×
Îro dîsa li ser gorra te bûm !
admin
Îro dîsa li ser gorra te bûm !
Zinarê Xamo Salek dîsa pir zû derbas bû ! Aslan, sal dîsa zû derbas bû, me hew dît 9ê adarê hat jî. Ez û Hêvî îro dîsa bûn mîvanê te. Tu rastiyê dixwazî min ji bîr kiribû. Lê do ne pêr, nizanim çawa bû, wek heft kes ji min ra bibêjin, ”ma qe...

Li himberî êrîşên dagirkeran em hêza xwe bikin yek
admin
Li himberî êrîşên dagirkeran em hêza xwe bikin yek
Welatê me Kurdistan ji derveyî îradeya gelê me bi çar perçeyan ve hatîye perçe kirin. Eve nêzîkî sed salîye ku Tirkîye, Îran, Iraq û Sûrîye , di meseleya  Kurdistanê de hemû pirs û pirsgirêkên di navbera xwe de datînin alîyekî û bi hevdu re pla...

Radio Ashti
admin
Radio Ashti
Sipasdarê birayê Haci KardoxiAştî û Radio Ashtî me, sipasdarê dost û hevalên ku bi sebir 4 saetan li me guhdarî kirin û em bi tenê nehiştin im. Mixabin derfet nebû ku bersîvên temama pirsan bidim. Em di têkoşîna rizgarîya neteweyî de bi hev re n...

19 sal zû derbas bûn
Zinare Xamo
Sal zû derbas dibin, min hew dît salek din jî derbas bû û wa ye dîsa 9ê nîsanê hat. Erê pismamo, 19 sal di ser wefata te ra derbas bûn. Îro dîsa ez û Hêvî bûn mîvanên te. Lê vê carê em ne bi tenê bûn, Mumtaz Aydin Roza Kurdî, Erdal Kurdman, ez û Hêvî...

Xwezî gorr bihata zimên
Zinare Xamo
Xwezî gorr bihata zimên
Aslan, sal zû derbas dibin, me tew nedît 18 sal çawa derbas bû. Îro ez û Hêvî dîsa bûn mîvanê te. Li ber serê te me bi hesreteke kûr û bi xemgîniyeke mezin rojên borî yad kirin. Me bîstekê qala te kir. Hêvîyê got, qey qismet û nesîbê te ev ax, ev gor...

Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne.
Fuad Onen
Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne.
Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne.Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne. Li gorî rayedarên Sîstema Serwerîya Tirk, ev şer ji bo wan mijara bekayê (mayin-nemayinê) ye. H...

Me îro silavek da gorra hevalekî pir ezîz !
Zinare Xamo
  Mehmet Aslan Kaya 17 sal berê di rojeke wiha da di 51 saliya xwe da ji nişka ve, bêyî ku kesî nerehet bike, bêyî ku haya kesî pê xe wek çirayekê vemirî û çû gerdûneke din. Mirina wî ne malbata wî tenê, bi sedan, bi hezaran kesên ev kurdê fed...

Mirinê pir zû tu ji nav me bir lê navê te nemir e
Zinare Xamo
Mirinê pir zû tu ji nav me bir lê navê te nemir e
Min got pismam sal zû dibuhirin, 16 sal derbas bûn. Hemû dost û hevalên te, zarokên te dersa matamatîkê dida wan, xortên te alîkariya wan dikirin hemû mezin bûne û di civata Swêd da hatine der û meqamên muhîm, ji bo gelê xwe xebatên pir baş dikin. &n...

Xusûsîyetên Rojhilata Nêzîk
Fuad Onen
Xusûsîyetên Rojhilata Nêzîk
Di sîyeseta Kurdistanê de du problemên esasî hene. Yek jê, taleba desthilatîya navendî lawaz e, taleba jêr desthelatîye, bi tirkî ”alt îktîdar” ew taleb xurt e. Lê taleba desthelatîyên navendî lawaz e. Sedemek ji, ku sernîvîsa vê panelê j...

Serxwebûna Kurdistanê
Fuad Onen
Serxwebûna Kurdistanê
Sîyeseta partî, rêxîstin,saziyên bakurê Kurdistanê dev ji hedefa serixwebûnê berda ye. Ji delva hedefênserxwebûnê, otonomî, federalî an demokrasî te parastin. Di vir de anormalîyekheye. Yanî îro ji her demê betir taleba serxwebûn û yekîtîya Kurdistan...

Page 1 of 6First   Previous   [1]  2  3  4  5  6  Next   Last   
17

-Kek Fuat, 2015 yılında başlayan ve aylarca süren olayı, biz Hendek tuzağı olarak değerlendirdik. Hendek tuzağını tartıştık. Olayın içinde olanlar, Kürt aydınları, avukatlar, siyasetçiler kendi görüşlerini söylediler. Sizin yorumlarınıza, biz yorumlarınıza gerçekten güveniyoruz. Objektifsiniz. Bu Hendek felaketi neydi? Niye bu halkın başına geldi? Ne elde edildi? Niye yapıldı? Onu sizin yorumlarınızı istiyoruz.

-Dokuz yıl geçti üzerinden, hala bu şehir savaşlarının, doğru dürüst ele alınıp tartışıldığını düşünmüyorum. Genellikle şehir savaşları değerlendirilirken; PKK ile başlayıp PKK ile bitiriliyor. Oysa şehir savaşlarını PKK başlatmadı. Savaşı başlatan devletti. Aslında savaşı başlattığı sözü de doğru değil. İşgal yoğunlaşmış bir savaştır. İşgal edilen ülkede, sürekli bir savaş durumu vardır.

Kürdistan'daki savaş, esas savaş dinamiği, işgalci-sömürgeci devletlerdir. Bu çok uzun süren, bir işgal olduğu için zaman zaman bu geriler, zaman zaman tırmandırılır. Ama savaş durumu, işgal sürdüğü müddetçe devam eder. 2015, özellikle Temmuz'undan sonra, Türk Devleti, savaşı tırmandırma kararı aldı.

Bu karar, aslında 2014 sonunda, Milli Güvenlik Kurulu'nda alınmış bir karardır. Dolayısıyla, şehir savaşını esas başlatan devlettir. Bunu, hükümet üzerinden okuyor çoğu yorumcu. İşte: “Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olamadı, onun için böyle bir savaşa başvurdular.” diyorlar.

