×
Ayrılıkçı Yazılar
İsmail Beşikçi
Ayrılıkçı Yazılar
Ana akım Kürd siyasal hareketi, ‘ayrılıkçı’ olmadığını, yemin- billah ederek döne döne ifade etmektedir. Bu yaranmacı tutumun, Kürdlere küçücük bir hayrı yoktur. Fuad Önen (1954, Derik) Ayrılıkçı Yazılar kitabında hep yol yürüd...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (1166)


Seyidlik-Şeriflik
İsmail Beşikçi
Seyidlik-Şeriflik
‘Soyum Ehl i-Beyt’ tir demek,  ben Arab’ım demektir. Ehl-i Beyt ev halkı anlamına gelir. Hz. Muhammed’i, kızı, Hz. Fatıma’yı, damadı ve  amcasının oğlu Hz.  Ali’yi, Hz. Ali’nin oğulları Hz. Has...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (636)


Theodor Herzl Bize Ne Anlatıyor?
İsmail Beşikçi
Theodor Herzl Bize Ne Anlatıyor?
Dünyanın dört bir tarafına savrulan Yahudilerin, 2000 sene sonra, 14 Mayıs 1948’de bir Yahudi Devleti kurmalarının çok büyük bir yurtseverlik hareketi olduğunu belirtmiştim. Bu yurtseverlik Kürdlerde yok. Bunca savaşlara, bunca sürgünlere, aslı...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (845)


Doktor Said
İsmail Beşikçi
Doktor Said
Gerek Aysel Çürükkaya, gerek Selim Çürükkaya, tören sırasında çok önemli konuşmalar yaptılar. Ama konuşmalarını Türkçe yaptılar. Bu, kişi olarak bende biraz burukluk yarattı. Çünkü bu ulusal ruh kavramına aykırı bir tutumdur. Ulusal ruh, ulusun anadi...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2629)


30 Eylül’de Seçim
İsmail Beşikçi
30 Eylül’de Seçim
Kürdler, Kürdistan 16 Ekim 2017 sabahında, çok büyük, çok ağır bir darbeyle karşılaştı. Halbuki, 25 Eylül 2017 referandumu sonunda çok başarılı bir sonuç elde edilmişti. Bu çok olumlu sonucu bozmak için hasım güçlerle işbirliği yapmak, gizli anlaşmal...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2732)


Geleceğini Belirleme Hakkı ve Kürdler
İsmail Beşikçi
Referandum ilanından sonra, sık sık yapılan bu açıklamalar şu anlama geliyordu. Siz  Kürdler, kendi geleceğinizi belirleme hakkına sahip değilsiniz. Sizin geleceğinizi ancak biz belirleriz. Siz kendinizi yönetemezsiniz.  Siz şimdiye kadar h...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2407)


Afrin savaşı uzun sürecek
İsmail Beşikçi
Afrin savaşı uzun sürecek
Avrupa’yı Avrupa yapan bazı değerler vardır. Ama Avrupa, Kürd/Kürdistan sorunlarına bu değerlerle yanaşmamaktadır; Ortadoğu’nun otoriter, baskıcı, ırkçı, mezhepçi değerleriyle yaklaşmaktadır. Bu bakımdan 1920’lerde kurulan Kürdlere,...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2969)


Düşmanlarını Sevindiren Bir Halk…
İsmail Beşikçi
Düşmanlarını Sevindiren Bir Halk…
Tarihte, Kürdler için ‘Yiğit bir halk’, ‘Kahraman bir halk’ ‘Gözünü budaktan esirgemeyen bir halk’ gibi ifadeler, kavramlar kullanılır. Kürdlerin davranışları bu tür nitelemelerle dile getirilir. Kürdler, başka bir...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3044)


Kürdler Zoru Başardı
İsmail Beşikçi
Kürdler Zoru Başardı
Irak’a, Türkiye’ye, İran’a, Suriye’ye rağmen, PKK’ye rağmen, Goran’a,  Komel’e rağmen, YNK’nin,  Ala Talabani, Bafil Talabani  gibi bir kesimine rağmen,  ABD’ye, İngiltere&rsqu...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2885)


Güvenlik...
İsmail Beşikçi
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde, Kürdlerin ulusal istemleri, bu doğrultuda geliştirdikleri mücadeleler her zaman, Irak’ın güvenliği sorununu, bu sorun çevresinde gelişen endişeleri gündeme getirmektedir. Bu istemler, bu mücadeleler, sadec...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2366)


