×
Ayrılıkçı Yazılar
İsmail Beşikçi
Ayrılıkçı Yazılar
Ana akım Kürd siyasal hareketi, ‘ayrılıkçı’ olmadığını, yemin- billah ederek döne döne ifade etmektedir. Bu yaranmacı tutumun, Kürdlere küçücük bir hayrı yoktur. Fuad Önen (1954, Derik) Ayrılıkçı Yazılar kitabında hep yol yürüd...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (1167)


Seyidlik-Şeriflik
İsmail Beşikçi
Seyidlik-Şeriflik
‘Soyum Ehl i-Beyt’ tir demek,  ben Arab’ım demektir. Ehl-i Beyt ev halkı anlamına gelir. Hz. Muhammed’i, kızı, Hz. Fatıma’yı, damadı ve  amcasının oğlu Hz.  Ali’yi, Hz. Ali’nin oğulları Hz. Has...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (637)


Theodor Herzl Bize Ne Anlatıyor?
İsmail Beşikçi
Theodor Herzl Bize Ne Anlatıyor?
Dünyanın dört bir tarafına savrulan Yahudilerin, 2000 sene sonra, 14 Mayıs 1948’de bir Yahudi Devleti kurmalarının çok büyük bir yurtseverlik hareketi olduğunu belirtmiştim. Bu yurtseverlik Kürdlerde yok. Bunca savaşlara, bunca sürgünlere, aslı...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (846)


Doktor Said
İsmail Beşikçi
Doktor Said
Gerek Aysel Çürükkaya, gerek Selim Çürükkaya, tören sırasında çok önemli konuşmalar yaptılar. Ama konuşmalarını Türkçe yaptılar. Bu, kişi olarak bende biraz burukluk yarattı. Çünkü bu ulusal ruh kavramına aykırı bir tutumdur. Ulusal ruh, ulusun anadi...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2630)


30 Eylül’de Seçim
İsmail Beşikçi
30 Eylül’de Seçim
Kürdler, Kürdistan 16 Ekim 2017 sabahında, çok büyük, çok ağır bir darbeyle karşılaştı. Halbuki, 25 Eylül 2017 referandumu sonunda çok başarılı bir sonuç elde edilmişti. Bu çok olumlu sonucu bozmak için hasım güçlerle işbirliği yapmak, gizli anlaşmal...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2732)


Geleceğini Belirleme Hakkı ve Kürdler
İsmail Beşikçi
Referandum ilanından sonra, sık sık yapılan bu açıklamalar şu anlama geliyordu. Siz  Kürdler, kendi geleceğinizi belirleme hakkına sahip değilsiniz. Sizin geleceğinizi ancak biz belirleriz. Siz kendinizi yönetemezsiniz.  Siz şimdiye kadar h...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2408)


Afrin savaşı uzun sürecek
İsmail Beşikçi
Afrin savaşı uzun sürecek
Avrupa’yı Avrupa yapan bazı değerler vardır. Ama Avrupa, Kürd/Kürdistan sorunlarına bu değerlerle yanaşmamaktadır; Ortadoğu’nun otoriter, baskıcı, ırkçı, mezhepçi değerleriyle yaklaşmaktadır. Bu bakımdan 1920’lerde kurulan Kürdlere,...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2971)


Düşmanlarını Sevindiren Bir Halk…
İsmail Beşikçi
Düşmanlarını Sevindiren Bir Halk…
Tarihte, Kürdler için ‘Yiğit bir halk’, ‘Kahraman bir halk’ ‘Gözünü budaktan esirgemeyen bir halk’ gibi ifadeler, kavramlar kullanılır. Kürdlerin davranışları bu tür nitelemelerle dile getirilir. Kürdler, başka bir...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3045)