Kürdistan politikaları, esas itibariyle, devlet politikalarıdır. 2014'te Milli Güvenlik Kurulu, savaşı tırmandırmak kararı aldığı zaman da ortada henüz Haziran seçimleri yoktu. Hükümet-iktidar-AKP, bu savaşta, kendi parti çıkarlarını da kullanmış olabilir. Oylarını artırmak için savaş psikolojisinden yararlanmış olabilir. Ama bu savaş, AKP'nin savaşı değildir. Bu savaş, doğrudan devletin savaşıdır. Şimdi daha savaş başlar başlamaz, tırmandırılır tırmandırılmaz, 2015 Temmuz’undan itibaren, ben bu savaşın; esas olarak, Türk Devleti'nin, Kürdistan'a dönük, bir sınır seferi olduğunu söyledim.

Yani bu savaşı, 2015 Temmuz’unda tırmandırmalarının ana nedeni; Kürdistan sınırlarına dönük, bir sefer ihtiyacından kaynaklanıyordu. Şimdi niye 2015. 2015'in düğümü 2014'tedir. Özellikle, Küçük Güney, sonradan Rojava denilen Küçük Güney Kürdistan'da, kantonlar üzerinden de olsa, işte Batı Kürdistan'ın diyelim, sınırlarının görünür hale gelmesi, Güney Kürdistan'da, bağımsızlıktan söz edilmesi, yine Batı Kürdistan'da, Hewler-Duhok anlaşmalarıyla, Kantonlardan vazgeçip Federasyon'dan söz edilmesi, bütün bunlar; Türk Devleti için birer beka meselesidir.

Şimdi 2014'te Kobani'de görünen ise; bir tarafta oradaki Kürdistanlı gençlerin destansı mücadeleleri, öbür tarafta Güney Kürdistan ordusunun Kobani'ye geçişi. Yani Kobani'de bir üçlü görünümden söz ediyorum. Bir, oradaki Kürdistanlı gençlerin destansı mücadeleleri, iki, Güney Kürdistan ordusunun Kobani'ye geçişi, Üçüncüsü, ABD'nin başını çektiği koalisyonun, Kobani etrafındaki Daiş mevzilerini bombardımana başlamaları. Şimdi şu tesadüf değildir; Tayyip Erdoğan, Kobani düştü düşecek dediğinin akşamı; Koalisyon, Kobani etrafındaki Daiş mevzilerini bombalamaya başladı.

Şimdi Türk devlet aklı, bunu kendisi için çok ciddi bir tehlike olarak gördü. Hem Güney Kürdistan ile Batı Kürdistan'ın birleşme ihtimali, hem ABD'nin başını çektiği koalisyonun Güney Kürdistan'da olduğu gibi Batı Kürdistan'da da benzer bir yapılanmaya geldiğini düşünmeleri, Türk Devleti'ni alarme etti. Ve Türk Devleti onun için 2014'ün sonunda, Kürdistan'a dönük, bir sınır seferi başlattı. Tırmandırılan bu savaş;  Türk Devleti'nin, Kürdistan'a dönük sınır seferidir.

Bunu anlamadığımız zaman, ondan sonra olan olayları da anlayamayız. Yani şöyle söyleyeyim: “Bu savaşta, PKK'nin, muhtemelen devlet tarafından da manipüle edilmesi de bir faktör olarak sahada, Türk Devleti'nin, bu sınır seferini, çok başarılı olarak bitirmesine sebep olmuştur.”

Şimdi bu savaşlar; yani şehir savaşları dediğimiz savaşlar, esas olarak, 100 yıldır ulusal hareketin, güçlü olduğu bir şeritte sürdürüldü. Yani, Sur'u işte Varto'da 1-2 günlük çatışmayı bir tarafa bırakırsak, esas olarak, sınırda sürdürüldü. Yani Serêkanîyê, Derik, Qoser, Nusaybin, Cizre, Silopi, Şırnak, Beytüşşebap öyle gelişti. Yani savaşın olduğu yeri konum olarak da göz önüne alırsak, göreceğiz ki bu savaş, Türk Devleti'nin sınır savaşıdır.

Şimdi bunun sebebi neydi? Sebebi, işte Güney Kürdistan'da bağımsızlık tartışılıyor. Batı Kürdistan'da artık kantonal yapıdan vazgeçilip federasyon dillendiriliyor. Eninde sonunda bu iki parçanın birleşebileceği varsayılıyor.

Bu, Türk devletinin beka meselesidir. Şunu da söyleyeyim; yani, Afrin'in batısından, İskenderun limanına kadar olan mesafe 39 kilometredir. Ve eğer, Kürt siyaset sınıfı, bu imkânı doğru değerlendirseydi, gerçekten Türk devletinin korktuğu başına gelecekti. Ancak Kürt siyaset sınıfı, bu fırsatı doğru değerlendirmedi.

Parti iktidarları tutkusu, Kürdistani düşünüş ve devlet aklının zayıflığı nedeniyle, bu imkân berhava edildi. Şimdi PKK, bu savaşı, devletin istediği yerde, istediği zamanda kabul etti. Aslında 2015 yılında, PKK savaşmadı. Şimdi PKK eğer savaşırsa bunun asli gücü; HPG'dir. 2015'te, HPG savaşa dâhil olmadı. Hatta 2015'in Ekim'inde, PKK ateşkes ilan etti. Ateşkes gerekçesi de seçimlerin barış ortamında yapılabilmesiydi. Şimdi; siz, esas gücünüzü, savaşa sürmeyip, sahadaki milislerinizle bir savaşı karşılıyorsunuz. Buna savaşıyorsunuz demek güçtür. Bir saldırıyı karşılamaya çalışıyorsunuz.

Şimdi PKK bunu neden yaptı? Bu konuda birçok faktör sıralanabilir. Yani Türk Devleti'nin, bunda ne kadar dahli var? İran Devleti'nin, Suriye Devleti'nin bunda ne kadar dahli var? Çünkü PKK yekpare bir örgüt değil. Bir taraftan Öcalan ve ekibi üzerinden Türk Devleti tarafından yönlendirilen bir kesim var. Kandil'de İran etkisi var. Batı Kürdistan'da 2014-15'e kadar, zaten orada YPG-PYD, Suriye rejimiyle iyi ilişkiler içindeydi.

