Dedem sık sık tekrarlayarak "Adam'ı değiştirirler!" Diyordu.
Dedem Köyden çıktıktan sonra fikrini ve zikrini, kılık kıyafeti yanında bıyıklarını Kesen ve hatta daha ötesi İnönü gibi kesenlerin, "teslimiyetini" eleştirmek için ikide bir "Adam'ı değiştirirler" diyordu.
"Kerro İsmet'e" hep beddua eden dedem; kendisi ile iyi geçinmek için günde iki sefer tekrarladığı günahlarını affını amaçlayan kendine has namaz türü ritualine iştirak etmek isteyen diğer dedemle, İnönü'ye yakın bıyıkları Yüzünden,hemen ritüelin sonrasında, kavga ederek "senin duaların kabul edilmez" der. İşler büyümek üzere iken araya giren evdekiler ortamı sakinleştirir,
Bu devlet çoğunu değiştirdi!
Bu sistemin bir amacı da zaten insanı değiştirerek amaçlarına uygun "vatandaş" haline getirmektir.
Devrimci demokratlıktan Yavuz savunuculuğuna yükselen Murat Cıvan'da kuşkusuz değişmiştir.
Bağımsız – birleşik, demokratik ve sosyalist Kürdistan iddiası bugünkü pozisyonundan çok ayrı bir yerde durmaktadır.
İsmail ağabeyimiz de, Nasılsa Murat Cıvan'da 'resmi tarih yazımına Aykırı bir Şeyler' bulmuş.. Sanırım ayrıntılara takılırken asıl üst başlıkları gözden kaçırırmış.
Murat; Venedikli bir seyyahın “ Kürtler çağırmasa, büyük Türk (Yavuz Sultan Selim) asla Şah İsmail’e saldırmaya cesaret edemezdi.” (s. 7) iddiasına çok fazla ehemmiyet veriyor. Seyyah şunu veya bunu demiş olabilir. Kendisi Yavuz'un Saray'ının katibi değildi herhalde. Belli ki bu bir yorum, bir fact yani olgu değil. Kaldı ki bu iddia doğru olsa ne değişecek? Tersini söyleyen yüzlerce kaynak var.
Tabii bu tespit ile değişen ; Yavuz'un işgalci konumundan çıkarılıp "davetli" mertebesine çıkarılmasıdır. İşin Püf noktası budur ve bu nedenle MURAT RESMI TARİHÇİLİĞE soyunmuştur. Yeni Osmanlı idealine bir cepheden destek sunmaktadır.
İşin içerisinde davet olsa bile Adama sormazlar mı: bir işgalciye karşı başka işgalciyi niye davet ettin? Dulkadir oğullarının Safavi tehlikesine karşı önce Osmanlı ile, daha sonra gelişen Osmanlı tehlikesini bertaraf etmek için Safaviler ile taktik ittifaklar yaptığını biliyoruz. Yine Memlüklüler'de benzer şekilde davranmışlardır. Oysa Bu bölgede kimi Kürtler Osmanlı'nın emri altına girme ve Ülkelerinin işgali pahasına stratejik bir "anlaşma" gerçekleştirmişlerdir. Bununla Mirler'in var olan özerklikleri kabul edilmiştir.
Tarihin gösterdiği gibi bu ilişkiden aslan payını alan Osmanlı olmuştur. Kendisine Kürdistan kapısı açılan Osmanlı, önce Suriye'yi akabinde, tüm Arabistan'ı ve Mısır'ı işgal ederek topraklarına katmıştır.
Safevi Saldırıları sırasında Kürtler'in önünde iki yol vardı. Ya bu işbirliğini taktik düzeyde tutmak; ya da Osmanlı ile bağımsızlıklarının kabulü koşulu ile işbirliği yapmak. Özellikle 'Kürtler Destek vermese Sultan Safaviler'e saldırmaya cesaret edemezdi.'diyecek kadar güçlü ise.
"Stratejik ittifak" Kalıcı statüko demektir. Bu ittifakın sonu Kürtler için hüsran olmuştur. bölge de hiçbir güç başkasının aşırı güçlenmesini çıkarlarına uygun Görmez iken; Kürtler bu kadar öngörüsüz bir itaat içerisine giriyorlarsa sonuç elbette var olan hakların da gaspı olacaktır.
