Mustafa Kemal Paşa’nın ve Atatürk’ün, Kürtlere ilişkin düşünceleri ve duyguları çok farklıdır. Mustafa Kemal Paşa 1919’u ve 1920 li yılları, Atatürk 1930’lu yılları hatırlatır. Bunları kronolojik sıraya göre ayrı ayrı belirtmek gerekir.
I. Mustafa Kemal ve Kürtler
1. Mustafa Kemal, Haziran 1919 ortalarında, Cemil Paşazade Kasım Bey’e gönderdiği bir telgrafta şöyle diyor: “…Kürt kardeşlerimin hürriyeti, refah ve ilerlemesinin vasıtalarını sağlamak için sahip olmaları gereken her türlü hukuk ve imtiyazların verilmesine tamamen taraftarım.”[1]
2. Üçüncü Ordu Eski Müfettişi ve Padişah Fahri Yaveri Mustafa Kemal, 10 Temmuz 1919-13 Temmuz 1919’da Kürt şeyhlerine ve aşiret reislerine mektuplar yazmıştır. Bu mektuplarda, Türklerin ve Kürtlerin birlikte yürüttükleri bir mücadele olduğu, İslam memleketlerinin düşman çizmeleri altında kalmaması için mücadele yürüttüklerini, düşmanların Kürdistan’ı Ermenistan yapacaklarını, buna engel olmak için mücadele yapıldığı vurgulanmakta, yardımları talep edilmektedir. Bu mektuplarda, Doğu’da Ermenilerle, Batı’da Yunanlılarla yapılan savaşta, Kürdlerin yardımı istenmektedir. Bu mektuplar 7 adettir. Mektuplar, Mutki’de Aşiret Reisi Hacı Musa Bey’e, Bitlis’te, Küfrevizade Şeyh Abdülbaki Efendi Hazretleri’ne, Şırnaklı Abdurrahman Ağa Hazretleri’ne, Derşevli Ömer Ağa Hazretleri’ne, Muşarlı Resul Ağa Hazretleri’ne, Eski Milletvekillerinden Sadullah Efendi Hazretleri’ne, Şeyh Mahmut Efendi Hazretleri’ne, Norşinli Meşayihi Azamdan (Büyük Şeyhlerden) Şeyh Ziyaeddin Efendi Hazretleri’ne, Garzan’da Aşiret Reislerinden Cemil Çeto Bey’e yazılmıştır. Şırnaklı Abdurrahman Ağa’nın, Derşevli Ömer Ağa’nın, Muşarlı Resul Ağa’nın adı aynı mektupta zikredilmektedir. Şeyh Mahmut Efendi, Güney Kürdistan’da, o dönemde İngilizlerle savaşa tutuşan Şeyh Mahmut Berzenci’dir.[2]
3. Mustafa Kemal, 1919 yılında, bazı Kürt ağalarına daha telgraflar göndermiştir. 15 Ekim 1919’da Malatya Mutasarrıf Vekili vasıtasıyla, Hacı Kaya ve Şatzade Mustafa Ağa’ya gönderilen telgraf bunlar arasındadır.[3]
4. Heyet-i Temsiliye döneminde, 20-22 Ekim 1919’da Amasya’da, Osmanlı Harbiye Nazırı Salih Paşa ile Heyet-i Temsiliye üyeleri Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey ve Bekir Sami Bey arasında beş protokol imzalanmıştı. İkinci protokol olarak bilinen bu protokolde, şöyle denilmektedir: “Beyannamenin birinci maddesi, Devlet-i Osmanî’nin tasavvur ve kabul edilen hududu, Türk ve Kürtlerle meskûn olan araziyi ihtiva eylediği ve Kürtlerin cama-i Osmaniye’den ayrılması imkânsızlığı izah edildikten sonra, bu hududun asgari bir talep olmak üzere temin-i istihsali lüzum-u müştereken kabul edildi. Maahaza Kürtlerin, serbesti-i inkişaflarını temin edecek vech ve surette, hukuk-ı ırkıye ve ictimaiyece mashar-ı müsaadat olmaları dahi tervic ve ecanip tarafından Kürtlerin istaklali maksad-ı zahiresi altında yapılmakta olan tezviratın önüne geçmek için de bu hususun şimdiden Kürtlerce malum olması hususu tensib edildi.”[4]
Sözü edilen bu ikinci protokolde, milli hudut da şöyle tanımlanmaktadır. “Beyannamenin (Sivas Kongresi Beyannamesi) birinci maddesinde, Osmanlı Devleti’nin düşünülen ve kabul edilen hududunun, Türk ve Kürtlerin oturduğu araziyi kapsadığı… birlikte kabul edildi.
