KÜRT aydinlarinin çok kullandiklari sloganlardan biri de “Kürdüm ama Kürtçü degilim” seklinde ifade edilmektedir. Bu, Kürtlerin devlet kurumlarinda, örnegin emniyet bürolarinda, savciliklarda, mahkemelerde, cezaevlerinde veya resmi ideolojinin sözcülügünü yapan basin mensuplari, sivil toplum kurumlari vs. karsisinda yaptiklari bir savunmadir. Bu sloganin içerigi açik degildir. Bu tür savunma yapan kisi, Kürtler için bir sey istiyor mu, istemiyor mu belli degildir.
Kisi olarak bu savunmayi söyle yorumluyorum: “Kürdüm ama Kürtçü degilim” diyen kisi, karsisindaki makama veya kisiye sunu anlatmaya çalismaktadir: Kürdüm ama Kürtlerin diliyle, kültürüyle, haklariyla vs. hiç ilgilenmiyorum, bunlari savunmuyorum. Resmi görüs Kürtleri Türk kabul ediyor; Kürtçe’nin siyasal hayatta ve düsün hayatinda kullanilmasina engel oluyor. Bunlara da karsi degilim... Bu slogani dile getiren Kürtlerin bir kismi, bu yoruma da karsi çikiyorlar; Kürtler için çok sey istediklerini anlatmaya çalisiyorlar. “Kürtçü degilim ama Kürtler için çok sey istiyorum...” diyorlar. “Kürtler için dil, kültür konularinda çok sey istiyorum ama ben irkçiliga karsiyim, fasizme karsiyim, gericilige karsiyim, ben enternasyonalist, Marksist bir kisiyim...” diyorlar. Iste bu noktada sorun biraz daha çatallasiyor. Örnegin “Kürt irkçiligi”, “azinlik irkçiligi” gibi kavramlar gündeme geliyor.
Bu Kürtlerin, Kürtler için bir seyler isteyip istemedikleri önemli degildir. Fakat “Kürt irkçiligi”, “azinlik irkçiligi” gibi kavramlari gündeme getirmeleri, zihinlerine böyle bir kavrami yerlestirmis olmalari irdelenmesi gereken bir durumdur. “Ne mutlu Kürdüm diyene”, “Bir Kürt dünyaya bedeldir” diyen Kürtler var mi? Türkleri, Araplari, Farslari, Ermenileri, Asurîleri vs. asimile etmek isteyen, Kürtlestirmek isteyen Kürtler var mi? Kisi olarak sunca yildir ben böyle bir Kürde rastlamis degilim. Ama “Kürdüm ama Kürtçü degilim” diyen pek çok Kürde rastladim. Bu söylemi dile getiren kisilerle ciddi bir tartisma yapmak da mümkün degildir. Bu, içerigi belli olmayan, fakat resmi görüsü ve resmi görüs taraftarlarini rahatlatan bir slogandir. Bu tür kisiler, bu tartismalarda kem-küm etmenin ötesinde ciddi bir sey söyleyemezler.
Diyelim ki Araplari, Farslari, Türkleri, Ermenileri, Asurîleri vs. asimile etmek isteyen, bir-iki Kürt var. Bunlarin bu istekleri de romantik ve geçici istekler olmanin ötesine geçmez. Bu Kürtler, bu isteklerini yasama geçirebilecek bürokratik mekanizmalara, zorlayici baski araçlarina sahip mi? Araplar, Farslar veya Türkler, Kürtleri asimile edebilecek, Kürtlerin asimilasyonunu saglayacak bu tür araçlara, örnegin devlet bürokrasisine, siyasal partilere, polis, jandarma, ordu gibi baski araçlarina, mahkemelere, cezaevlerine, basina, sivil toplum kurumlarina vs. sahipler. Kürtler bunlarin hangilerine sahipler? Bütün bunlara ragmen, bu Kürtlerin aklina, “Kürt irkçiligina karsiyim” gibi sloganlar nasil yerlesebiliyor? Kürtlerin, Arap, Fars ve Türk otoritelerinden gelen baskilari geriletip, kendi milli degerlerini gün isigina çikarmaktan, kendi milli degerleriyle yasamak isteginden baska çabalari var mi? “Kürt gericiligi”nden söz ediliyor. Agalik, seyhlik, asiretler gibi kurumlari ayakta tutan, bu kurumlara canlilik vermeye çalisan güçler hangileridir? Seyhlik, toprak agaligi, asiretler gibi kurumlarin Kürt milli hareketine ciddi bir yardimi olmus mudur? Ama örnegin koruculuk bu kurumlara dayanilarak örgütlendirilmemis midir?
Yirminci yüzyilin ilk çeyregini hatirlayalim. Ittihat ve Terakki Firkasi,1910’lar... Türkçülük akiminin gelistigi yillar. Türkçülük akimi Cumhuriyet yillarinda da gelisimini sürdürdü. Zaten Türkiye Cumhuriyeti’nin temel vasfi, Türk milliyetçiligine dayali üniter bir devlet olmasidir. Bugün Türkiye’deki siyasal partiler, Türk siyasal partileri, Türkçü partilerdir. Bu partiler Türkçülük kavramini kullanmadan Türkçülük yapiyorlar... Örnegin, Kürtlerin dil-kültür konularindan söz etmemek, asimilasyonu gerçeklestirmek, Türk siyasal partilerinin, Türk hükümetlerinin programlarinin ortak yönleridir. Türkçülük denildigi zaman ille de “Turancilik”i anlamak dogru degildir. Gerek 20. yüzyilin ilk çeyreginde; yani Osmanli Imparatorlugu’nun son dönemlerinde, gerek Cumhuriyet yillarinda resmi görüs, Türkçülük akimina pozitif bir deger yüklemistir. Ayni resmi görüs, “Kürtçülük” kavramina ise negatif bir deger yüklemistir. Resmi ideoloji Kürtlerin ve Kürtçe’nin inkârini çok dogal karsilamaktadir. Burada bir çeliski falan görmemektedir. Bunun bir irkçilik oldugunu kabul etmemektedir. Fakat Kürtlerden, Kürtçe’den söz edenleri, Kürtler için dil-kültür haklari isteyenleri “irkçi” olarak suçlamaktadir. Bu insanlar ister sagci, ister liberal, ister solcu, ister Marksist olsunlar, “irkçilik” yapmakla suçlanmaktadir. Kürtlere karsi inkârci politikalar yürütülmesi normal, çagdas kabul edilmekte, fakat baskiya karsi direnenleri, kendi milli degerlerini yasamak için çabalayanlari, Kürtlerin haklarindan, hukukundan söz edenleri “irkçi” kavramiyla elestirmekte, suçlamaktadir. Bu tutum Kürtleri yogun bir sekilde etkilemektedir. Kürtler, devletin bu tutumunu elestirecekleri yerde, “Irkçiliga karsiyiz” diye savunmaya girismektedir. Esas irkçiligi yapan kimdir? Bu ruhsal bakimdan da irdelenmesi gereken bir iliskidir.
“Kürdüm ama Kürtçü degilim” slogani, “Milliyetçi degilim, solcuyum, enternasyonalistim...” gibi kavramlarla da ifade edilmektedir. Fiili olarak ise Kürtler hâlâ, çocuklarina Kürtçe isimler verememektedirler. Milyonlarca nüfusuyla, Birlesmis Milletler, Avrupa Birligi, Avrupa Konseyi, Islam Kalkinma Örgütü ve Islam Konferansi gibi örgütlerde hâlâ bir ada, bir kisilige sahip degildirler.
Esmer Dergisi – Sayi: 14 – Subat 2006 -