Bütün bunlar ne kadar etkili oldu, hangisi tayin edici oldu bilmiyorum. Bütün bunlar birlikte de etkili olmuş olabilir. Bir de bu İmralı süreçleri sonlanınca; PKK muhtemelen beklemediği bir saldırıyla karşılaşınca, sahayı boş bırakmayalım. Boş bırakırsak tükendiğimiz anlamına gelir.
Onun için: “HPG savaşmasın ama işte ilçelerde, ilçelerin de bazı mahallelerindeki milisler, bu savaşı karşılasın.” diye de bir karar almış olabilirler. Bütün bunlar tartışmaya açıktır. Bunları tek tek tartışabiliriz. Herkesin bu konuda farklı belirlemeleri olabilir.

Ama sonuç olarak; bu savaşın bu tarzda karşılanması, Türk Devleti'nin sınır seferini, büyük bir başarı ile tamamlanmasına yol açmıştır. Bu yolu; PKK'nin, askeri mantıktan, siyasi mantıktan yoksun olan bu Hendek ya da şehir savaşları sebep olmuştur buna. Ve bu tahmin edemeyeceğimiz kadar çok ciddi tahribatlara yol açmıştır. Yani 2015'ten bu yana; sokaklar, devlete teslim edilmiştir. Ciddi bir sokak hareketinden söz edemiyoruz Kürdistan'da. Oysa Kürdistan’da her zaman, siyasal mücadele, sokakları hareketlendirerek sürdürülür. Bu önemlidir. Bu, halkta umutsuzluğa ve güvensizliğe yol açmıştır. Çünkü halk, gençlerinin niçin öldürüldüğünü anlamamıştır. Bu savaşı meşrulaştıracak bir siyasi hedef yoktur ortada. Askeri mantıktan yoksundur. Yani ana askeri gücünü bağlı tutup, milisleri savaşa sürmek, askeri mantıktan yoksunluktur.

İkincisi, bunun adına, şehir savaşları ya da hendek savaşları denilir. Hiçbir yerde; ilçenin-kasabanın-köyün tümü, savaşa katıltılmamıştır. Yani Sur'dan örnek verirsem, Diyarbakır'da 1 milyon Kürdistanlı yaşıyor. Sur'da 80 bin insan yaşıyor. Şimdi siz, Sur'da, öz yönetim ilan ederek, 920 bin Kürdistanlıyı, izleyici haline getiriyorsunuz. Bu siyasi mantıktan da askeri mantıktan da yoksundur. Sonuç itibariyle: Sur'da savaş olduğu zaman, “Diyarbakır'da ne var?” dediğimiz zaman, kimse “Diyarbakır'da savaş var.” demiyordu. “Sur'da savaş var.” deniliyordu. Geri kalan, Sur dışı Diyarbakır, olağan yaşamına devam ediyordu. Bu, ilçelerde de böyle oldu. Bunun bir mantığı yok! Yani, aslında; devlet isterse, o üç mahalleye hiç girmez etrafını kuşatır, 10 gün 20 gün bir ay sonra, çoluk çocuk ihtiyar zaten kıpırdayamaz hale gelir. Çünkü burada bir saldırı söz konusu değil, herhangi bir mahalleye giriyorlar, devlete: “Siz gelin.” diyorlar

Şimdi hendek; savaşlarda, yani çok eski yıllardan beri, bir hendek yani savaşta bir hendek taktiği vardır. Ama hendekler şehrin içine çizilmez. Hendekler, şehrin etrafına konur. Şehri savunmak için şehri hendeklerle çevirirsiniz. Oysa bu 2015 şehir savaşlarında, hendekler yerleşim yerlerinin böğrüne çizildi. Ve savaşçılar çekildikten sonra o patlayıcıların hepsi devlet tarafından, bile isteye patlatıldı. Yani o patlayıcıları alıp, dışarıda bir yerde patlatılabilirdi. Ama tahribata yol açmak, kitleleri yıldırmak için onların açtığı hendeklerin içinde patlatıldı bunlar.

Dolayısıyla, hem siyasi mantıktan, hem askeri mantıktan yoksun bir savaştı PKK cephesinden bakıldığı zaman. Çünkü 2015 yılında; PKK'nin, böyle bir savaşı meşrulaştıracak ne bir stratejik hedefi, ne bir düşünsel paradigması yok idi. Sonuçta; Kuzeybatı Kürdistan'da, PKK yanlısı grupların azami sloganı, İmralı görüşmelerinde tartışıldığı haliyle, Avrupa Birliği yerel yönetim şartına bağlı olarak, yerel yönetimlerin güçlendirilmesiydi.

Şimdi bu, silahlı mücadeleyi meşrulaştıracak bir hedef değildir. Sonuçta böyle bir hedefiniz varsa, işte yaptıkları gibi seçimlere katılırsınız, miting yaparsınız, yürüyüş yaparsınız, bildiri dağıtırsınız. Avrupa Birliği nezdinde görüşmelerde bulunursunuz. Yani 2015 yılında, PKK'nin savaşması için ortada stratejik bir akıl, bir hazırlık yoktu. Savaşa ihtiyacı olan devletti. Şimdi buna sınır seferi dedim. Aslında; 2015'te, Türk Devleti bakımından, bu bir savunma seferiydi.

-Bir soru sorayım. PKK, genelkurmayın bir karar aldığını, yani bu şehirlere karşı savaş açacağını, bir yıl üç ay önce öğreniyor. Ve bir yıl üç ay önce öğrenmesine rağmen, 2015 Temmuz'unda bir özerklik ilan ediyor. Peki, bunu bildiği halde, size göre, demokratik özerklik ilan edilmesi ve şehirleri, bazı semtleri ele geçirmesi nasıl izah edilebilir?

-Şimdi herhangi bir şehri ele geçirmek gibi bir hesabı olmadı PKK'nin. Bu, İmralı süreçleri sırasında; PKK'nin, gerek kadroları, gerek üstlendikleri alanlar, gerek lojistikleri, gerek milisleri, devlet tarafından tek tek saptandı. Ve İmralı'da, bu sorunun çözüleceği var sayıldı. Böyle lanse edildi.