Oysa durum farklı: Kürtler birbirlerini kabullenmiyor. Herbirinin aşireti ile sınırlı bir "milleti" ve bunun paralelinde bir politikası var. Daha önceleri Kitlesel katliam yapan Oğuzlar; Selehattin'i EYUBİ'NİN Hadhbani aşireti ve Rawwadidler tarafından sıkıştırılınca Hakkari Kürtler'inin topraklarına sığınıyorlar. İşbirliği yapılmadığından Tuğrul ve Alparslan'ın işgalinin önü alınamıyor. daha önceki yazılarımın birinde belirttiğim gibi Bitlis Miri kendisine sığınan Karakoyunlu liderini kendi komutasına alacağına, kızı ile evlenerek onun komutasına giriyor. Safavi ve Osmanlı Savaşları'nda da durum aynı.
Ahmed'e Xani'nin " olsaydı birliğimiz..." Diyerek başladığı şiirinde, benim de işaret ettiğim noktalara değinerek, şikayetlerini şiirsel bir dil ile dile getirdiğini biliyoruz. Tarihte birçok fırsat doğmasına rağmen Kürtler bağımsızlığı realize etmemişlerdir; başkalarına Bağımlı bir " Hürriyetİ" kendileri için yeterli görmüşlerdir. Bu durum genellikle BÜVEYLILER geleneğine dayanmayan kimi Kürtler'in belirgin karakteridir.
Bitlisi'nin realize ettiği Kürtler'in arzuları ölçüsündedir. Birde AKKOYUNLU devletinin bir bürokratı olarak, SAFAVİLER tarafından bu devletinin sonlandırılması ile kaybettiği kariyerini bu "anlaşma" sonrası realize etme imkanına kavuşmuştur.
SELÇUKLULAR; Kürt Büveyliler (Buyidh), Kakayid, Shaddadid, Mervani, Musafirid, Shabankara, Rawwadidler, Hadhbani, Ismaili, Ziyaridis ve daha birçok ufak devletçiği işgal sonucu sonlandırıyorlar.
Ortada işgalci ve yayılmacı bir kültür var. 1000'li yıllar öncesini bir yana bırakalım; Karahanlı, Gaznevili, Memlük, Büyük ve Rum SELÇUKLU, Memlük, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Osmanlı devletlerini kurmuş; Safavi devletinde dahi etkin olan bir gelenekten bahsediyoruz.
Başkalarının ülkelerini işgal; kimi zaman 'davete icabet' edilerek kimi zamanda Davetsiz 'misafir' olarak yerine getirilmiştir.
İran ve Dolayısı ile Kürdistan da ilk bölünme, tarihçilerin " a full divisio İmperii" dedikleri üzere 1104 yılında iki SELÇUKLU Sultan'ı Berk-Yaruk ve Muhammad arasında anlaşma sonucunda gerçekleşmiştir. SELÇUKLULAR'ın çok Sayıda toplu katliam ( massacare) yaptıkları ÇOĞU kaynakta mevcuttur. Özellikle İsmaililer'e karşı Sünnü halkı kışkırtarak gerçekleştirdikleri toplu katliamlar anmaya fazlası ile değer.
Selçuklular'ın din seçiminde motivasyonları, kuşkusuz esas olarak Horasan'ın Batısında, ağırlıklı olarak da Kürdistan'da etkin olan Şii ve Heteredox Buyid'leri kendilerine rakip olarak görmelerindendir. Kürdistan'ın büyük bir kesimi Ortodox Sünni Müslümanlıktan uzaktır. ISMAILILER Alamut ve KUHİSTAN dışında ZAGROSLAR da, Suriye ve Cizre'de etkin. Mervaniler Şii Fatimi devletinin vasalı durumundadır. Tabii din seçiminde ikinci nedende OĞUZ kabilelerinin faaliyetine, yani ganimete, inancın yasalite kazandırmasıdır.
Dolayısı ile " davet" bir abartma. Üretim yapmayan göçebe bir halkın hayat Tarzı ve huzursuzluğunun dayattığı bir aktivite olarak, işgal ve Yayılma, Türk'ü politikanın temel dayanakları olmuştur.
Halbuki Murat tam da resmi Tarihçilik yapıyor. Zalim ve katil bir Osmanlı Sultan'ını günahlarından arındırarak bizim Başımıza Meşru Sultan yapmak istiyor. Yavuz içeride Zalim, dışarıda "Yavuz the grim" olarak tanınmaktadır. Bu sebepsiz değildir. İktidar için babasını boğdurtmuş, kardeşlerini ve çocuklarını öldürtmüş bir padişahtan bahsediyoruz. Yavuz'un başlattığı kampanya sonrası yüz binler katledilmiştir.
