Son yıllarda Kürdistanlı siyaset kadrolarına, aydınlarına verilen bir ödev de “Türk toplumunun hassasiyetlerini” göz önüne almak, gözetmek, incitmemek,siyasal mücadelesini buna göre yürütmek oldu(seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz S.S.Önder’in “emanet oylar” talimatı bunlardan biridir). Üstelik bu hassasiyetin ne olduğu söylenmeden. TV programlarında sık sık bu hassasiyete atıf yapan Kürd siyasetçisi ve aydınlarını dinledik. Dışarıdan bakan birisi Kürdlerin hassasiyetini yitirmiş ve Türklerin hasasiyetini kendisine dert etmiş bir toplum olduğunu düşünür. Şimdi bu hassasiyetin mobilize ettiği kitleler sokaklara döküldüler. Siyasetçileri ve aydınları tarafından göz bebekleri gibi korunan bu hassasiyet harekete geçince, Kürdleri darp eden, öldüren, jenosidal yüzü açığa çıktı.
Yıllardır bu hassasiyetten söz edilince şu anektodu anlatırım: Berbere gidiyorsunuz, konuşkan arkadaşlardır. Dünya,ülke meselelerine de duyarlıdırlar. İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulüm konu olur. Kendinizi berber ile aynı safta görmeniz yadırgatıcı olmaz. Filistinlilerin bağımsız devlet kurma hakkında da anlaşırsınız. Aynı duygudaşlığı Bask, Katalanya, İrlanda, İskoçya vb.meselelerde de görürsünüz. Bundan aldığınız cesaret ile, Kürdistanlı da olmanız nedeni ile, Kürdistan demekte bir sakınca görmezsiniz. Daha cümleniz bitmeden berberin bir gırtlağınıza bir de elindeki usturaya baktığını farkedersiniz.
Türk toplumunun Kürd, Kürdistan hassasiyeti esas olarak budur. Derin bir hassasiyettir. Devlet tarafından oluşturulmuştur. Irkçıdır, işgalcidir, jenosidaldır. Devletleşen allakton bir topluluğun, otoktonlara karşı oluşturduğu bir tür savunma mekanizmasıdır ama son derece saldırgandır. Bunu gözeterek Kürdistan meselesi şurada dursun Kürd meselesini bile çözemezsiniz. Çünkü bu hassasiyet varlığını otokton toplumların yok edilmesi üzerine temellendiren bir devlet tarafından üretilmiştir. Bunun doğurduğu sorunların çözülmesi için bu hassasiyetin gözetilmesi değil giderilmesi gerekir. Bu hasasiyeti giderecek olan da Kürdistanlı siyasal çevreler değil Türkiyeli siyasi yapılardır en başta da Türkiye Devletidir. Ancak devlet ve egemen Türk siyaseti bu hassasiyeti gidermeyi değil, kullanmayı seçmiştir. Bu da Türk devletinin önünde Kürd, Kürdistan meselesinin adil birçözüm niyeti ve programı olmadığının göstergelerinden biridir.
2oooli yılların başında “vatansever hareket”adı ile legalize olan paramiliter bir örgütten söz edilirdi (bayrak, cumhuriyet mitinglerini örgütleyenler arasında idi). Bu örgüt Mersin’i pilot bölge ilan etmişti. Mersin’de Kürd feodalitesi iktidar oldu türünden propagandalarla hassasiyeti güncelliyorlardı. O zaman anladığımız kadarı ileMersin, İzmir, Bursa üzerinden İstanbul’a gelen bir güzergah ile Türkiye’nin kıyılarını korumaya alıyorlardı. Aslında askeri darbeye kitle temeli sağlamaya çalışıyorlardı. Bu güzergahın CHP’nin en çok oy aldığı bir şeride denk gelmesi tesadüfi değildir. CHP o dönemde bu hassasiyetin sözcüsü idi. Bugün o hassasiyet egemen Türk siyasetini birleştirmiş görünüyor. AKP ile MHP bu hassasiyetin sözcüsü olmak için yarışırken, hasasiyetin eski ve daimi sözcüsü CHP kısmi itirazlar(sosyal-demokrat bir partidir ya!) dillendirse de, yarışın içindedir. Aralarındaki tartışma silahı göstermek yeter ile göstermek yetmez kademeli bir şekilde kullanmak da gerekir tartışmasıdır.
Kürdistanlı siyasi çevrelerin Türkiyedeki Kürdler ve Kürd meselesi hakkında açık bir programları ve bu hassasiyeti karşılayacak bir yol-eylem haritaları gözükmemektedir. Hümaniter çığlıklar, mağduriyet edebiyatı ile “bu saldırıyı da savuşturalım” zamanında değiliz. Her seferinde bu saldırı furyasının geçmesini beklemek ve bunun için sessizliğe gömülmek çıkar yol değildir. Böylesi bir çatışmanın “bizlerden” daha çok “onlara” zarar vereceğini göstermek en makul savunma tarzıdır. Bu hassasiyeti oluşturup iktidarlarına kitle temeli yapmanın aracı olarak kullanan muktedirleri bu oyunu oynamaktan vazgeçirecek olan da budur. Anadolu ve Trakya Kürdlerinin yol-eylem haritasına ortak savunma komiteleri oluşturmakla başlanabileceğini düşünüyorum.