Page 1 of 17First   Previous   [1]  2  3  4  5  6  7  8  9  10  Next   Last   
11

 Ahmet Kardam’ın, “Cizre-Botan Beyi Bedirhan” kitabının ikinci cildl yayımlandı. “Sürgün Yılları” adını taşıyan ikinci cild, yine Dipnot Yayınları tarafından yayımlandı. Kitabın arkla kapağının iç yüzünde, ilk cilde olduğu gibi belgelerin asıllarını içeren bir CD var. “Cizre Botan Beyi Bedirhan, Sürgün Yılları”, Dipnot Yayınları, Ankara 2013)
Ahmet Kardam’ın Mir Bedirxan’la ilgili iki cildlik bu çalışması, 19. Yüzyılın başlarında ve ortalarında, Kürd-Osmanlı ilişkilerinin nasıl kavrandığını, nasıl geliştiğini göstermesi bakımından çok önemli bir kaynaktır.


İki cildlik bu çalışma dolayısıyla, Mir Bedirxan’la ilgili bazı düşüncelerimi duygularını dile getirmek istiyorum.


1839 da, Nizip’de meydana gelen, İbrahim Paşa-Osmanlı-Savaşı çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu savaşa Mir Bedirxan, Osmanlı ordusu safında katılmış, İbrahim Paşa ordularıyla savaşmıştır. Mısır Hükümdarı Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu olan İbrahim Paşa o dönemde Suriye valisiydi.


Savaş sonunda Osmanlı ordusu yenilir. Bu yenilginin Mir Bedirxan’ın zihninde bir kıvılcım çaktırdığı kanısındayım. Bundan sonra, Kürd beyleriyle ittifaklar kurmaya başladığını, bu konuda yoğun bir diplomasi geliştirdiğini görüyoruz. Müküs Beyi Xan Mahnud’la, Hakkari Beyi Nurullah Beyle, Zaho Beyi İsmail Beyle, Revandiz’de, Mir Muhammed’le, daha, irili ufaklı birçok beyle ittifaklar kumaya çalıştığını izliyoruz. “İbrahim Paşa’nın yaptığını biz diplomatik yollarla gerçekleştirebiliriz” anlayışındadır.


Osmanlı bu süreci bir tehdit olarak algılamakta ve etkisiz bırakmak, ittifakları dağıtmak için her yolu kullanmaktadır.


Mir Bedirxan’ın, bu düşünceyi doğrulayacak düşünce veya duygu açıklaması yoktur. Kişi olarak, böyle bir düşüncesinin varolabileceğini kuruyorum. Bunu, Osmanlı’nın, Bedirxan Beye ve öbür Kürd beylerine karşı geliştirdiği ve kararlı bir şekilde uyguladığı, politikalardan, geri dönüşü olmayan sürgünlerden, malların –mülklerin müsaderesinden, beylere çok küçük maaş bağlanmasından… anlıyoruz. Osmanlı’nın, Mustafa Reşit Paşa’nın, bu ittifakları bozmak, Kürd beyliklerini dağıtmak, Mir Bedirxan’ı, öteki Kürd beylerini, merkeze bağlamak için, yoğun bir çaba içinde olması, bu farkında olmakla ilgilidir.


Mir Bedirxan’ın, 184’de ve 1846 da Nasturilere karşı geliştirdiği saldırlar, birincisinde onbin, ikincisinde otuzbin Nasturi’nin katledilmesi, bu düşünceyi, bu tahayyülü, çürüten çok önemli olgulardır. Nasturileri katleden, mallarına-mülklerin el koyan, yağmalayan, katliamdan geri kalanları, kadınları, çocukları esir pazarlarında satan bir zihniyetin bağımsız Kürdistan oluşturması mümkün değildir.


Bu konuda, İngiltere’nin ve Fransa’nın, Mir Bedixan’ı çok ağır bir şekilde cezalandırması için, Osmanlı devletine çok yoğun baskılar yaptığı biliniyor. Bağımsız Kürdistan düşünen bir Kürd lider, İngiltere’nin ve Fransa’nın ve aynı zamanda Rusya’nın, dünyadaki varlığından, Yakındoğu’da, Ortadoğu’da yürüttüğü politikalardan haberdar olmalıdır. Mir Bedirxan’ın, Ehmede Xani’yi bilip bilmediği de belli değildir. Kürd medreselerinde eğitim görenlerin, Ehmede Xani’yi, Melaya Cizriyi’yi, Feqiye Teyran’ı bildikleri söylenir. Mir Bedirxan’ın medresede tahsil görüp görmediği, medresede neler öğrendiği belli değildir.
Bir an için, Mir Bedirxan’ın, Nasturilere karşı ılımlı davrandığını, İngiltere’nin, Fransa’nın, Rusya’nın bilincinde olduğunu, savaşında, diplomasisinde başarılar olduğunu, kendine ait bir devlet kurduğunu, hükümdar olduğunu düşünelim. Bu devleti nasıl değerlendirmek gerekir? Bu durum üzerin bazı hipotezler geliştirilebilir. Şöyle:


xxx
Bu devleti korumak varlığını sürdürmek için asker gerek. Ordu gerek. Toplumda asayişi sağlamak için, kurulu düzenin sürdürülmesi için, polis, zabıta gerek. Bu ordu, bu polis kimlerden oluşur? Diyelim, Mir Bedirxan’ın mensubu olduğu aşiretten, ittifak yaptığı bir beylerin aşiretlerinden, bu beylerin de içinden çıktığı halktan… Bu halk Kürd halkıdır, Kürdçe konuşmaktadır

.
Bu devletin yönetim işlerini yürütmek için, başka ülkelerle, devletlerle ilişkilerini sürdürmek için bir bürokrasiye ihtiyaç vardır. Hizmet yapmak için vergi toplamak gerekir. Bunun için de bir bürokrasiya ihtiyaç vardır. Bakanlar, valiler, kaymakamlar, muhtarlar, müdürler, memurlar… Bu kategoriler kimlerden oluşur? Diyelim, Bedirxan’ın mensupu olduğu aileden, aşiretden, ittifak yaptığı öbür aşiretlerden, çevredeki halktan… Kürd olan, Kürdçe konuşan bir halk.


Askerlerin, memurların, bürokratların, yetiştirilmesi, çocukların yetiştirilmesi için eğitim kurumları gerek. Diyelim medreseler gerek, askeri okullar gerek. Bu eğitim hangi dil ile yapılacak? Şüphesiz Kürd dili ile yapılacak.


İşte bütün bu işlerin örgütlenmesi süreci bir devlet yaratır. İşte Kürd devlet budur.
Denecektir ki, bu feodal bir devlettir, Mir Bedirxan’ın kendisi için kurduğu bir devlettir. Değil 19. Yüzyılda, 20 yüzyılın ilk çeyreğinde ve sonrasında da devletler böyle oluşuyordu. Örneğin, 1920’lerede, Irak, Ürdün, Filistin, Suriye, Lübnan nasıl oluştu? Şerif Hüseyin’in Arabistan’ı nasıl oluştu?


Yalnız, Mir Bedirxan’ın oluşturacağı devlet ile, 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde, Milletler Cemiyeti döneminde oluşturulan, yukarıda adı geçen devletler arasında çok önemli bir fark var. Mir Bedirxan, kendi savaşıyla, kendi diplomasisiyle böyle bir devlet yaratıyor. Yukarıda adı geçen devletler ise, İngiltere’nin ve Fransa’nın, çabalarıyla oluşturuluyor. İngiltere, Şerif Hüseyin’in büyük oğlu Faysal’ı, önce Suriye krallığına getiriyor. Fransa’nın buna itirazı üzerine Irak’a kral yapıyor. Ortanca oğlu Abdullah’ı Ürdün’e kral yapıyor. Küçük oğlu ise, Arabistan’da, Şerif Hüseyin’den sonra, tahta geçecek kişidir, kral naibidir.
Kanımca, bu devlet kısa zamanda modernleşebilirdi. Mısır’da, Mehmed Ali Paşa’nın gerçekleştirdiği modernleşmeyi Mir Bedirxan da gerçekleştirebilirdi. Devlet olduğu için ve daha az müdahale ile karşılaçacağı için, bu modernleşme iç dinamiklerle gelişebilirdi. Böyle bir durumda, Türkiye, İran, Irak, Suriye, daha istikrarlı olarak gelişebilirdi. İngiltere ve Fransa, Yakındoğu’da, Ortadoğu’da, bu kadar varlık gösteremezdi.