Burada kısaca, “Kürtler, Türkler ortak mücadele yapmalıdır, savaştan sonra yani zafer kazanılınca, Kürtlere de milli hakları verilecektir, Kürtlere gelişme serbestliği sağlanacaktır. Bu durum Kürtlere iyice anlatılmalıdır. Böylece onların, yabancıların, özellikle İngilizlerin kışkırtmalarına alet olmaları engellenmelidir.” deniliyordu. Milli hududun, Türklerin ve Kürtlerin oturduğu toprakları kapsadığının vurgulanması, ikinci protokolün dikkate değer bir yönüdür.
5. 27 Haziran 1920’de, Büyük Millet Meclisi Hükümeti. El-Cezire Komutanı Nihat Paşa’ya Kürtlerle ilgili olarak Meclisin bir kararını gönderdi. “Bütün Türkiye’de mahalli idareler kurulması iç ve dış siyasetin gereğidir. Kürtlerin oturduğu bölgelerde ise, yine iç ve dış siyaset gereği, adım adım mahalli idare kurulması için uygulamaya geçilmesi istenmektedir.”[5]
İç siyasetle kastedilenin Kürtlerin hakları olduğu açıktır. Mustafa Kemal Paşa, 1 Mart 1922 günü yaptığı konuşmada, “ırki hukuka, toplumsal hukuka ve çevresel şartlara saygı iç siyasetin esas noktalarındandır” demektedir.[6]
6. 20 Ocak 1921 de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilmiştir. 1921 Anayasası mahalli idarelere yani yerel yönetimlere, yerinden yönetim ilkesine ağırlık vermiş bir anayasadır. 1921 Anayasası’nın 11. maddesi, “vilayet mahalli umurda şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir” demektedir.[7] Yani vilayetler yerel işler yüklenmede, tüzel kişiliğe ve tam özerkliğe sahip olacaklardır. Bu maddeye göre harici ve dâhili siyaset, adli ve askeri işler dışındaki işler vilayetlere bırakılıyor. Eğitim, sağlık, ekonomi, bayındırlık, sosyal yardım işlerinin yönetimi vilayet meclislerine bırakılıyor.
7. Büyük Millet Meclisi’nde, 10 Şubat 1922 günü, gizli bir celsede, Kürdistan muhtariyetine dair bir kanun tasarısının müzakere edildiği dile getiren bazı yayınlar vardır. İngiltere Yüksek Komiseri Horace Rumbolt, Dışişleri Bakını Lord Kurzon’a gönderdiği belgede, BMM’de görüşülen bu kanun tasarısı hakkında bilgi vermektedir. Bu kanun tasarısının 64’e karşı 373 oyla kabul edildiği de anlatılmaktadır.[8]
8. Mustafa Kemal, 16-17 Ocak 1923 günlerinde, İzmit’te, gazetecilere yaptığı bir görüşmede, gazetecilerin sorusu üzerine Kürtlere özerklik verilmesini tartışmaktadır. Gazeteciler arasında, Falih Rıfkı Atay ve Ahmet Emin Yalman da vardır.[9]
9. Lozan Antlaşması görüşmelerinde Türk delegasyonu başkanı İsmet İnönü milli mücadelede Kürtlerin Türklerle birlikte hareket ettiğini söylemektedir. İsmet İnönü şu görüşleri dil getirmektedir. “Sevr muahedesi ile Kürtler, Türkler gibi kendi vatanlarını tehlikeye maruz gördüler. Çünkü Sevr Muahedesi hükümlerine göre Doğu Anadolu’da, Ermenistan hududu bitişiğinde bir Kürdistan devleti kurulacaktı. Kürtler, Türk vatanının kendileriyle beraber, bilhassa doğuda, Ermeni tehlikesine maruz kalacağını biliyorlardı. Milli mücadelenin devamınca, canla başla beraberlik gösterdiler. Sonra Lozan Muahedesi yapılırken de Kürtler vatansever olarak Türklerle beraber bulunmuşlardır.”[10]
10. Lozan görüşmelerinde Türk delegasyonu başkanı İsmet İnönü, Kürtlerle ilgili düşüncelerini şöyle sürdürmektedir. “Kürtler, Ermeniler gibi Lozan’a gelip bize müracaat etmediler. Hatta biz Lozan’daki konuşmalarımızda, milli davalarımızı ‘biz Türkler ve Kürtler’ diye bir millet olarak müdafaa ettik ve kabul ettirdik”[11]
11. Mustafa Kemal, konuşmalarında ve yazılarında Misak-ı Milli’yi Kürtlerin ve Türkleri “ortak vatan”ı diye tarif eder. Misak-ı Milli’nin etnografik tanımında “Kürtlerle Türkler ibaresi kullanılır.[12] İsmet İnönü de Misak-Milli’yi, Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanı diye tanımlar.[13]
II. Mustafa Kemal ve Toplumun Farklı Unsurları
Mutafa Kemal 1919-1920’lerde toplumu çeşitli etnik ve İslami unsurların meydan getirdiğini vurgulamaktadır. Bunları şu şekilde belirtebiliriz.
