Kürdistan isminin kullanması, bunun gündemleştirilmesi, bunun hayatın bir yani tabii ki dediğin gibi olağandır, bunda şey yapacak ne var ama hayat öyle değil, hayatın gerçeği öyle değil, yani insanlar kullanmaya korkuyor, Kürdistanlıyız demeye çekiniyor. Mesela ben bu bakımdan, şeyi önemli görüyorum, yani dediğin gibi dört-beş tane isminde Kürdistan olan parti var ama Yaşar arkadaşın dediği gibi de temsil ile temsil edilen arasındaki çelişki yani şey yetersizlik, onu gündemleştirmiyor aslında. Sen bunu önemli görüyor musun, Kürdistan ismine sahip çıkmayı?
-Yani Yaşar bir yerden başladı, bir yerden bitirdi. Hangisini tartışacağız bilmiyorum doğrusu. Yani araya çözüm süreci girdi, öteki beriki girdi. Oldukça abartılı değerlendirdiğini düşünüyorum. Yani sanki Kuzey Kürdistan'da ilk defa birisi, “Kürdistan var.” demiş gibi bir değerlendirmeye tabi tuttu, dediğim gibi işte, son otuz kırk yılda “Bağımsız Kürdistan” şiarıyla hayatını kaybeden on binlerce insanımız var. Legal partilerimiz var. Bu ilk defa da tartışılmıyor, mecliste de ilk defa tartışılmıyor. Mecliste Osman Baydemir’e meclis başkanı sordu; “Kürdistan neresidir?” diye, Osman Baydemir de yüreğini gösterip, Kürdistan burasıdır, dedi. Ondan bir ay sonra Kürdistanî konferans toplandı. Orada önerdim, dedim ki Kürdistan haritası alalım, altına da Osman Baydemir'e sorduğunuz, “Kürdistan neresidir?” sorusunun cevabı budur. 150-200 kişi vardı, bütün parti temsilcileri de vardı. Bunu meclis başkanına gönderelim, diye önerdim. Öneri kabul edilmedi, göndermedik.
PAK basın açıklaması yapmadan bir gün önce, Beşli'nin toplantısı vardı, o toplantıda da öneride bulundum, dedim ki PAK tek başına cevap vermesin, Beşimiz birden cevap verelim. Yine milli sınırlarımız gösteren bir haritayla, Kürdistan'ın burası olduğunu, söyleyelim. Soruya biz cevap verelim, diye söyledim. Arkadaşlar uygun görmediler, basın açıklaması yapıldı. Yalnız da kalmadılar, diğer gruptan arkadaşlar da basın açıklamasını desteklediler. Dolayısıyla bu yeni bir şey değil. Bunu fırsata dönüştürmek, bu tartışmayı sürdürmek anlamlıdır. Biz bu tartışmayı zaten sürdürüyoruz. Yani, bu tartışma, yeni başlayan bir tartışma değil.
Dediğim gibi otuz yıllık bir proje var, bu saldırının arkasında otuz yıllık bir proje var. Kürdistan meselesini, Kuzey-batı Kürdistan meselesini, Kürt meselesine dönüştürme çabasıdır. Önümüzdeki yıllarda da bu mücadele sürecektir. Yapılması gereken, özellikle Kürdistanî partilerin, Kürdistanî çevrelerin, milli sınır çizmek ve bu milli sınırı, Türk tarafına kabul ettirmeye çalışmaktır, yapılması gereken budur. Maalesef bundan kaçınılıyor, bir milli sınır talebimiz yok. Yapılan bütün önermeler, Türkiye Devleti'nin idari yapısına dönük önermelerdir. Türkiye devletini esas alan önermeleridir. Bizim bundan vazgeçip, kendi ülkemizi esas almamız, siyaseti de ülke gerçekliğimiz üzerinden sürdürmemiz lazım. Bu damar son yıllarda zayıflamıştır ama alttan alta dipten gelen bir dalga olduğunu düşünüyorum, gözlemliyorum. Bu alttan alta gelişen dalganın, sahaya yansıması, örgütlenmesi, gündem almasıyla ilgili bir meseledir. Bu olmadığı müddetçe; yani, Türk Meclisi içi tartışmalar ekseninde sürdürmenin bize kazandıracağı çok fazla bir şey yok.
Çözüm sürecinden söz etti kek Yaşar, işte CHP Türk Meclisi'ni adres gösterdi. Kürt siyasetinin önce bunu reddetmesi lazım. Yani eğer, Kürdistan'dan söz edeceksek, Kürdistan’ın varlığı konusunda söylediklerimize inanıyorsak, bunun çözüm yeri Türkiye Meclisi değildir. Çözüm yeri; Kürdistan'da kurulacak bir meclistir. Müzakere gerekiyorsa, iki meclis arasında müzakere yapılır ama bütün siyasi aktörlerimiz, Ankara meclisinin bu işi çözebileceğini, Ankara meclisinde bulunarak da bu işin çözümüne katkıda bulunabileceğini düşünüyorlar. Yani mesele sadece Kürdistan demek değil. Siyaseti toprak üzerinden sürdürmek, toprak bilinciyle…
-Abi partiler şeyi, programlarını mesela, parti programlarını, Türkiye için yazmıyorlar. Yani bu adında Kürdistan olan partiler de Türkiye projeksiyonlu şeyler çözümlemeler yok benim bildiğim kadarıyla. Yani Türkiye'deki ekonomiyi şöyle yaparız, demokratik hayatı şöyle inşa ederiz. Kürtlerle ilgili önermeleri var. Kürdistan’dan bakıyorlar. Öyle değil mi?