Kürdler Zoru Başardı
İsmail Beşikçi
Kürdler Zoru Başardı
Irak’a, Türkiye’ye, İran’a, Suriye’ye rağmen, PKK’ye rağmen, Goran’a,  Komel’e rağmen, YNK’nin,  Ala Talabani, Bafil Talabani  gibi bir kesimine rağmen,  ABD’ye, İngiltere&rsqu...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2887)


Güvenlik...
İsmail Beşikçi
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde, Kürdlerin ulusal istemleri, bu doğrultuda geliştirdikleri mücadeleler her zaman, Irak’ın güvenliği sorununu, bu sorun çevresinde gelişen endişeleri gündeme getirmektedir. Bu istemler, bu mücadeleler, sadec...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2366)


Page 1 of 17First   Previous   [1]  2  3  4  5  6  7  8  9  10  Next   Last   
10

Türk devletinin Kürt sorununu çözme niyeti yok. Niyet olmadığı için bu konuda yetenek geliştirmesi de söz konusu değil. Kürtlerin kazanımları fiili kazanımlar olacaktır. 20-25 yıl öncesini düşünelim. Kürtler ve Kürtçe inkar ediliyordu. Kürtler, Türk; Kürtçe, Türk dilinin ilkel bir şivesi sayılıyordu. Aksini iddia etmek, yazmak, konuşmak çok ağır idari ve cezai yaptırımlar getiriyordu. Ama gerilla mücadelesi sürecinde, devlet artık bu tür iddialarda bulunamıyor. Kürtler artık fiilen kabul ediliyor. Bu artık, fiili bir kazanımdır.."

Hasan Bildirici: Türklerle Kürtlerin bir arada yaşaması zorlaşıyor diyorsunuz. Bu görüşü doğrulayan bir çok örnek var bir önceki cevap içinde. Bir zamanlar bu topraklarda Rumlar ve Ermeniler de vardı. Bugün Kürtlere yapılanların aynısı geçmişte onlara da yapılmıştı. Bu demektir ki, Türk ırkçılığına dayalı devlet sisteminin böyle bir özelliği var. Nüfusla birlikte şehirleri, kasabaları, köyleri ve mülkiyeti de Türkleştirmek... Bun da en çok da Türklük iddiasında olan göçmenleri kullanıyor. Göçmenlik arayıştır, alan edinmek için yerlilerden daha atılgan ve fanatik davranmaktır. Hele bu Türk göçmenler için daha çok böyledir. Türkiye’nin dört bir tarafındaki ırkçı saldırılara rağmen Kürt siyasetçileri ve aydınları çok iyimser. Belirttiğiniz gibi hala kardeşlikten söz ediyorlar... Bu durum bana biraz, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar bize saldırmaz diyen Rusların durumunu hatırlatıyor. Hitler birlikleri öyle ani bir saldırılar başlatmışlardı ki, binlerce kilometrelik alandaki Rus askerleri ve silahları bir santim bile kıpırdamadan yerle bir olmuştu. Bir gün sanırım Kürtler Türk ırkçılığı karşısındaki iyimserliğin bedelini ağır ödemek durumuyla karşı karşıya kalabilirler. Batı illerindeki servetlerini kaybettiklerinde, Kürdistan yoksulluğu onları ne kadar sarıp sarmalayabilir?.. Aslın da bunun da cevabını vermişsiniz. Kürtlerin Kürdistan’dan kopmaması ve batı illerindeki varlıklarına çok umut bağlamamaları gerekir diyorsunuz. O zaman şöyle bir soru çıkaralım buradan: Türk devletinin Kürt sorununu çözme niyet ve yeteneği yok. Hiçbir zaman da olmayacak. Yani Kürt sorununu uluslar arası koşullar mı çözecek artık? Türk sisteminin çözüm güç ve niyetinden Kürtler kesinlikle umut kesmelidir diyebilir miyiz?


