahsızlandırma süreci olarak algılıyorlar. Gerçek bu değildir. Esas silahsızlandırılmak istenen küçük güneydir.
Güney Kürdistan üzerinde şu anda Güney Kürdistan'da onlarca askeri yerleşkesi vardır bu devletin. Yani şu anda Hewler türklerin askerli yerleşkelerinin hedefi halindedir. Hedef bir milleti silahsızlandırmaktır. yoksa zaten PKK'yi silahsızlandırmak istesenlerdi, 1999da da yapabilirlerdi bunu.
Esas hedef küçük güneydir, orta vadeli hedef. Güney Kürdistan'dır, Doğu Kürdistan'dır. Ve her zaman olduğu gibi Kuzeybatı Kürdistan'dır. Bu süreci böyle okumamız lazım. Bu bir devlet aklıdır, bir devlet projesidir. Her dört parçadaki Kürdistan'ı partilerin bu süreci reddetmeleri lazım.
Kürt siyaseti adına Türkiye Devleti'yle meşru ilişki kurmanın ön şartı Kürt milletinin ve Kürdistan'ın varlığının Türk devleti tarafından kabul edilip Kürt milletinin bu gerçeklik üzerindeki haklarının teslim edilmesidir.
Sen bu milleti tanımıyorsun. Bu milletin ülkesini tanımıyorsun. Peki tanımadığın bir ulusun ülkenin temsilcileriyle neyi görüşeceksin?
Bu görüşmeleri kabul etmek, köleliği kabul etmektir. Hegel'in tanımlamasıdır, bir daha tekrarlıyayım. Hegel karşılıklı tanımlamadan söz eder. Ve der ki, efendi köleyi tanımaz. Çünkü efendi için köle bir aparattır, bir enstrümandır. Hangi işi olursa o işe uygun bir köleyi o işe koşar. kölenin kimliği, adı, cinsi önemli değildir. Ama köle efendisini tanır.
Dolayısıyla özgür ilişki, barış ya da kardeşlik tartışmaları ancak karşılıklı tanıma üzerinden olur. Şimdi Türk Devleti 100 yıldır Kürt millet hakikatini red, inkar ve imha politikası izliyor.
Günümüzde de Türk devleti temsilcileri Kürt milletinden Kürdistan hakikatinden söz ediyorlar mı? Etmiyorlar. Neden söz ediyorlar? Terör var diyorlar.
Peki Türkiye'nin Suriye'yle olan sınırını boydan boya DAİŞ terör örgütü ele geçirdiği zaman sen bundan hiç rahatsız olmadın. Ne zaman ki oradaki Kürt savaşçılar kendi topraklarını korumak için savaştılar, sen terörden söz ettin.
Demek ki Türk devleti teröre karşı değil. Türk devleti dünyanın birçok yerinde ve özellikle bölgede terör örgütlerini eğiten, yönlendiren bir devlettir.
Bu oyuna gelmemek lazım. Bizim bu süreci teşhir etmemiz lazım.
Kürdistan gençliğine, Kürdistanlı kadınlara, Kürdistan'ı partilere ısrarla çağrıda bulunmamız lazım.
Gün Kürt milletini Kürt millet ve ülke gerçekliği öne çıkarmak, bunun etrafında uzlaşmak birleşmek ve mücadele etmek günüdür.
Milletler, dilleriyle, kültürleriyle ve tarihleriyle millettirler. Kürdistanlı gençlere çağrım şudur. dilinize sahip çıkın, kültürünüzü koruyun.
Öcalan ın kültüralizm bizim toplumumuza uygun değildir palavralarına güvenmeyin. Ve en önemlisi olaylara tarih şuuruyla, tarih bilinciyle yaklaşın.
Bizim arkamızda yüz elli yıllık bir ulusal kurtuluş mücadelesi var. Bu mücadelenin dersleri çok büyük bir hazinedir. Bunları üzümseyip geleceğe sağlam adımlarla ilerleyebiliriz. Gelecek için umutluyum.
Bağımsızlıkçı Kürdistanlılara selamlar, saygılar, başarılar diliyorum.
Doğu Kürdistanlı partililere, Kürdistan'ı partililere güveniyorum. Oldukça Kürdistan'ı bir ruha sahipler. İç çatışmalara uzak duruyorlar.
Umut edilir ki Pejak orada oyun bozucu bir işlev görmesin.
Dün yaptığı açıklamada İsrail'in saldırısından İran'ı sorumlu tutu Pejak ve Kürt partilerini birliğe çağırdı. Bu ne kadar samimi Bahçeli Öcalan sürecinin ne kadar etkisinde umut ediyoruz ki böyle bir etki olmasın.
Doğu Kürdistan'da Pejak üzerinden bir iç çatışma oluşmasın. Selamlar, sevgiler, saygılar.