1. “Her milleten olan unsurlarımız…” (20 Eylül 1917)[14]
2. “Her iki kardeş ırk” (28 Mayıs 1919)[15]
3. “bütün İslami unsurlar… Kürtler ve Türkler, bütün İslami unsurlar… Türk ve Kürt milleti
(16 Haziran 1919)[16]
4. “Kürtleri de bir öz kardeş olarak bağrımıza basıp tekmil milleti bir nokta etrafında birleştirmek…” (16 Haziran 1919)[17] (4)
5. “Türk ve Kürt’ün ezici çoğunluğu…” (17 Haziran 1919)[18]
6. “Kürtler de Türklerle birleşti…” (18 Haziran 1919)[19]
7. “Ezici çoğunluğu Türk ve Kürt olan bu vilayetler…” (21 Ağustos 1919)[20] (7)
8. “Türk ve Kürt birbirinden ayrılmaz iki öz kardeş…” (15 Eylül 1919)[21] (8)
9. “Türk ve Kür unsurları…” (28 Aralık 1919)[22] (9)
10. “İslami unsurlar… kardeş milletler…) (24 Nisan 1920)[23] (10)
11. “Türk, Çerkez, Kürt… hepsinden oluşan İslami unsurlar… Millet, çeşitli İslami unsurlardan oluşmuştur…” (1 Mayıs 1920)[24]
12. “Milli hudutlar olarak çizdiğimiz daire dâhilinde yaşayan çeşitli İslami unsurlar… Kürt, Türk, Laz, Çerkez vesaire bütün bu İslami unsurlar…” (3 Temmuz 1920)[25] (12)
13. “Türkiye toprağındaki çeşitli unsurlar… hangi din ve unsura mensup olurlarsa olsun…” (5 Aralık 1921)[26]
14. “Milli hududumuz dâhilinde mevcut Kürt unsurlar… Hem Kürtler, hem Türkler… bu iki unsur…” (16 –17 Ocak 1921)[27]
15. “Türkiye halkı içinde… ırkan muhtelif olanlar vardır. Fakat muhtelif ırktan bulunanların birinin diğeri üzerinde, onun milliyetini yok edecek bir davada bulunmasına hacet yoktur…”
(2 Şubat 1923)[28]
III. Atatürk ve Kürtler
Mustafa Kemal Paşa, 1922 sonlarından itibaren Kürt sözcüğünü telaffuz etmemeye başlamıştır. Cumhuriyet’in ilanından itibaren ise Kürt sözcüğü hiç telaffuz edilmemektedir. Bu süreçte artık, sadece Türk’e vurgu yapılmaktadır. 1920’lerin sonlarında, 1930’lardaysa, Türk-Tarih tezi ve Güneş-Dil Teorisi anlayışı doğrultusunda herkesin Türk olduğu, Kürt diye bir milletin, Kürtçe diye bir dilin olmadığı vurgulanmaktadır.
1. Mektebin vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk milleti Türk sanatı, iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı, bütün bedayiiyle inkişaf eder. (Ekim 1922).[29]
2. Cihan içtimai ve siyasi icabatından doğan ve binlerce senelik Türk tarihinin netice-i tekâmülü olan devletimiz, devam ve istikrarın bütün evsaf ve şeraitini haizdir. (Ağustos 1923)[30]
3. Türk esaret kabul etmeyen bir millettir. Türk milleti esir olmamıştır. (1925)[31]
4. Türk ata yurduna ve Türk’ün bağımsızlığına tecavüz edenler kimler olursa olsun, onlara bütün milletçe silahlı olarak mukabele ve onlarla mücadele eylemek icab ediyordu. (1927)[32]
5. Türk milletinin başında bela olduğu asırlardan beri sabit olan Hilafet’in kaldırılmasiyle Türk Cumhuriyeti tarihin cereyanında layık olduğu temiz ve kuvvetli itibar mevkiini hakkiyle elde etti.