İsmail Beşikçi Murat Cıvan'ın Kitabı'ndan aktardığı yazısında "20 Nisan 1514 ile 23 Ağustos 1514 arasında, bu kadar kısa süre içinde, çeşitli alanlarda yaşayan 40 bin kişinin katledilmesini mümkün olmadığını vurguluyor. Kaldı ki, örneğini Çemişgezek’in, geniş Dersim bölgesinin, o dönemde, Safevilerin denetiminde olduğunu, Osmanlı’nın, burada, Kızılbaşlara ilişkin katliam yapamayacağını dile getiriyor. (s. 125-127)"
40 bin Kişiyi Öldürmek veya Öldürtmek Osmanlı ordusu için bir günlük iştir.. Belliki Murat Türkler'in kirli sultanlarını temize Çıkarma çabasında. Yani kraldan çok kralcı. tahrifkarlığında o kadar cüretkar ki Bitlisi'nin Selimnamede verdiği 40000 rakamını 'bu dört ay gibi kısa zaman içerisinde gerçekleşmez' diyerek RED ediyor. Sanki Bitlis'i değil de Murat o dönemi yaşamış ve gelişmelerin içerisinde. Aynı bilgi Şerefxan'ın Şerefname Kitab'ında da mevcuttur.
Biz babamızın hatalarına evet demeyen ve hala bu yönü ile devrimciliğini savunduğum bir nesilden ve gelenekten geliyoruz. Dolayısı ile Yavuz avukatlığına soyunmakla Murat haklı ve haksız nedenlerle barutu tükenen devrimciliğine, ancak ve ancak geriye küllerden ibaret bir Demokratlık bırakmıştır,. ERDOĞAN Yavuz'a "ecdadımız" diyerek sahip çıkıyor. Murat'a ne olduğunu merak ediyorum.
Bu Tartışma önce ERDOĞAN ve Dolayısı ile yeni Osmanlı'cı "Derin Tarih" tarafından başlatıldı. Siyasi alanda Öcalan "Bitlis'i tavrı" ile katkısını sunarken işi "entelektüel" alanda savunmak Murat Cıvan'a düştü. Murat'ta 'mal bulmuş Mağribî' gibi bu işin üstüne atladı. Üstelik bu konuda ki tartışmanın evveliyatına, yani Sn. Şakir Epözdemir'in, daha çok milliyetçi saiklerle sahiplendiği Bitlis'i tartışmalarına atıfta bulunmaksızın bunu yaptı.
önceleri ismi TRT 6, şimdiki ismi TRT KURD olan kanal bir platform olarak hem meşrulaştırma ve hem de insan devşirme amacı ile kullanılmak isteniyor. Sn. İbrahim Güçlü'den umudu kesmiş olmalılar ki gerekçesiz olarak katılımını sonlandırdılar. Tabii eleştirdiğin bir yapının, ara sıra röportaj veren bir kişi değil de, düzenli katılımcısı olmak ayrı bir Çelişki.
Katkı olması bâbında Bu konularda teferruatlı bilgi sahibi olan Sayın Kenan Fani Doğan'ın paylaşımını yerinde tespitler içermesi nedeni ile veriyorum.
"Şerefname yazıyor; 'Ginc miresi Süleyman Beg Cebaxçor'u Kıızılbaş Kadri Beg'den aldı.' Her halde tarla satın alır gibi almadı. Yine Svedilerle ilişkilendirilen 'Pazuki aşiretinin tüm fertleri mireleri Pazuki Niyaz Beg öncülüğünde bölgeyi tümden ter kettiler. Buna sebep Osmanlı tarafından sapık inançlarını sürdürmekle suçlanmalarıydı.' Bunlar Şerefname'de geçiyor.
Kürtlerin Ermeni Soykırımı döneminde mirelikleri ve kendi askeri gücü yoktu ama 1520 yılında durum farklı, Kürtlerden müteşekkil ve Kürt mirelerin komutasında Kürt birlikleri vardı, Osmanlı ile ittifak halinde hareket ettiler.
İdris-i Bitlisi'ye toz kondurmama gayreti hemen ortaya çıkıyor. Bitlisi yerilmeyecekse Öcalan'ın suçu ne? İkisi de aynı talebi yükseltiyorlar ve aynı şeyi yapıyorlar. Murad Civan Öcalan'a sırnaşan biri, İdris üzerinden Öcalan'ı aklayacak. Aklasın görelim.