Kürtlerin kazanımları fiili kazanımlar olacaktır

İsmail Beşikçi:
Türk devletinin Kürt sorununu çözme niyeti yok. Niyet olmadığı için bu konuda yetenek geliştirmesi de söz konusu değil. Kürtlerin kazanımları fiili kazanımlar olacaktır. 20-25 yıl öncesini düşünelim. Kürtler ve Kürtçe inkar ediliyordu. Kürtler, Türk; Kürtçe, Türk dilinin ilkel bir şivesi sayılıyordu. Aksini iddia etmek, yazmak, konuşmak çok ağır idari ve cezai yaptırımlar getiriyordu. Ama gerilla mücadelesi sürecinde, devlet artık bu tür iddialarda bulunamıyor. Kürtler artık fiilen kabul ediliyor. Bu artık, fiili bir kazanımdır. Devlet artık, bu tür yazıları, konuşmaları, iddiaları görmezlikten, duymazlıktan gelmektedir. Yine bu mücadelenin bir aşamasında, Ekim 1991 de, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, “Kürt realitesini tanıyoruz” demişti. Süleyman Demirel bunu sadece bir defa söylemiş olsa da, bu sözün bu kabulün gereklerini hiç yerine getirmemiş olsa da, bunun, Kürt-Türk ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası olduğu söylenebilir. Mücadelenin boyutlanması ise fiili kazanımı daha da güçlendirmiştir.

Türk devleti Kürtlerle masaya oturmaz

Devletin Kürtlerle, Kürtlerin temsilcileriyle masaya oturması, soruna birlikte çözüm aranması mümkün görünmemektedir, kanısındayım. Çünkü, Kürtler, dünyada bir eşi daha bulunmayan inkarcı, imhacı ve ırkçı bir politika ile, sistematik bir uygulamayla karşı karşıyadır. Bir Kürt’ün kendisine “Kürdüm” demesini devlet, Türlüğe hakaret, devlete hakaret olarak algılamaktadır. Dünyanın başka bir yerinde, ulusal kurtuluş mücadelelerinde, toplumsal mücadelelerde, Kürt-Türk ilişkilerindeki bu inkarcı duruma rastlamak mümkün değildir. Bu ifadenin bir abartma olarak değerlendirilmemesi gerekir. Bu bakımdan, Kürtlerin kazanımları fiili kazanımlar olacaktır. Bu da başta Kürt diline sahip çıkmak, Kürtçe’yi işlevsel bir hale getirmekle mümkün olacaktır. En sağlıklı çözüm arayışı Kürtçe’ye sahip çıkmaktır. Daha ileri çözümlere yol açacak tek yol budur. Geçen yıl Diyarbakır’da, Sur Belediyesi çok dillilik çalışmalarından dolayı, idari ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya kaldı. Belediye Başkanı görevden alındı. Kürtlerin yönettiği bu tür belediyeler çoğaldığı zaman, çok dillilik benzeri çalışmalar çoğaldığı zaman bu hak da fiilen kazanılma yoluna girebilir. Bu tür çalışmalarından dolayı, başka belediyeler de idari ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir. Ama, Diyarbakır’da, Mardin’de, Van’da, Hakkari’de, Muş’ta, Bitlis’te, Ağrı’da, Batman’da, Bingöl’de vs. bu girişimler çoğaldığı zaman, sivil itaatsizlik eylemleri geliştiği zaman, devletin bu süreçte davalarla baş etmesi zorlaşacaktır. Devletin bütün engellemelerine rağmen, fiilen kazanılmış bir hak, daha sağlam, daha kalıcı olmaktadır.

Mahalli idarelerde, örneğin belediyelerde, Kürtlerin ağır basmasının çok önemli olduğu kanısındayım Hasan. Bunun, Ankara’da, TBMM’de Kürtlerin temsil edilmesinden daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bunun için belediye seçimlerine önem vermek, iyi hazırlanmak gerekir .