Birdenbire böyle bir saldırıyla karşılaştığı zaman, normalde yapılması gereken, sen nasıl: “HPG'ye ateşkes ilan ettiriyorsan, ilçelerdeki milislerine de geri çekilin.” dersin. Çünkü yani şimdi çok abartılı sayılar söyleniyor; işte, 40 bin insan öldürüldü, 10 bin insan öldürüldü. Bunlar çok abartılı rakamlardır. Yani bu rakamları biliyoruz, yani uçak havalandırıyorlar-gönderiyorlar bir yere, orayı bombalıyorlar. Diyorlar ki: “20 kişi öldürdük.” Aslında belki orada hiç kimse ölmemiş ya da bir iki kişi ölmüştür. Milli Savunma Bakanlığı'nın rakamları da PKK'nin rakamları da inandırıcı değildir.

Ama benim gözlemlediğim kadarıyla, 3000 civarında yetişkin-eğitimli genç öldürüldü bu şehir savaşlarında ve bu, çok büyük bir rakamdır. Çünkü bu herhangi bir yer bombalanarak, kitlesel olarak kırılmış ya da ne bileyim Güney Kürdistan'daki Enfal gibi bir şey değil bu yani. Bu; seçilmiş-eğitilmiş-hazırlanmış kadroların telef edilmesidir. Şimdi PKK; başlangıçta, buraları savunmanın, kendi itibarı için kendisi için iyi olabileceğini düşünmüş olabilir.

Ama savaş başladıktan sonra, savaşın kontrolü, tümüyle devletin eline geçti. Bu devletin eline geçmesinin birkaç görünümü var: Birincisi, devletin hareket içindeki elemanları. Yani mesela şöyle söyleyeyim; işte Bağlar'da, 3-4 gün sonra, oraya da girilecek denildi. Devlet hiçbir tedbir almadı. Minibüslerle, silah, teçhizat vs. Bağlar'a yıkıldı. Onlar girdikten sonra devlet saldırdı.

Yani; bir tür, danışıklı ya da kontrollü bir mücadeleye dönüştü bu. Aynı şey Derik'te oldu. İlkin geldiler. Bir hafta kadar kaldılar.
O zaman ben Derik'teydim. Ondan sonra yeniden işte falan gün gelecek denildi. O zaman tartışıldı da yani bu harekete yakın insanlarla da tartışıldı bunlar: “Yanlıştır bir kere geldiniz, ikincisinde aynı şeyi tekrar etmeyin.” diye. Geldiler birincisinde 7 gün kalabildiler, ikincisinde 3 gün; yani; sahada, tümüyle devlet kontrolünde bir çatışmaya dönüştü bu.

Şimdi bunun nedenleri, PKK'yi çözümlemekle ilgilidir. Yani çizgisel bir tarih anlayışından vazgeçmek lazım. Bu çok geniş bir konu. Yani burada, buna girebilir miyiz, giremez miyiz bilmiyorum ama şöyle söyleyeyim yani: “Genellikle PKK dışındaki gruplar, PKK'den ayrılan bir kesim de dâhil. İşte 46 yıl önce devlet tarafından kuruldu. 46 yıldır devlet ne diyorsa onu yapıyor gibi değerlendirmeleri yapılıyor. Bu çizgisel tekdüze tarih anlayışlarının çok yanlış olduğunu düşünüyorum.” Yani bu 50 yılda Kürdistan değişti, Türk Devleti değişti, dünya değişti, PKK değişti. Her somut olayı, kendi somutluğu içinde değerlendirmemiz lazım.

Şimdi mesela 2015'e gelinceye kadar, belki 2011'den başlatmak lazım. 2011 Temmuz'unda, işte Silvan'da birkaç asker öldürüldüğü için yine Türk Devleti: “Benim askerim ölmüş, öyleyse ateşkes yok. “dedi, saldırıya geçti. Öcalan, 2011 Temmuz'unda: “Devlet de PKK de beni taşeron olarak kullanmak istiyor, onun için buradan çekiliyorum.” dedi. Ve 2012'nin sonuna kadar; görünürde, Öcalan’dan herhangi bir haber alınamadı. İmralı'dan yani İmralı'da, devlet ne zaman isterse haberleşir. Ama hiç olmasa görünürde piyasada yoktu.

2011'in özelliği şu; Suriye Savaşı. 2011'in sonunda Tayyip Erdoğan: “Suriye'deki savaş, benim iç meselemdir.” dedi. Ve o dönem, Suriye Savaşı'ndaki denklem şöyleydi; ABD patronajında; Türkiye, Suudi, Katar bir blok oluşturdular. Suudi ve Katar finansmanını, Türkiye silahını, eğitimini üstlenmişti ve savaşa böyle girdi Türkiye. Şimdi orada, 2012'de, PKK'nın ilan ettiği bir alan hâkimiyeti var Şemzinan'da. Şimdi bir taraftan: “İşte, silahlı mücadele dönemi bitmiştir. Şiddet her tür kötülüğünün anasıdır. Biz Türkiye'de demokrasi istiyoruz.”deyip, 2012’deki alan hâkimiyeti ilanı önemli.

Bu neydi? Bana sorarsanız, İran'ın; Türkiye'nin: “Suriye'deki savaş, benim iç meselemdir” deyip, savaşa müdahil olmasına cevabıydı. Yani bu Kürdistan devriminin, ulusal kurtuluş hareketinin, olağan bir görünümü değildi. Ve burada, yüzlerce deneyimli gerilla katledildi. Çünkü alan hâkimiyetini siz de biliyorsunuzdur. Karşı tarafla aynı sahadasınız. Dakikada 10 tane karar almak durumundasınız ve bunu yeni gelen savaşçılarla sürdüremezsiniz.

2012'nin sonuna doğru, İran'ın bu hamlesine karşı, Tayyip Erdoğan dedi ki: “İmralı ile görüşüyoruz.” 2012 sonundan başlayan yeni bir İmralı süreci başladı. Bu açıklamadan sonra, alan hâkimiyeti ortadan kalktı.