Hayır, öyle değil. Bütün siyasi partilerin, Türkiye'deki demokratik problemler ile ilgili, Türkiye'deki idari rejim ile ilgili talepleri ve programları var ve hiçbir partinin, benim bildiğim hiçbir partinin; pratik gündeminde, Kürdistan'da bir ulusal parlamento oluşturmak, yoktur. Türkiye parlamentosuna milletvekili olarak katılmak, bütün partilerin ortak kabulüdür. Şimdi bunları yaptığımız zaman, Kürdistan demeniz, bu meseleyi çözmez. Yani şeyin de belirttiği gibi, Yaşar’ın da belirttiği gibi, Tayyip Erdoğan'da Kürdistan, diyordu bir zamanlar, mesele Kürdistan demek değil, mesele Kürdistan'ın, Kürdistan'daki Türk işgalinin sona erdirilmesidir. Yoksa yani arada bir çıkar söylerler, yarın öbür gün bir bakarsın, bir CHP'li ya da bir İYİ Partili ya da bir AKP’li de işte Kürdistan’dır, tarihi olarak bir coğrafya ismidir, bir tarihi isimdir, diyebilirler. Mesele o değil. Yani mesele, biz bir milletsek, bir de ülkemiz var ise ve bu biz bu milletin siyasal mücadelesini sürdürmeye iddiasında isek, bizim odaklanacağımız yer Kürdistan’dır. Türkiye'deki…
-Yani ben de diyorum ki abi, isimlerinde Kürdistan var, Kürdistan'dan bakarak da politika yapıyorlar, yani Kürdistan…
-Sen o partilerin ismindeki Kürdistan üzerinden bana karşı muhalefet yapıyorsun. Bunun bir isim meselesi olmadığını söylüyorum.
-Yani benim bildiğim PAK’ın kendi parlamento hedefi var, programında.
-E buyurun, sen anlat, ben dinleyeyim seni.
-Hayır, şunu söylemek istiyorum abi, anlaşılabilir olması için şimdi mesela senin anılarında şöyle bir şey var abi, diyorsun ki bir yerde, yani şeyde 12 Eylül'den önce, mesela Manisa'ya gidiyordum, işçiler grev yapsınlar diye şey yapıyordum, çalışma yapıyordum, ajitasyon çekiyordum. Diyelim ki İzmir'de, farklı gruplarla, şey yapıyordum, ajitasyon yapıyordum. Sonra bunun, yani bir tür Türkiyelilik olduğunu ve bundan vazgeçmek gerektiğini söylüyorsun. Şimdi aslında Kürt hareketleri toplu olarak, Kürdistan’dan bakıyorlar yani. Böyle bir perspektifleri böyle bir şeyleri yok. Onu söylemek istiyorum. Öyle değil mi?
-Bir kere sordun, öyle değil, dedim. Bir daha sorsan gene öyle değil diyeceğim. Benim bildiğim, isminde Kürdistan olan ilk parti, Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’dir. Başkanı, Mehmet Emin Kardaş’tır. Çınar Belediyesi'ni rüşvet alarak, HDP ile ittifak içindedir. Sonraki Kürdistan Komünist Partisi’dir, aynı yerdedir. Yani bir partinin isminde Kürdistan olması ile Kürdistan'ı temel alıp, siyaset yürütmesi aynı şeyler değildir. Anlıyorum. Sen, biz PAK bundan farklıyız. bunu demeye çalışıyorsun.
-Hayır, ben PAK’ın kurucularından birisiyim de.
-Ya Seydo, ben bir şeyi anlatıyorum. Sen oradan tamam bir şey savunacaksın, savun. Bırak, ben söylediklerimi bitireyim. Sen de de ki yok, bunlar böyle değil, bizim partilerimiz, aslında Türkiye parlamentosunu bir Kürdistan parlamentosu esas alıyorlar de. Ben bunun böyle yapılmadığını söylüyorum. Şu anda, mevcut legal partilerin, Kürdistan'daki bir parlamentoyu esas alarak, siyaset yürütmediklerini, Türkiye parlamentosunu esas alan bir siyaset yürüttüklerini söylüyorum. Bu, sana yanlış geliyorsa, bırak ben söylediklerimi bitireyim. Sen de ki yok aslında, bu böyle değil falan falan parti, Kürdistan'daki parlamentoyu esas alan, bir siyaset yapıyorlar de, onun üzerine konuşalım.