Dış güçler çözüm sağlayamaz

Dış güçlerin, örneğin, uluslar arası kurumların Kürt sorununu çözmek için girişim başlatması kanımca olası görünmemektedir. Bu, doğru da değildir. Bu, uluslar arası kurumların anti-Kürt yapılarıyla yakından ilgilidir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Milletler Cemiyeti’de, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Birleşmiş Milletler de anti-Kürt bir yapıya sahiptir. Milletler Cemiyeti döneminde kurulan statüko, Birleşmiş Milletler döneminde daha da olumsuz bir yapıya büründürülerek korunmaktadır. Birleşmiş Milletler, Milletler Cemiyeti döneminden gelen birçok olumsuz yapıyı düzeltmiş, değiştirmiştir. Ama, Ortadoğu’nun ortasında kurulun statüko, yani Kürdistan’a yönelik statüko değiştirilmemiştir, aynen korunmaktadır. Öte yandan, Kürtlerin bu yoldaki söylemleri de sağlıklı değildir. “Bir şey istemiyoruz, sınır çizmek, bayrak vs. düşünmüyoruz, kardeşçe bir arada yaşamak istiyoruz” söylemleri uluslar arası kurumları, uluslararası güçleri Kürtlerin lehine harekete geçirmez.

Türk devleti ırkçıdır

Dikkat edersen, Türk devleti için, inkarcı, imhacı sıfatları yananda, ırkçı sıfatını da kullandım değerli Hasan. “Irk devleti” diyerek sen de bu kavramı kullanıyorsun ve çok isabetli kullanıyorsun. Burada, bu kavramla ilgili küçük bir açıklama ve değerlendirme yapma gereğini duyuyorum. Türk düşüncesi, Türk aydını, devletin, ırkçı olmadığını ısrarla ileri sürerler. “Irkçı devlet asli tebaası, yani asli uyruğu saydığı insanlarla ‘ötekiler’ arasına, asli uyruğu ile daha ‘düşük’ dediği ‘ırklar’ arasına aşılmaz duvarlar koyar. Böylece ‘ötekiler’in, asli uyruğu ile karışmasını önler. Türkiye’deyse böyle bir durum yoktur. Bilakis halkların birbirine karışması teşvik edilir.” denir. Bu çok yaygın bir görüştür. Türk sağı, Türk solu, Türk liberali, Türk siyasal İslamı bu görüşü yoğun bir şekilde destekler. Üniversite, yargı gibi devletin temel kurumları, basın, sendikalar, siyasal partiler, genel olarak sivil toplum kurumları, yine bu görüşü destekleyen tavır ve davranışlar sergiler. Bu oturmuş, geçerli, toplumda çok büyük kabul görmüş düşünceyi irdelemekte yarar vardır.

1960’larda, 1970’lerde. 1980’lerde, Güney Afrika için, “dünyanın en ırkçı devleti denirdi. Burada beyaz yönetim yerlilere şöyle söylüyordu: “Sizin renginiz siyah. Siz bizim içimize, beyazların içine karışmayın. Sizin mahalleleriniz, okullarınız, hastaneleriniz, parklarınız, otelleriniz, plajlarınız, eğlence yerleriniz ayrı olsun.” Bunun için “Bantustan” denen, dikenli tellerle çevrili çok geniş alanlar kurmuşlardı. Yerliler buralarda yaşıyorlardı. Ama özerkliklerini koruyarak yaşıyorlardı. Dikenli tellerle çevrili bu geniş alanlarda fiziki altyapı çok yetersizdi. Su, elektrik sık sık kesilirdi. Kanalizasyon sistemi çok olumsuzdu. Yollar, okullar, hastaneler, konutlar pek çok olumsuzluk içeriyordu. Fakat buralarda yerliler özekliklerin koruyarak, kendileri olarak yaşıyorlardı. Beyazlarla yerliler arasında aşılmaz duvarlar vardı. Buna Apartheid sistemi deniyordu.

1950’lerde, 1960’larda, 1970’lerde, ABD’de de benzer bir sistem vardı. Zenciler, beyazların girip çıktığı kahvehanelere giremezlerdi. Zencilerin çocukları beyazların çocuklarının devam ettiği okullara alınmazlardı. Beyazlarla zenciler arasındaki duvarlar aşılmazdı.