Örneğin Saddam Hüseyin döneminde, Irak, nasıl bir devletti? Irak Saddam Hüseyin’in devletiydi. Merkezde Saddam Hüseyin vardı. Hemen yakınındaki, yüksek bürokratlar, yüksek askeri komutanlar, kendi ailesindendi. Oğullarıydı, yeğenleriydi. Damatları bile bu yakın halkada yer almıyordu. İkinci güvenlik halkasında yine kendi ailesinden, akrabalarından kişiler yer alıyordu. Üçüncü halkada Tikrit aşiretinden, kimseler vardı. Yüksek bürokratlar, askeri komutanlar böyle seçiliyordu. Nüfusun % 60’ını oluşturan Şiiler yönetim dışı tutuluyordu. Arap baharı, Libya’da, Kaddafi’nin de böyle bir aşiret yapısına dayandığını gösterdi.


xxx
1960’lerın sonlarından itibaren, Ubeydullah Nehri’nin, 1880 ayaklanması ile ilgili yazılar, kitaplar yayımlanmaya başlamıştı. Türk akademisyenler, bu ayaklanmayı, Ubeydullah Nehri’yi küçümseyici yorumlar yapıyorlardı. “Feodal ayrıcalıklarını korumak için girişilen bir ayaklanma, devletin, vergi istemesine, asker istemesine karşı çıkıyor. Kendi bölgelerinde sahip oldukları bazı ayrıcalıkları korumak istiyor. ..”


1925 Şeyh Said kalkışması için de benzer ifadeler kullanılıyordu. “Din devleti kurulacaktı, gerici bir ayaklanmaydı…”


Kürdler, kapitalist bir devlet oluşturmaya çalışsalar, bu zihniyet, “niye sosyalist değil, Sosyalist olmadığı için karşı çıkıyoruz, destek vermiyoruz…” der. Ama, Kürdlere, Kürdistan’a, Kürdçe’ye neden baskı yapıldığı üzerinde hiç durulmaz. Bunlar, aslında, Kürdlere, sosyalist bir devlet istendiği anlamına gelmiyor. Aslında, Kürdlerin hiçbir statünün sahibi olması istenmiyor, Bunlar, sedace bahane olarak ileri sürülüyor.
Türk Çevirmenler Derneği (TUÇED) Asbaşkanı Şevket Kunar’ın, Kürdçe için, “yetersiz bir dil, basit bir dil, kelimeler yığını…” (gazeteler, 6 Mart 2013) tabirini bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Türk aydınlarının önemli bir kısmı, Kürdçe’ye uygulanan baskılara, yasaklara, hiçbir zaman karşı çıkmamıştır. Bu Baskları, yasakları doğal görmüştür. Fakat, her zanman, “Kürdçe eksik bir dildir, basit bir dildir. Hukuk, felsefe konuları bu dille ifade edilemez…” gibi sözler etmişlerdir. Yasakları, doğal karşılamışlardır. Devletin, Kürdler, Kürdçe, Kürd sorunu konularında vatandaşlarına verdiği terbiye budur.


İstanbul Kürd Enstitüsü başkanı Zana Faqini, TUÇED Asbaskanı’nın bu açıklamasına tepki gösterdi. 2000 yılında hazırlanan ve 60 bin maddelik olan, Türkçe-Kürdçe Sözlük’den, 2004 yılında hazırlanan ve 166 bin maddelik olan Kürdçe-Türkçe Sözlük’den söz etti. Bu sözlükler , İstanbul Kürd Enstştüsü tarafından yayımlanmıştı. Kürdistan Bölgesel Yönetiminde yapılan, İlkokuldan üniversiteye kadar Kürdçe eğitimden söz etti. Zana Farqini gibi değerli Kürdologlar, değil 166 bin maddelik, 200 bin maddelik sözlükler bile getirseler, TUÇED Asbaşkanı gibi, anti-Kürd, bilgisiz, seviyesiz insanların düşüncesini, tutumunu değiştiremez. Çünkü devlet, Kürdler, Kürdçe, Kürd sorunu konularında vatandaşlarını böyle eğitmiş. Bu anti-Kürd tutumlar ve davranışlar ancak eğitim ile elde edilirler. Bu da “kardeşlik” anlayışının bir göstergesi olsa gerek.


Türk aydınlarının, 1985-1988 yılları arasında, Bulgaristan’da yapılan, isim değiştirme, Türkleri Bulgarlaştırma operasyonlarına nasıl tepki gösterdiği yakından bilinir. Türk aydınlarının çok önemli bir kısmının, kendi devletinin, Kürdlere uyguladığı Türkleştirme operasyonlarına ise hiç karşı durmadığı, sürekli olarak, “Kürdçe dil değildir, medeniyet dili değildir, Türkçe, Farsça, Arapça sözcüklerin yığıldığı bir dildir… vs. diyerek Kürdleri, Kürdçe’yi aşağılamıştır. Bu zihniyetin, Kürdçe-Türkçe, Türkçe-Kürtçe sözlükler hazırlamaya çalıştığı da basına yansımaktadır. Bunun için, “gölge etme, başka iyilik istemem” demek en iyisidir.