O dönem, müthiş bir zindan direnişi vardı. Hem Türkiye hem Kürdistan kamuoyunda yankılanan ve artık yerellerde de grev çadırlarının kurulmaya başladığı bir dönemdi. Öcalan'ın sahaya sürülmesiyle, hem zindan direnişleri, hem de alan hâkimiyeti ortadan kalktı. Burada mesele neydi? İran, alan hâkimiyetiyle Türkiye'ye mesaj verdi. Türkiye, Öcalan üzerinden, İran'a cevap verip, İran'ın o hamlesini boşa çıkardı.

Şimdi o dönem kurulan denklem; yani 2013'teki İmralı süreçlerinde, esas hedef; Türkiye, Suudi, Katar, PKK, Güney Kürdistan Yönetimi, ABD patronajında, Suriye'de savaşı tırmandıracaklardı. O zaman hedef: “Esad'ın düşürülmesi.” idi.

Burada Güney Kürdistan Yönetimi'nin, özellikle PDK'nin de yer alması, önemli bir yanlışlıktır. Onun da altını çizip geçiyorum. 2012 sonunda; Öcalan, piyasaya sürüldüğü zaman, Karayılan’ın açıklaması var diyor ki: “Gerillanın hazırlığı üst aşamadadır, bölgede bizler için yeni imkânlar oluşmuştur. Bu sefer önderliğin isteğini kadrolarımıza kabul ettirmekte zorlanırız.” Her zamanki gibi bu tepki, bir hafta geçerli oluyor. Bir hafta sonra bunu kabul ediyorlar. O kabulün ana teması budur. Yani Güney Kürdistan yönetimi, PKK, Suriye, Katar, Suudi birlikte Esad rejimini devirecekler.

Şimdi, çözüm sürecinin sonlandırılması, 2013'teki Mısır darbesiyle başladı. PKK, görünürde Öcalan'ın talimatlarına uyduğu halde; bu savaşta, İran-Suriye denkleminden çıkmadı.

Yani Türkiye ile beraber Suriye'ye saldırmadı. 2013'te, Sisi darbesi, bu bloku ortadan kaldırdı. Suudi, Amerika, İsrail ile beraber Sisi'yi destekledi. Erdoğan Mursi’yi desteklemeye devam etti.

Onun için bu, Türkiye'de bir siyasi krize dönüştü. Şimdi, Eşme ruhunu hatırlarsınız. Eşme ruhundan kast edilen; PKK'nin, Türk ordusuna yardım yataklık yapmasıdır. Yani orada Süleyman Paşa türbesi var.
Aslında türbe değil bir askeri yerleşkedir. Askeri yerleşke olduğu için de orada kendilerine lazım olanları aldıktan sonra, orayı havaya uçurdular. Türbe ise türbeyi niye havaya uçuruyorsun? Buna mesela Cemil Bayık: “Orada ne olup bittiğini bilmiyoruz. Kimse bize sormadı. Oradaki arkadaşlar yaptılar.” dedi. Öyle anlaşılıyor ki o operasyonu, Öcalan, Sırrı Süreyya Önder üzerinden yaptı o Eşme uzlaşmasını. Şimdi biz, bizim temel sorunumuz: “Hesap soramıyoruz.”

Şunu söylemeye çalışıyorum: “Eğer biz, 2012'de alan hâkimiyetinin hesabını sorsaydık; yüzlerce gerillayı niye boşuna katlettirdiniz? Hedefiniz neydi, sahaya sürdürdünüz?” Öcalan: “Çekilin.” dedi, siz çekildiniz. Bunun hesabını sorsaydık, 2015 Şehir Savaşları olmazdı.

Şimdi bu denklem bozulduktan sonra, Türkiye’nin, bir de cemaatle kapışmaları var o arada. 2014'ün sonuna geldiğimiz zaman; Erdoğan, klasik devletle uzlaşmadan, iktidarını sürdüremeyeceğini anladı.

Devletin baskısıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzyıllık kodlarına göre bir savaş başlattılar. Bir iki şey daha ekleyip bitireyim sonra sizin sorularınızı alayım. Birincisi, bu hendek savaşları tartışılırken, direk ya da dolaylı olarak; genel olarak savaşa, özel olarak şehir savaşına, bir karşı çıkış var. Kuzeybatı Kürdistan'da, bu konuda zaten siyaset sınıfımız, devrimci yaklaşımdan koptuğu için ısrarla pasifizim propagandası yapıyor:

“Silahlı mücadele kötüdür, savaşın dönemi geçmiştir ya da PKK yanlıları; işte, ulus devlet dönemi geçmiştir.” diye söylüyorlar. Bunun çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Tarihte olduğu gibi günümüzde de haklı savaşlar vardır, haksız savaşlar vardır. Bizim karşı olduğumuz savaş; dört işgalci devletin, Kürt halkının ulus-ülke hakikatini ortadan kaldırmaya çalıştıkları, işgalci jenosidal savaştır.

Bu, haksız, işgalci, jenosidal bir savaştır. Açık-somut olarak bu savaşa karşı çıkamayanlar, genel olarak savaşa karşı çıkıyorlar. Bu Kürt halkını, ulusal kurtuluş mücadelesini fikri olarak silahsızlandırmak anlamına geliyor. İkincisi, şehir savaşlarına genel olarak karşı çıkılıyor.

-Siz bu konuyu bitirin, anlaşılan bizim sahip olduğumuz bilgilere, siz olaylara yakın olduğunuz için biz uzaktan çok şey görmüşüz, çok şey biliyoruz. Onları anlatalım. Eğer bir itirazınız varsa onları dinleriz.     

-Dolayısıyla; yani şehir savaşlarına karşı çıkmak, şehir savaşlarını yanlış bulmak, Kürt siyasetçilerinin işi olmamalıdır. Günümüz Kürdistan'ı artık şehirli bir toplumdur. Kırlardan şehirleri zapt etme askeri stratejisi artık geçersizdir.

50 yıl önce Kürdistanlıların %75'i köylerde yaşıyordu. Böyle bir toplumda, kırlardan şehirlere bir mücadele stratejisi belirlemek anlaşılırdır. Günümüzde Kürdistanlıların, %75'i şehirlerde yaşamaktadırlar. Dolayısıyla; yani, ulusal kurtuluş mücadelesini fikri olarak silahsızlandıran bu tip karşı çıkışlara da itiraz ediyorum.