1990’larda ne oldu? Güney Afrika’da, yerlilerin kararlı mücadelesi sonunda, Afrika Ulusal Kongresi Lideri Nelson Mandela, cezaevinden çıkarıldı. 1994 yapılan seçimler sonunda Cumhurbaşkanı oldu. Nelson Mandela’yı 27 yıl cezaevinde tutan beyaz yönetimin lideri De Klerk cumhurbaşkanı yardımcılığına, Nelson Mandela’nın yardımcılığına getirildi. Dikenli tellerle çevrili, Bantustan denilen ve fiziki alt yapısı çok olumsuz alanlarda yaşayan, fakat kendileri olarak ve özerkliklerini koruyarak yaşayan yerliler başarıya ulaşmışlardı. Burada, “dünyanın en ırkçı devleti” denilen yerde, resmi görüşün nasıl esnek olduğuna da dikkat etmek gerekir. Afrika Ulasal Kongresi Lideri Nelson Mandela’yı 27 yıl cezaevinde tutan yönetimin, 1994’den sonra, O’nun yardımcılığını kabul etmesini, başka türlü nasıl değerlendirmek gerekir? 1960’llarda, 1970, lerde, 1980’lerde, Afrika Ulusal Kongresi’nin terörist bir örgüt, Nelson Mandela’nın da bir terörist olarak kabul edildiği biliniyor.

Türkiye’de durum nasıl? Kürtlerin yaşantılarında, beklentilerinde bir değişiklik oldu mu? İnkarcı, imhacı ve ırkçı görüşler hala, Türk siyasal hayatının temel görüşleridir. Kürtlere söylenen şudur: “Türklüğün değerlerini kabul edersen, Kürtlükten tamamen koparsan, örneğin Türkçe öğrenir konuşursan, Kürtçe’yi kamu hayatının tamamen dışına atarsan, kapılar sana açıktır. Türklüğün değerlerini kabul ederek, bu değerleri yaşayarak kamu yönetiminin bütün alanlarında görev alabilirsin, kamu yönetiminde, devlet bürokrasisinde yükselebilirsin. Kendi özel işini kurup geliştirebilirsin. Ama, Kürt kalarak, Kürtlüğün değerlerini koruyarak, bunlar için mücadele ederek hiçbir kazanç elde edemezsin.” Bu bakımdan bu söylemi, aslında bir dayatma olarak kabul etmek gerekir. Türk düşüncesi, Türk aydını, devletin ırkçı olmadığını, birlikte yaşamanın söz konusu olduğunu, Kürtlerin, Türklerin birbirine karıştığını söylüyor ama, bunun temel koşulundan söz etmiyor. Daha açık bir ifadeyle Kürtlere dayatılan şudur: “Sen benimle birlikte yaşayacaksın, ama bana benzeyerek yaşayacaksın. O ilkel dili, o ilkel değerleri unutacaksın. Başka seçeneğin yoktur.” Türkiye’de hızla değişen bir toplum hiç değişmeyen bir resmi ideoloji ile yönetiliyor. Soruların temel kaynağı budur.

Türk ırkçılığı ağır bir ırkçılıktır

Kişi olarak, “sen benimle birlikte yaşayacaksın, ama bana benzeyerek yaşayacaksın, o ilkel dili, değerleri unutacaksın, başka seçeneğin yok” ırkçılığının, “sen benim dışımda yaşa, benim içime karışma” ırkçılığına göre çok daha ağır, çok daha çürütücü olduğunu düşünüyorum. Çünkü yerliler,”dünyanın en ırkçı devleti” denen yerde, “kendileri” olarak yaşamışlar, “kendileri” olarak mücadele etmişler, başarıya ulaşmışlardır. Kürtler ise “kendileri” olarak değil, hep devletin istediği biçimde, egemen devlet için yaşamışlar, “kendileri” olarak hiçbir şeyin, hiçbir değerin sahibi olamamışlardır. Kürt değerleri bu süreçte çürümeye yüz tutmuştur. Halbuki doğal olan, insani olan, doğru olan kişilerin, toplumların, “kendileri” olarak yaşamalarıdır. İnsani olan, doğal olan, doğru olan budur.