Filistinlilerin hakları-özgürlükleri konusunda da Türk aydınları çok hassastır. Örneğin, birisi, “Filistin sorunu İsrail’in demokratikleşmesiyle çözülür…” dese, buna hemen itiraz eder, “ Filistin bağımsız olmalıdır” der. Ama, Kürd sorunu gündeme gelince tam tersini savunur. “Türkiye demokratikleşince Kürd sorunu da çözülür…” der.

Xxx
Kürd bölgelerindeki özerk yapıyı bozup dağıtmak, bölgeyi tamamen merkeze bağlamak, Osmanlı Yönetimi’nin çok önemli bir çabası olmuştur. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın merkezi devlet bilinci bu konuda çok belirleyicidir. 19. Yüzyılın ilk yarısında ve ortalarında Osmanlı’nın beka sorunu, merkezi devlet anlayışının yaşama geçmesini gerekli kılmaktadır.


Kürd bölgelerindeki özerk, otonom yapının, korunmasını ve güçlendirilmesini amaçlayan her düşünceyi ve eylemi, Osmanlı yönetimi kendisi için tehdit saymaktadır.
Bu çaba içindeki Kürd beylerinin etkisiz hale getirilip sürgüne gönderilmesi çok önemli bir operasyondur. Sürgünlerle birlikte Kürd beylerinin mallarına el konulması, sürgünlerden dönüşün söz konusu bile edilmemesi, Osmanlı’daki beka bilincinin önemli unsurları olmaktadır. Bu çerçevede, mallarına mülklerine tamamen el konan, mülksüzleştirilen Kürd beylerine çok küçük bir maaş bağlanması, bu yolla devlete muhtaç kılınması, beka bilincinin yine önemli bir unsuru olmaktadır. Cizre-Botan Beyi Bedirxan kitabının birinci cildinde, Mir Bedirxan’ın, Hristayan Nasturilere karşı çok kötü muamele yaptığı gösterilmişti. Girit’deki sürgün yıllarında, 1857’de, gerçekleşen bir Hristiyan direnişinde, Mir Bedirhan’ın, Hristiyanları korumaya çalıştığını, Müslüman askerler tarafından linç edilmeye kalkışılan bir Hristiyan genci linç edilmekten kurtardığını görüyoruz. Bunu, Mir Bedirhan’ın zihninde gelişen bir aydınlanma olarak değerlendirmek mümkündür.
xxx


Ahmet Kardam, “Cizre-Botan Beyi Bedirhan Sürgün Yılları” kitabında Emir Abdülkadir’den söz etmektedir. (s. 192-196) Emir Abdülkadir, 1830 yıllarında, Cezayir Fransa tarafından işgal edilince, işgale karşı savaşan, halkı bu yolda örgütleyen bir lider…. 1847 yılına kadar mücadeleyi sürdürüyor. 1847 de, koşullar teslim olmayı dayatıyor. Fransa, görüşmelerde varılan anlaşmaya uymuyor, Emir Abdülkadir’i Suriye’ye sürgün ediyor.
Mir Bedirxan’la, Emir Abdülkadir’in karşılaştırılması, her iki liderin Hristiyanlara karşı nasıl muamele ettikleri, İslamı nasıl yorumladıkları dikkate değer bir durumdur.
İbrahim Sediyani, “Kürdleri Kandıran ama Bengallileri Kandıramayan “İslam Kardeşiliği” başlıklı bir yazı yazdı. Yazıda, Kürdlerin ve Bengalli Müslümanaların İslamı nasıl kavradıklar yorumladıkları karşılaştırılıyor.


Bu iki karşılaştırma üzerinde yapılacak bir inceleme, Kürd/Kürdistan sorunu hakkında çok sağlıklı bilgiler verecektir. Türkiye, Pakistan, Hindistan, Bengladeş hakkında da…

 

Gelawj.net

 

Posted in: tirki

Comments

There are currently no comments, be the first to post one!