Alevi Sünni ayrılığının kapanmaz uçurum haline gelmesinin tohumları 1520'de atıldı. İnkarla uzlaşı sağlanmaz. Şayet ihtilaf asgari boyutlara çekilecekse bu ancak gerçeği kabullenip sorumluluk üstlenmekle mümkün olabilir. Sünni kesim güven vermek konusunda geri kalmaktansa ileri gitmek zorunda. "Aydınlarımız" ise tıpkı türk devleti gibi tevile sığınmayı yeğliyor, tarih çarpıtıcılığı da cabası." ( Kenan Fani Doğan)
Sayın İsmail Beşikçi benim övmeme ihtiyacı olmayan, düşüncelerinden dolayı bedel Ödemiş bir düşünür. Kendisi bilimin özgürlüğünü savunmuş, olgulara Dayalı olmaksızın bilim olmayacağını bıkmadan tekrarlamış bir Kişilik olarak TABULAR'a karşı da durmuştur,
İsmail Beşikçinin yoğunlaştığı alan 1919'lar sonrasıdır. Böyle olunca diğer alanlar ile ilgili bilgileri sınırlıdır. Zaten yazdığı yazıda bazı şeyleri yeni duyuyor havası var: mesela o dönem Kürdistan'ın ÇOĞU Bölgesinin Safavi denetiminde olması gibi.
Fakat tanınmış bir sima olması nedeni ile bütün söyledikleri, eleştirici aklın süzgecinden geçirilmeden kabul edilme riskini taşıyor. Bu nedenle bilimsel şüpheciliğin olmazsa olmaz koşulu olarak temkinli davranmak kendisini dayatıyor.
Her " KÜRT ve KÜRDISTAN" lafını duydukça aşırı heyecanlanarak tepkinin ucunu kaçırmak, telafisi mümkün olmayan hatalara yol açabilir. Öcalan meselesinde yaşananları hepimiz biliyoruz. Sn, İsmail Beşikçi farklı Şeyler ifade edince hemen lanetliler sınıfına dahil edildi. Oysa biz düşünce özgürlüğü ve ifade Özgürlüğünden yanayız. O nedenle çeşitli saiklerle kendisini TABU gibi sunmak isteyenlere kendisi "DUR!" Demelidir.
Dedemin dediği gibi bu ülkede "insanı değiştirirler! ". Şimdi Değiştirme işini kendileri yapamadığı zaman " Kürt ve KÜRDISTAN " diyerek Kürtler'e havale ediyorlar.
Dikkatli olmakta fayda var...
Ek:
BIR ÇARPITMA VE IKI VAHIM HATA
İsmail Beşikçi "Murad Ciwan, fermanların Kızılbaşlar için hazırlandığını, fermanların, Anadolu’daki Alevileri örneğini Çemişgezek'teki Alevileri kapsamadığını vurgulamaktadır. Bunların, Şahkulu veya Nur Ali Halife’nin müritleri olması muhtemeldir. Şah İsmail’in Anadoluludaki bu halifeleri, On iki İmamcı Şiiliği Anadolu’da yaygınlaştırmak için çaba sarf etmektedir. Bu da Osmanlı yönetimini çok rahatsız eden bir durum yaratmaktadır." Demektedir.
Burada bir katliam onaylayıcılığı sezilmekte. Tarih'e böyle bakılmaz. Bu insani ve demokrat tavır değildir.
Başka bir nokta da Cıvan'a ait, Aleviler ve Kızılbaşları ayrı bir şeymiş gibi gösterme çarpıtmasıdır. Bugün Alevi olarak adlandırılanlar o zamanlar ya Kızılbaş ya da Rafızi olarak adlandırılmakta idi.
Alevi ismi 1800 lerin sonlarında kullanıma sokuluyor. Kızılbaşlar'ı kazanma ve asimle etmek için daha sempatik olan Alevi ismi Kızılbaşlık yerine ikame ediliyor. Dolayısı ile Cıvan tam da uydurma Şeyler icad ediyor. Bu konularda Mehmet Bayrak'ın Kitaplarında yeterince bilgi var. Ayrıca Markus Dressler'in WRİTİNG RELİGİON bu konu üzerine Yazılmış bir eserdir.
Ben dahi Alevi olduğumuzu Ankara'ya geldikten sonra öğrendik. Ondan önce KURMANC idik. KURMANC TÜRK DILINDEN AYRI BIR DIL KONUŞUP TÜRK DININE SAHIP OLMAYAN INSAN DEMEKTI.
İnsan birlikte yaşadığı bir topluma karşı bu kadar duyarsız olur. ANLAŞILAN 40 senelik İsveç Yaşamının Başkalarını tanıyarak anlama ve böylece demokratlaşma hususunda pek te faydası olmamış.
Hayret doğrusu!