Kürtlerin Türklerin için karışması neden isteniyor? Elbette asimilasyon için. Kürtlerin Türklüğe asimilasyonu, devletin, Cumhuriyet’in, temel politikalarından biridir. Devlet, Kürtlerin asimilasyonunu sağlayabilmek için ekonomik, politik, toplumsal, kültürel her önlemi almakta, uygulamaktadır. Bulgaristan’daki Türklerin, Batı Trakya’da ki, Kerkük’deki Türklerin, Kuzey Kıbrıs’taki, Kosova’daki Türklerin, Almanya’daki Türk işçilerinin asimilasyonuna kaşı çıkan devlet, Kürtlerin Türklüğe asimilasyonunu gerçekleştirmek için yoğun bir çaba içindedir.

“Kendileri” olarak yaşamanın nasıl değerli olduğunu, Türk düşüncesi, Türk aydını, 1985-1988 arasında, Bulgaristan’da, isim değiştirme sürecinde göstermiştir. Bu yıllarda, Bulgaristan yönetimi, orada yaşayan Türklere, Türk azınlığa, “eğer Türk ismini bırakıp Bulgar ismi alırsanız yaşamınız kolaylaşır. Bulgaristan Komünist Partisi’nde ve Bulgaristan devlet yönetiminde yer alır, bu yönetimlerde yükselme olanakları bulursunuz. Aksi halde, Bulgaristan’daki yaşamınız çok zorlaşır” diyorlardı. Bulgaristan yönetiminin Türk azınlığa bu dayatması, başta Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Başbakanlık, hükümet, kamu yönetimi olmak üzere, basın tarafından, üniversite ve yargı organları tarafından, siyasal partiler, işçi ve işveren sendikaları, sivil toplum kurumları tarafından, dinsel kurumlar ve spor kurumları tarafından… yoğun bir şekilde eleştirilmişti. Bulgaristan yönetimi ırkçılık ve sömürgecilik yapmakla, emperyalist olmakla, gericilikle ve çağdışı olmakla suçlanmıştı. Uluslar arası kurumlardan, bu yönde harekete geçip Bulgaristan yönetimini eleştirmeleri ve uygulamalarından geri adım atmasının sağlanması istenmişti. İkili ilişkiler çerçevesinde, Türkiye’deki her kurum, muadili kurumla ilişkiye giriyor, Bulgaristan yönetiminin eleştirilmesini ve bu çağdışı uygulamayı bırakması için baskı yapmasını istiyordu. Bu süreçte, “kendileri” olarak yaşamanın ne kadar değerli olduğu açıkça anlaşılıyor.