-Peki, Abi bu, mesela, yani uluslararası platformda da mesela Katalanlar, parlamentoyu kullanıyorlar. İskoçlar, ikili parlamentodur. İkili parlamentoda yokken kullanıyorlardı. Sinn Féin, İngiliz parlamentosunu kullanıyor ama seçimlere giriyor ama gidip, şeyde oturmuyor, sandalyede oturmuyor. Yani dünyada böyle örnekler var. Yani dolayısıyla siyaset yapma biçimi, değişik olmaz mı?
-Yani verdiğin örnek, ilgisiz bir örnek. Verdiğin örneklerin hepsinde, Katalanya’da, Bask’ta, İrlanda'da kendi parlamentoları var.
-Abi yokken de gidiyorlardı. Parlamentoları yokken de gidiyorlardı. Mesela İskoç'ta parlamentoları yoktu, gidiyordu. Mesela İskoç Naisenta Partisi parlamentosu yoktu gidiyordu. Sinn Féin parlamentosu yoktu, gidiyordu.
-Senin gibi şeye yatkın, entegrasyoncu siyasete yatkın gruplar seçimlere gidiyorlardı. Benim gibi ayrılıkçı olanlar da seçimlere girmiyorlardı. Yani mesela, Bask’ta bir parti var, ayrılıkçı bir partidir. Silahlı mücadeleye hep karşı çıkmıştır ama hep bağımsızlığı savunmuştur. Hala da Bask’ın bağımsızlığını savunmaktadır. Hiçbir millette tek bir siyaset tarzı yok. Ben belli bir siyaset tarzını savunuyorum, bu siyaset tarzının dışındaki siyaset tarzlarını da eleştiriyorum. Şimdi bunun karşısına sen mesela; İrlandalılar, hem İrlanda parlamentosu için seçimlere katılıyorlar, hem Britanya parlamentosu için seçimlere katılıyorlar. Britanya parlamentosu için seçilen parlamenterler, parlamentoya gitmiyorlar, onlara sordukları zaman; “Niye gitmiyorsunuz?” biz diyorlar; “Parlamentoya gidersek, İngiliz parlamentosunun, İrlanda hakkında karar alınmasını meşrulaştırmış oluruz.” diyorlar, kendi parlamentoları olduğu halde.
-Kraliçeye yemin etmeyiz, diyorlar abi.
-Mesela, Güney Kürdistanlılar, böyle yapmıyorlar, Ha şimdi benim de benim siyaset tarzıma göre, o İrlandalı siyaset tarzı daha mâkûl bir siyaset tarzıdır. Güney Kürdistan'da sürdürülen siyaset tarzını da mâkûl bir siyaset tarzı olarak görmüyorum. Ha bu benimki, tek siyaset tarzıdır da demiyorum. Sonuçta her ülkede, farklı sınıf ve çıkarları temsil eden, siyasal anlayışlar vardır. Bunun da tekabül ettiği, siyaset tarzları vardır. Çözümü, Türkiye'nin içinde gören siyaset tarzları var; federalist, otonomist ya da demokrasi istemli siyaset tarzlarıdır bunlar. Ben bu siyaset tarzlarının yanlış olduğunu söylüyorum. Toprağı temel almanın esas olarak ayrılıkçı bir siyaset tarzı ile mümkün olduğunu söylüyorum. Mesele, Kürdistan vardır yoktur meselesi değildir. Mesele, Kürtlerin kendi topraklarında devletleşmesi, bölünmüş parçalanmış olan Kürdistan'ı birleştirmesi meselesidir. Benim siyaset tarzı, savunduğum siyaset tarzı budur, yaklaşımım da budur.
Dolayısıyla ben, toprak meselesini bu siyaset tarzı ışığında değerlendiriyorum. Onun içindir ki herkesin büyük bir heyecan coşkuyla karşıladığı Cemil Taşkesen ‘in açıklamalarını, ben büyük bir üzüntüyle izledim. Ve şuna benzetiyorum; İstanbul'da dört milyona yakın Kürt var, İstanbul'daki Kürtler, İstiklal Caddesi'ndeki birkaç sokak şarkıcısının Kürtçe söylemesine çok seviniyorlar. Ne zaman gidersen kalabalıktır. Etraflarında elli kişi, yüz kişinin biriktiği olur. Orada dört milyon Kürt var, dört milyon Kürdün hiçbir siyasal temsiliyeti yok, hiçbir ulusal demokratik hakkı yok, oradaki sokak şarkıcılarının Kürtçe söylemeleri onları çok sevindiriyor. Kurtalan'daki olay da öyle. Yani o arkadaşın, cesur yürekli çıkışını elbette olumlu buluyorum, destekliyorum ama Kürt siyasetinin bunun arkasına dizilmesi, bizim Kuzey Kürdistan'daki Kürdistanî siyasetin, ne kadar etkili olduğunu, ne kadar gündem tayin edip etmediğini belirttiği için, ben onu hüzünle karşıladım. Dolayısıyla bir sorun varsa cevap vereyim.