Cumhuriyet Halk Fırkası, Türk istiklali gibi Türk Cumhuriyetini de hilafetten ve her türlü iştirak ve müdahalelerden uzak olan salim şeklinde ilelebet muhafazaya vücudunu vakfetmeyi vatanın birinci derecede mevcudiyet sebebi sayacaktır. (1927)[33]
6.Türk milletinin tabiat ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir (1924)[34]
7. Türk inkılâbı kurucudur. Türk ihtilali, yüksek bir insani ülkü ile birleşmiş vatanperverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir. (1933)[35]
8. Türk kadını dünyanın en münevver, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdır. Ağır sıklette değil; ahlakta, fazilette ağır, ağırbaşlı bir kadın olmalıdır. Türk kadınının vazifesi, Türk’ü zihniyetiyle, bazusiyle, azmiyle koruma ve müdafaaya gücü yeter nesiller yetiştirmektir. Milletin kaynağı, sosyal hayatın esası olan kadın, ancak faziletli olursa vazifesini yapabilir. Herhalde kadın çok yüksek olmalıdır. (1925)[36]
9. Arkadaşlar, Türk milleti çok büyük vak’alarla ispat etti ki, yenilik sever ve inkılâpçı bir millettir. (1925)[37]
10. Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen Türk istiklallini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
…
Ey Türk İstikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklal ve Türk Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur! (Ekim 1927)[38]
11. Türk milleti,
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne mutlu Türküm diyene! (Ekim 1933)[39]
12. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk ulusunun nefesinin sönmeyeceği, onun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksel Türk! Senin için yükseklik hududu yoktur. İşte parola budur. (11 Ocak 1935; Mülkiye Mektebi Öğrencilerine)[40]
13. Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir.[41]
14. Bu memleket tarihte Türk’tü, halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.[42]
15. Türk! Öğün, Çalış, Güven[43]
16. Bir Türk dünyaya bedeldir. (1925)[44]
17. Biz balkanları niçin kaybettik biliyor musunuz? Bunun tek bir sebebi vardır. Bu da İslav araştırma cemiyetlerinin kurduğu Dil Kurumlarıdır, bizim içimizdeki insanların milli şuurlarını uyandırdığı zaman biz Balkanlarda Trakya hudutlarına çekildik.[45]
18. Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın, dikkatli, alakalı olmasını isteriz. (Kasım 1932)[46]
19. Kültür işlerimiz üzerine, ulusça gönüllerimizin titrediğini bilirsiniz. Bu işlerin başında da Türk tarihini, doğru temelleri üzerinde kurmak; öz Türk diline, değeri olan genişliği vermek için candan çalışılmakta olduğunu söylemeliyim. Bu çalışmaların göz kamaştırıcı verimler vereceğine şimdiden inanabilirsiniz. (Kasım 1932)[47]
20. Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. (Ağustos 1931)[48]
________________________________________
[1] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mayıs 1999, s. 388-389
[2] Nutuk III, (1919-1927) Belgeler, Bugünkü dille hazırlayan, İsmail Gönülal, Atatürk’ün Doğumunun Yüzüncü Yılın Kutlama Komisyonu Koordinasyon Kurulu, Ankara 1984, Belge, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53 s. 24-28
[3] Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameler IV (1917-1938) Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü
Yayınları, 1964 s.63
[4] Faik Reşit Unat, Amasya Protokolleri, Tarih Vesikaları, Yeni Seri Cilt I, Mart 1961, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, Sayı 3. ‘18’ s. 361
[5] TBMM Gizli Celse Zabıtları, Cilt III, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1985, s. 550-551
[6] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, Derleyen Nimet Arsan, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü yayınları, Ankara 1959 s. 221
[7] Türk Anayasa Metinleri, “Senedi İttifak’tan Günümüze” Hazırlayan: Suna Kili-Şeref Gözübüyük, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1984 s. 92
[8] Robert Olson, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Sait İsyanı, 1880-1925 ÖZGE, Çev. Bülent Peker-Nevzat Kıraç, Kasım 1992, Ankara, s. 69-71, 244-246
İş Bankası tarafından yayımlanan TBMM Gizli Celse Zabıtları’nda, 10 Şubat 1922 tarihli zabıtlara rastlanmamaktadır. Bu zabıtlar yoktur. Zabıtlar, 9 Şubat’tan 11 Şubat’a atmamaktadır. Cilt II s. 726 vd.