Türkler kendileri için istedikleri hiç biri şeyi Kürde layık görmüyorlar

Buradan hareketle Türk ırkçılığının başka bir özelliğini daha görüyoruz. Milli değerlere sahip olmak, örneğin anadili özgürce kullanmak Türkler için çok değerli. Türkler, bunu her yerde, her koşulda istiyorlar, savunuyorlar. Fakat Türkler, kendilerin layık gördükleri, kendileri için istedikleri bu değerleri başkaları için örneğin Kürtler için layık görmüyorlar, Kürtleri için istemiyorlar. Kendinize layık gördüğünüz, kendiniz için istediğiniz bazı şeyleri başkaları için istemiyorsanız, başkalarına layık görmüyorsanız, başkalarını o değerlere sahip olmak için, o değerlere kavuşmak için yaptıkları mücadeleyi bastırmaya çalışıyorsanız, bu düşüncede, bu eylemde ve bu niyetlerde ırkçılık var demektir. Türk devlet ve hükümet yöneticileri, TBMM, hükümet, kamu yönetimi, üniversite, yargı organları, Türk siyasal partileri, işçi sendikaları, sivil toplum örgütlerinin çok büyük bir kısmı, Türk din kurumları, Türk spor kuruluşları vs. örneğin Bulgaristan’daki Türkler için istedikleri hakları Kürtleri için layık görmüyor, Kürtler için istemiyor. Kürtlerin bu doğrultuda yaptıkları mücadeleye karşı duruyor. İşte ırkçılık budur. Kaldı ki, Bulgaristan’daki Türklerin konumlarıyla, Ortadoğu’daki örneğin Türkiye’deki Kürtlerin konumları çok farklıdır. Kürtler, binlerce yıldır kendi toprakları üzerinde yaşamaktadır. Bulgaristan’daki Türkler ise, Bulgaristan’ın Osmanlılar tarafından fethinden sonra, yani 1376-1387 yılları arasında, Anadolu’dan kaldırılarak, oraya yerleştirilen Türklerdir. Oğuz boylarının Ortasya’dan Anadolu’ya akınlarının ise, onbirinci yüzyılın ortaları olduğu bilinmektedir. Bu gelişmelerde şu sonucun vurgulanması da önemlidir. Bulgaristan yönetimi sözü edilen bu uygulamayı ta, 1988 yılında bırakmıştır. Bugün oradaki Türkler, Türk azınlığı, kendi siyasal partileriyle, Haklar ve Özgürlükler Partisi’yle Bulgaristan hükümetinde yer almaktadır. Türkiye’deyse, şunca fedakar ve vefakar mücadeleye rağmen, Kürt, Kürtçe gibi adlar bile kabul edilmemiştir. Örneğin, Kürtçe yerine, “Türkçe’den başka diller, mahalli diller”, “Kürdistan Bölgesel Yönetimi” yerine, Kuzey Irak’taki oluşum” denilmektedir.

Bu ilişkilerin başka bir boyutu daha vardır. Türk düşüncesinde, “Türklerin başka halkları yönetmesi” gibi bir boyut da vardır. Türkler, kendilerini üstün görüyorlar, başka halkları yönetmek gibi bir beceriye sahip olduklarını söylüyorlar. Türkler bunu ilahi bir hak olarak algılıyorlar. Türk sağında, muhafazakar düşüncede bu çok yaygın, daha belirgin bir şekilde ifade ediliyor. Bu arada, Kürtlerin “düşük” bir ırktan geldikleri, bu bakımdan kendi kendilerini yönetemediklerini, Kürtleri hep başlarının, Arapların, Farsların, Türklerin vs. yönettiğini söylüyorlar. Bunlar elbette ırkçı niyetler, ırkçı düşüncelerdir. Irkçılık daha başka nasıl ifade edilebilir?

Kaynak: Kurdistan Post

Posted in: tirki

Comments

There are currently no comments, be the first to post one!

Post Comment

Name (required)

Email (required)

Website

Konferansa Pirsgirêka Kurd li Tirkiyê
İsmail Beşikçi
Tirkiyê derbarê Pirsgirêka Kurd de zêdetirîn mijara ku tê qisetkirin ‘çareserî’ ye. Bêguman her tim kurd li ser ‘çareserî’yê diaxifin, kurd ‘çareserî’yê munaqeşe dikin. Lêbelê beriya ‘çareserî’yê pêwîst...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3589)


Êdî Kurd Dîroka Kurdan Dinivîsin
İsmail Beşikçi
Yek ji encamên girîng ên şerê çekdarîyê ev e ku, di nêv kurdan de hîşyarbûneke manewî daye destpêkirin. Rastîya wê, ew proseya ku ji salên 1960î de zîl dabû li dema şerî û piştî wî hê bêhtir geş bû, belav bû û kok berda erdê. Di roja îroyîn de li nêv...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3630)