Son olarak şunu söylüyorum: “Devlet tarafından manipüle edildiği halde, hiçbir somut stratejik hedefi olmadığı halde, on binlerce Kürdistanlının aylarca sürdürdüğü destansı bir mücadele var. Bunu, PKK'ya dönük bütün eleştirilerimizin yanında, bu mücadeleyi de görmek lazım. Çünkü o kuşak, yani o sınır kuşağı, 100 yıldır ulusal harekete katılmış, çok büyük bedeller ödemiş bir kuşaktır, bir koridordur. Ora halkı, bütün bu olumsuzluklara rağmen, aylarca süren destansı birde mücadele verdiler. Bunun da hakkını teslim etmek lazım. Eğer yarın için Kürdistan'ın bağımsızlığını, bir ulusal demokratik devrimde görüyorsak, bu yenilgilerden doğru sonuçlar çıkarıp, doğru dersler edinmek lazım.” diye düşünüyorum.

Ben İmralı süreçlerini böyle (sizin gibi) değerlendirmiyorum. Yani İmralı'da herhangi bir çözüm süreci olduğunu asla düşünmedim ve bu süreç başladığı zaman da işte barış süreci, çözüm süreci, kardeşlik süreci dedikleri zaman TEVKURD’de, bütün yani PKK dışı grupların ortak toplantısında ben: “Kürtlerin buna muhatap olmamaları gerektiğini söyledim.” Yani benim İmralı süreçlerinden bir beklentim yok.

Yani 2015 Ekim'inde ateşkes ilan ettiler. Böyle değildir diyorsun da 2015 Ekim'inde ateşkes ilan ettiler: “Kasım seçimlerinin sulh içinde yapılması için ateşkes ilan ediyoruz.” dediler. Cizre'de 10.000 asker, 6 ay Cizre'yi kuşatma altına aldı. HPG'den buna dönük bir tek askeri operasyon yapılmadı. Cizre'deki Mehmet Tunç ve arkadaşları ölmeden bir gün önce, telefonla televizyona bağlanıp dediler ki: “Gelecekseniz bugün gelin, bugün gelmezseniz yarın bizim cenazelerimize gelmeyin.”

Yani: “Böyle değil.” diyorsun da sahada bu böyleydi. Peki, bana mesela şunu söyle: “2015'te HPG, Türk ordusuna karşı Kuzeybatı Kürdistan'da ne tür bir operasyon yaptı?”

Kırsal alanlarda da bir HPG hareketliği yoktu. Biz sahadaydık. Neler olup bittiğini iyi biliyoruz. HPG, 2016 da saldırıya başladı.

Yani şehir savaşlarıyla toplum iyice ezildikten sonra, 2016’da karakolların önünde çeşitli sabotaj eylemleri yaptılar. Bunları 2015 şehir savaşları sırasında yapmadılar. Benim söylediğim bu yoksa: “PKK buna karışmadı.” demiyorum. Tam tersine: “PKK, bu savaşı, devletin istediği zaman ve mekânda karşılayarak, devletin bu seferinin başarıya ulaşmasına hizmet etti.” diyorum.

“PKK, buna karışmadı.” diye bir cümle kurmadım. 2014'te; Milli Güvenlik Kurulunun savaş kararı aldığını, şimdi değil, daha 2015 yılında söyledim. Onun için: “Bu savaş, Türk Devleti'nin Kürdistan'a dönük bir sınır saldırısıdır, bir sınır operasyonudur.” diye tarif ettim. Siz bunu 2011'lerden alıyorsunuz.

Sizden ayrıştığım nokta şudur: “2013'e kadar, AKP; Cemaat, Amerika Birleşik Devletleri ve Batı'nın patronajında iktidar oldular. Yani 2002'de AKP'yi iktidara getiren de ABD ve Batı'dır. Ve bu süreç, 2013'e kadar sürdü. O dönem yapılan Ayışığı, Balyoz, Ergenekon operasyonları, ABD patronajında, ordu içindeki Avrasyacı kanadın tasfiyesi operasyonlarıydı.”

2013'ten sonra -Mısır'daki darbeden sonra- Suudi ve Amerika, Sisi'yi destekleyip, Türkiye, Mursi’nin arkasında durduktan sonra, bu ilişkileri kesintiye uğradı. O arada -yine aynı yıl- cemaatin operasyonları başladı. Bundan sonra artık; AKP, klasik devletle uzlaşarak, yeni bir iktidar bloku oluşturdu. Yani bu, çizgisel tarih anlayışının dışına çıkalım dediğim buydu.

Tekdüze, 2002'den 2022'ye kadar, bir Türk devleti yok. Devlet içi çatışmalar var. Zaman zaman öne çıkan, zaman zaman gerileyen güçler var. İmralı'da, yani mesela, 1999'la 2008'in Öcalan’ı ile 2008-2015'in Öcalan’ı aynı Öcalan değildir. Çünkü İmralı'ya egemen olanlar değişmiştir. İmralı'da, genelkurmay egemen olduğu zaman, 2002'den 2008'e kadar, AKP'nin yeşil faşizm olduğu, bunun iktidar olmaması gerektiğini söyledi. İmralı'ya egemen olan devlet tarafından bu söyletildi.

Hem değişmiştir, hem değişmemiştir. Şimdi retorik değişiyor. Efendi değişince onun söyledikleri de değişiyor. Yani 2002-2008 arasında AKP faşistti, CHP demokrattı. 2008-2015 arasında bu sefer CHP faşist oldu. Siyasi analiz, gerçekler üzerinden yapılır. Ön teoriler üzerinden siyasi analizler yapılmaz. Elbette ki o siyasi analize zemin teşkil eden bir teorik duruşu vardır herkesin.

Ama özel-somut bir olayı tartışıyorsak, onu o özgünlüğünde tartışmamız lazım. Yani bu çözüm süreci denilen süreçler, Oslo'da başladı. AKP, İmralı’ya egemen olduktan sonra, onları İmralı’ya taşıdı. Şimdi buradaki değişiklikleri görmemiz lazım.