Post Comment

Name (required)

Email (required)

Website

Konferansa Pirsgirêka Kurd li Tirkiyê
İsmail Beşikçi
Tirkiyê derbarê Pirsgirêka Kurd de zêdetirîn mijara ku tê qisetkirin ‘çareserî’ ye. Bêguman her tim kurd li ser ‘çareserî’yê diaxifin, kurd ‘çareserî’yê munaqeşe dikin. Lêbelê beriya ‘çareserî’yê pêwîst...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3588)


Êdî Kurd Dîroka Kurdan Dinivîsin
İsmail Beşikçi
Yek ji encamên girîng ên şerê çekdarîyê ev e ku, di nêv kurdan de hîşyarbûneke manewî daye destpêkirin. Rastîya wê, ew proseya ku ji salên 1960î de zîl dabû li dema şerî û piştî wî hê bêhtir geş bû, belav bû û kok berda erdê. Di roja îroyîn de li nêv...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3629)


Bûyera Dr. Friçê Duyem
İsmail Beşikçi
Di manşeta rojnameya Hürriyetê ya roja 21 pûşper 2007 de nûçeyek hebû. Sernavê nûçeya nûçegihan Özgür Ekşiyî “Lobîcîyê Veşartî Hat Eşkerekirin” e. Taner Akçamê ku li Zanîngeha Minnessota profesorê dîrokê ye, eşkera kirîye ku, ew kesê ku e...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3840)


Têgihîştinên Neteweperweriyê
İsmail Beşikçi
Dema ku pesnên neteweperweriya tirkî didin, pê re jî bona wê bizava neteweperweriyê ku di nav kurdan de aj dide, dibêjin “cudaxwaz e”, “paşverû ye”, “nîjadî ye” û hwd. e, bi vî awayî ev bizav tê xirabkirin. [Dibêji]...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3291)


Komeleya Piştgirîya Jiyana Nûjen Çi Dide Kurdan?
İsmail Beşikçi
Li Tirkiyeyê demokratîkbûn pirseka girîng e. Beşdarîya bo Yekîtîya Ewropayê û pêkanîna demokratîkbûnê, amanceka bingehîn a hukûmetan e. Wekî mînak, hukûmeta Partîya Edalet û Pêşveçûnê (AKP) carînan behsa vê amancê dike. Demokratîkbûn jî, ji rûyê polî...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3481)


Li Ser Têgeha “Ez kurd im, lê ne kurdçî me”
İsmail Beşikçi
Beşek ji kurdên ku vê sloganê tînin zimên, li hemberî vê şîroveyê jî derdikevin; dixebitin bidin zanîn ku em ji bo kurdan gelek tiştî dixwazin. Dibêjin, “Ez ne kurdçî me lê ji bo kurdan gelek tiştî dixwazim…” Dîsan dibêjin, “...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3783)


Pirsa Sereke Di Pirsgereka Kurd de
İsmail Beşikçi
Di vê axiftinê de ez dê hewl bidim xwe da ku li ser vê mijara bingehîn rawestim. Qonaxa bingehîn a dîrokî ku Pirsgirêka Kurd jê hasil bûye, qonaxa Şerê Cîhanê yê yekemîn e, yanî qonaxa pevçûna parvekirinê û piştî wê ye ku meriv dikare bi kurtahî bibê...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3938)


Têgihiştina di Derbarê Kurdan de, Têkilîyên Leşker û Hikûmetê
İsmail Beşikçi
Tirkîye, dewleteke xwedî îdeolojîya fermî ye. Di dewletên ku xwedî îdeolojîya fermî de tu cûdahîya dewlet û hukûmetê tune ye. Di îdarekirina dewletên wiha de, di dereca yekemîn de, yê ku biryar dide û birê ve dibe, sazîyên paraztin û meşandina îdeolo...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3512)


Sîstema Dewşîrme
İsmail Beşikçi
Di vê helwestê de, bi raya min sedema sereke, pirsgirêka mulk e. Gelê herêmê, mirovên ku herêmê xuya ne, xwedî mulk in. Weke mînak erdê gelekan heye. Jiber vê  yekê jî li ser gel bandoreke wan eşkere heye. Yekî ku li herêma xwe xwedî erdekî pir ...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3451)


Têgihiştin û Nîqaşên di Derbarê Pirsgirêka Kurdan de
İsmail Beşikçi
Taybetmendîya vê pêvajoyê ya herî girîng, ew e ku dewlet û hikûmet qet xwe rexne nake û bi paşeroja xwe re hevrû nabe. Ez bawerim dewlet û hikûmet di vê mijarê de bi himet in. Dewlet û hikûmet plan dikin bêyî ku xwe rexne bikin, bêyî bi paşeroja xwe ...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3279)


Page 1 of 4First   Previous   [1]  2  3  4  Next   Last   
123movies