Bûyera Dr. Friçê Duyem
İsmail Beşikçi
Di manşeta rojnameya Hürriyetê ya roja 21 pûşper 2007 de nûçeyek hebû. Sernavê nûçeya nûçegihan Özgür Ekşiyî “Lobîcîyê Veşartî Hat Eşkerekirin” e. Taner Akçamê ku li Zanîngeha Minnessota profesorê dîrokê ye, eşkera kirîye ku, ew kesê ku e...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3841)


Têgihîştinên Neteweperweriyê
İsmail Beşikçi
Dema ku pesnên neteweperweriya tirkî didin, pê re jî bona wê bizava neteweperweriyê ku di nav kurdan de aj dide, dibêjin “cudaxwaz e”, “paşverû ye”, “nîjadî ye” û hwd. e, bi vî awayî ev bizav tê xirabkirin. [Dibêji]...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3292)


Komeleya Piştgirîya Jiyana Nûjen Çi Dide Kurdan?
İsmail Beşikçi
Li Tirkiyeyê demokratîkbûn pirseka girîng e. Beşdarîya bo Yekîtîya Ewropayê û pêkanîna demokratîkbûnê, amanceka bingehîn a hukûmetan e. Wekî mînak, hukûmeta Partîya Edalet û Pêşveçûnê (AKP) carînan behsa vê amancê dike. Demokratîkbûn jî, ji rûyê polî...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3481)


Li Ser Têgeha “Ez kurd im, lê ne kurdçî me”
İsmail Beşikçi
Beşek ji kurdên ku vê sloganê tînin zimên, li hemberî vê şîroveyê jî derdikevin; dixebitin bidin zanîn ku em ji bo kurdan gelek tiştî dixwazin. Dibêjin, “Ez ne kurdçî me lê ji bo kurdan gelek tiştî dixwazim…” Dîsan dibêjin, “...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3782)


Pirsa Sereke Di Pirsgereka Kurd de
İsmail Beşikçi
Di vê axiftinê de ez dê hewl bidim xwe da ku li ser vê mijara bingehîn rawestim. Qonaxa bingehîn a dîrokî ku Pirsgirêka Kurd jê hasil bûye, qonaxa Şerê Cîhanê yê yekemîn e, yanî qonaxa pevçûna parvekirinê û piştî wê ye ku meriv dikare bi kurtahî bibê...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3939)


Têgihiştina di Derbarê Kurdan de, Têkilîyên Leşker û Hikûmetê
İsmail Beşikçi
Tirkîye, dewleteke xwedî îdeolojîya fermî ye. Di dewletên ku xwedî îdeolojîya fermî de tu cûdahîya dewlet û hukûmetê tune ye. Di îdarekirina dewletên wiha de, di dereca yekemîn de, yê ku biryar dide û birê ve dibe, sazîyên paraztin û meşandina îdeolo...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3512)


Sîstema Dewşîrme
İsmail Beşikçi
Di vê helwestê de, bi raya min sedema sereke, pirsgirêka mulk e. Gelê herêmê, mirovên ku herêmê xuya ne, xwedî mulk in. Weke mînak erdê gelekan heye. Jiber vê  yekê jî li ser gel bandoreke wan eşkere heye. Yekî ku li herêma xwe xwedî erdekî pir ...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3451)


Têgihiştin û Nîqaşên di Derbarê Pirsgirêka Kurdan de
İsmail Beşikçi
Taybetmendîya vê pêvajoyê ya herî girîng, ew e ku dewlet û hikûmet qet xwe rexne nake û bi paşeroja xwe re hevrû nabe. Ez bawerim dewlet û hikûmet di vê mijarê de bi himet in. Dewlet û hikûmet plan dikin bêyî ku xwe rexne bikin, bêyî bi paşeroja xwe ...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3279)


Page 1 of 4First   Previous   [1]  2  3  4  Next   Last   
123movies