2013 önemli bir kırılma oldu; Türk devletinin duruşu bakımından önemli bir kırılma oldu. 2014 Kobani ve sonra 2015 şehir savaşları, yeni bir safhadır. 2015'te Türk devleti, Kürdistan'ı kendi sınırlarının dışında tutmak için Sınır Seferberliği yaptı:

Sınırı boydan boya betonlarla kuşattı. Fakat Kürt siyaset sınıfı, 2014'teki fırsatları değerlendirmediği için 2016-17-19'da bu sefer Türk Devleti, kendi sınırlarının dışında saldırıya geçti. Yani 2015'te sınırlarını korumaya çalışırken, baktı ki Kürt hareketinde buna karşı ciddi bir reaksiyon yok. Önce El-Bab’a, Cerablus'a girdi, sonra Afrin'e girdi, sonra Serêkanîyê, Girêspi'ye girdi.

Şimdi bu değişiklikler içinde olayları anlamamız lazım. Yoksa işte zaten: “Devlet kontrol ediyor, böyledir.” deyip işin içinden çıkamayız. Şeyi de doğru bulmuyorum yani: “Siz içerideydiniz, iyi görmüyorsunuz, biz dışarıdan daha iyi görüyoruz.” böyle bir yaklaşım doğru değil, yani belki şöyle söylemek mümkün: “Biz, evet, ulusal hareketin içindeyiz ve içinden bakıyoruz.” dolayısıyla biz, orada öldürülen binlerce Kürdistanlı gencin mücadelesini de anlıyoruz. Ve buradan bakıp değerlendiriyoruz. Siz dışarıdan.

Yani Kürt siyaseti, artık şikâyet etmekten vazgeçmelidir. Devlet devletliğini yapıyor. Öcalan yakalandığından bu yana devlete çalışıyor. O da kendi vazifesini yerine getiriyor. Sabah akşam bunları tekrarlamakla, bir sorunu çözemeyiz:

Biz ne yapacağız? Biz ne yapıyoruz?” Yani, 2015'te öldürülen binlerce gencin ölümünden, sadece PKK değil hepimiz sorumluyuz. Yani sahada olup: “Siyaset yapıyorum.” diyen herkes sorumlu. Çünkü o savaşa hiçbir tür müdahil olunamadı. Yani en fazla söylenen: “Savaşa hayır! ”dır. Yok, savaş var zaten; yani, işgal bir savaştır zaten. Biz o gençleri koruyamadık!


Hepimiz; bu gençlerin ölümünden herkes, kendi iddiası ve ölçeği ölçüsünde sorumludur. 2014'te Daiş, arkasındaki istihbarat örgütleri vesaire var, onları biliyoruz. Fakat devlet aklıyla davrandı Daiş. Suni İslam coğrafyasında işte: “Şam-Irak İslam Devleti’ni kuracağım.” dedi.

Ve Irak'la Suriye sınırının, Suni Arapları bölen sınırı, ortadan kaldırdı. Rakka'dan Ramadi'ye kadar, bir suni coğrafyaya hükmetmeye çalıştı. Aynı dönemde, Suriye ve Irak'ın Kürdistan'ı bölen sınırlarını, bizim siyaset sınıfımız korudu. Oysa esas bu sınırları ortadan kaldırması gereken, bu sınırlara karşı olması gereken, Kürdistan'ı siyasettir.

PKK, hiçbir tür; Güneylilerin, Güneybatı Kürdistan'da, fonksiyonel olmasına razı olmadı. Sınır kapattı. ABD'nin baskısıyla, Güney Kürdistan ordusu, Kuzey Kürdistan'dan geçerek Kobani'ye girdi. Oysa o sınırı kaldırsalar; oradan, doğrudan doğruya oraya gidebilirlerdi.


Bu, Türkiye'nin; Cerablus'u, Afrin'i işgal etmesini önleyen bir hareket olurdu, olmadı. Şimdi bizim daha çok kendimizi de eleştirmemiz lazım. Yani biz niye bunları yapamıyoruz? Devlet, ne tür bir proje üretirse, o proje gerçekleşiyor. Neden? Çünkü biz buna karşı bir şey yapamıyoruz. Bunu boşa çıkaracak bir aktivitede bulunamıyoruz. Kürt siyaset sınıfı, alt-iktidar tutkusunu, parti iktidarını, ulusal iktidarın önüne çekerek, siyaset yapıyor.

Türk devleti, Bizim siyaset sınıfımızdan daha Kürdistani düşünüyor. Türk Devleti için mesele sadece Kuzeybatı Kürdistan değil. Türk Devleti, Doğu Kürdistan'ı gözlüyor, Güney Kürdistan'ı gözlüyor, Güneybatı Kürdistan'ı gözlüyor.

Oradaki her gelişmenin, Kuzeybatı Kürdistan'ı yönetmesini engellediğini biliyor. Bizim siyaset sınıfımız, hem dar-parçacıdır, hem dar-particidir. Ulusal mücadelenin tek parça içinde başarıya ulaşabileceğini düşünür. O tek parçada da ulusal iktidar yerine, parti iktidarını öne çıkarır.

Bugün, Güney’de yaşadığımız sorunların temel nedeni bu değil midir? Yani bir taraftan Türkiye, İran, PKK'yı da kullanarak, Güney Kürdistan'daki federe statüyü ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bizim elimiz böğrümüzde, acaba YNK ile PDK savaşacak mı? YNK'nin kendi içinde bir savaş çıkacak mı? Biz bunları izliyoruz, bunları tartışıyoruz.

Yani, Güney Kürdistan'ın, sadece %40'ında egemendir PDK ve YNK. Bu %40'ı da iki ayrı parti devleti olarak kurulmuştur. Bunun %45'i zaten 2017’den bu yana Haşdi Şabi ve Irak Devleti'nin kontrolündedir. Önemli bir kesimi Türkiye'nin işgali altındadır. Bir kesimi PKK'nin işgali altındadır. Bir kesimi İran'ın işgali altındadır. Kalan %40'lık bölümünde de iki ayrı devletle iş tutmaya çalışıyoruz.


Şimdi bizim esas bunları tartışmamız lazım. 2015 savaşında doğrusu o zaman da yazdım. Yani, burada: “Buna müdahil olamamanın acısını yaşamak lazım. Binlerce gencimiz gözlerimizin önünde katledildiler.”

Devlet kontrolünde bir örgütün çağrısı üzerine yapıldı bunlar. Türk Devleti'nin sınır savaşına uygun bir zemin oluşturdular ve bu uygun zeminden sonra, Türk Devleti artık bugün; Suriye'de, Irak'ta, Libya'da, işte her bir yerde savaşır hale geldi. Bizim aslında bunları analiz etmemiz lazım. Umarım seyircilerin sabrını zorlamamışız, ikide bir (internetten)düşüp gelmekle.

Program için teşekkür ediyorum. Seyircilere de sabırlarından ötürü teşekkür ediyorum. İyi akşamlar diliyorum.

Xani tv 07.09.2024

Posted in: Tirki

Comments

There are currently no comments, be the first to post one!

Post Comment

Name (required)

Email (required)

Website

YA DEVRİM, SAVAŞI ÖNLER YA DA SAVAŞ, DEVRİME YOL AÇAR.
Fuat Önen
YA DEVRİM, SAVAŞI ÖNLER YA DA SAVAŞ, DEVRİME YOL AÇAR.
Bölgede ve belki de dünyada, devrimci dinamiklerin en fazla faal olduğu ülke Kürdistan'dır. Maalesef; egemen siyaset tarzı, egemen siyaset sınıfımız, bu gerçekliğin uzağındadır. Ama doğrular inatçıdır ve biz de bu doğruları inatla savunmaya, bütü...

Modernite
Fuat Önen
Modernite
Buradan bir devrim çıkmaz. Önce onu söyleyelim. Bu bir karşı-devrimdir! Kime karşı, karşı devrim? Osmanlı İmparatorluğu'nun bakiyesinde kalan ezilen uluslara karşı bir karşı-devrimdir. Türkiye'deki Sosyalist - Komünist Harekete karşı, bir kar...

TÜRK DEVLETİ'NIN KÜRDISTAN'A DÖNÜK SINIR SEFERİ
Fuat Önen
TÜRK DEVLETİ'NIN KÜRDISTAN'A DÖNÜK SINIR SEFERİ
Kürdistan'daki savaş, esas savaş dinamiği, işgalci-sömürgeci devletlerdir. Bu çok uzun süren, bir işgal olduğu için zaman zaman bu geriler, zaman zaman tırmandırılır. Ama savaş durumu, işgal sürdüğü müddetçe devam eder. 2015, özellikle Temmuz'...

DÜNYA NİZAMININ DAĞILMASININ KÜRDISTANA ETKİLERİ
Fuat Önen
DÜNYA NİZAMININ DAĞILMASININ KÜRDISTANA ETKİLERİ
Bundan sonraki dönem için ben: “Bağımsız Birleşik Kürdistan'ı hedefleyen devrimci partilerin, örgütlerin daha fazla güçleneceğini, Kürdistan’ın bütün parçalarında, özellikle; Kuzeybatı Kürdistan’da da bağımsızlıkçı düşüncenin da...

KÜRDİSTAN TARİHİNDE, 1925 HAREKETİ
Fuad Onen
KÜRDİSTAN TARİHİNDE, 1925 HAREKETİ
1925 ayaklanması dini bir hareket miydi, milli bir hareket miydi? Bunu (bu tartışmaları) yapanlar, esas itibariyle kolonyalistlerdir. Bu hareket milli bir harekettir. Dini motifleri yaygın olarak kullanılmıştır. Hareketin öncüsü, Nakşibendi şeyhidir....

KÜRDİSTAN DEVRİMİ, SÜREKLİ DEVRİM OLMAK ZORUNDADIR
Fuat Önen
KÜRDİSTAN DEVRİMİ, SÜREKLİ DEVRİM OLMAK ZORUNDADIR
Bir parçada başarı kazanmak Kürdistan meselesini çözmez. O başarının kalıcı olması için bir sürekli devrim anlayışına sahip olmamız lazım. Yani Güney Kürdistan'da, bir federal yapı olunca, Güney Kürdistan kurtulmuş olmuyor. Kürdistan meselesi, bi...

KÜRDİSTAN'DA DEVRİMCİ SİYASET
Fuat Önen
KÜRDİSTAN'DA DEVRİMCİ SİYASET
Lenin'in bir sözü var: “Zincirde öyle bir halka var ki o halkayı tuttuğun zaman, bütün zinciri kontrol edersin.” Kuzeybatı Kürdistan için söylersem: “Bu halka, devrimciler örgütünün oluşturulmasıdır.” Bu oluşturulmadığı...

AYRILIKÇI YAZILARIN İKİNCİ CİLDİ ÜZERİNE
Metin Sandalci
AYRILIKÇI YAZILARIN İKİNCİ CİLDİ ÜZERİNE
Bu denli kesin tanımlamalar üzerinden oluşmuş siyasal hedef ve perspektiflerin teorik-pratik etkisi, ikili bir görevle karşı karşıyadır. Bir taraftan yenilgi ve yılgınlıklardan oluşmuş egemen siyaset tarzının etkilerini yıkmak, diğer taraftan devrimc...

Ayrılıkçı Yazılar-2 Kitabı Üzerine Bir Değerlendirme
Nefel Gün
Ayrılıkçı Yazılar-2 Kitabı Üzerine Bir Değerlendirme
Bu kitapta “Bağımsız Kürdistan hayaleti[1]”nden korkanların, bu korktuklarını başlarına getirmek için oluşturulması gereken, devrimciler örgütünün benimsemek zorunda olduğu, teorik ve pratik hat çizilmektedir. Zaten kitabın alt başlığının...

Netanyahu, HAMAS’ı Yok Etmek, Gazze’yi, İnsansızlaştırmak İstiyor.
Fuat Önen
Netanyahu, HAMAS’ı Yok Etmek, Gazze’yi, İnsansızlaştırmak İstiyor.
Bağımsız Birleşik Kürdistan’da, Kürdistan coğrafyası, bütün Ermenilere açık olmalıdır. Ve bunlar, belli bir yerde, çoğunluk oluşturup özerklik talebinde bulunurlarsa, haklarıdır. Kürdistan devleti, buna karşı çıkmaz. Çünkü biz bu toprakların ka...

Page 1 of 26First   Previous   [1]  2  3  4  5  6  7  8  9  10  Next   Last   
123movies