Sabah Ghalip, 1919-1923 Yılları Arasında Mustafa Kemal Atatürk’ün, Kürt Meselesi Karşısındaki Tutumu ve 1922 tarihli Kürt Otonomisi Kanunu’nun Metni, Soranice Kürtçesi’nden Türkçeye çeviren: Agirkhorshid Zaher, Birnebûn Sayı 39 Payiz 2008, Bu incelemede, 1992 tarihli Kürt otonomisinin kanun metni de vardır. s. 67-70
[9] 2000’e Doğru Dergisi, 30 Ağustos-5 Eylül 1987, Sayı 35, “Gizlenen Belge”, “Atatürk: Kürtlere özerklik” konulu haber
[10] İsmet İnönü, Hatıralar, Bilgi Yayınevi, Ankara 1987 s. 202
[11] İsmet İnönü, a.g.e. s. 202 Ayrıca bk. Lozan Görüşmeleri, Tutanaklar, Belgeler, Takım 1 Cilt I Kitap 1 Çev. Seha L. Meray, Önsöz: İsmet İnönü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını Ankara 1969 s. 342-375
[12] Doğu Perinçek, Kemalist Devrim 4 Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası, Kaynak Yayınları, Kasım 1999 İstanbul, s. 223-228
İsmail Göldaş, “Biz Türkler ve Kürtler, Avesta, 2000, İstanbul
[13] Lozan Barış konferansı, y.a.g.e. s.344
Doğu Perinçek, y.a.g.e. s.226
Metin Heper, Devlet ve Kürtler, Doğan Kitap, Eylül 2008
İsmail Göldaş, y.a.g.e.
[14] Atatürk’ün Bütün Eserleri 2 s. 120
[15] Atatürk’ün Bütün Eserleri 2 s. 336
[16] Atatürk’ün Bütün Eserleri 2 s. 388
[17] Atatürk’ün Bütün Eserleri 2 s. 391
[18] Atatürk’ün Bütün Eserleri 2 s. 393
[19] Atatürk’ün Bütün Eserleri 2 s. 394
[20] Atatürk’ün Bütün Eserleri 2 Nutuk/Söylev I Atatürk Kültür, Dil-Tarih Yüksek Kurulu, Türk Tarih Kurumu Yayınları 1989, s. 134 vd.
[21] Atatürk’ün Tamim Telgraf ve beyannameleri IV s. 71
[22] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II Derleyen Nimet Arsan, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, ikinci basım, Ankara 1961, s. 12
[23] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, Derleyen Nimet Arsan, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları ikinci basım, 1959 s. 30
[24] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, s. 74 vv.
[25] TBMM Gizli Celse Zabıtları I, TBMM Basımevi, Ankara 1980 s.73 vd
[26] Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi, Atatürk Haftası Armağanı, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1977 s. 147
[27] Mustafa Kemal, Eskişehir-İzmit Konuşmaları (1923) Kaynak Yayınları, İstanbul, Haziran 1993 s. 104 vd.
[28] Sadi Borak, Atatürk’ün, Resmi Yayınlara Girmemiş, Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri, Kaynak Yayınları ikinci basım, İstanbul Şubat 1997, s. 211 vd. Doğu Perinçek, yukarıda sözü edilen Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası kitabında, metinde geçen muhalif sözcüğünün, muhtelif olarak okunması gerektiğini bildirmektedir. s. 237
[29] Atatürk’ten Düşünceler, Hazırlayan: Enver Ziya Karal, Milli Eğitim Bakanlığı Devlet Kitapları, Bilim Kültür Eserleri dizisi, İstanbul 1986, s. 85
[30] Atatürk’ten Düşünceler, s. 40
[31] Atatürk’ün Söylev ve demeçleri II, s. 230.
[32] Nutuk I, s. 14-15
[33] Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri IV, s. 530.
[34] Atatrük’ün Söylev ve Demeçleri III, s. 74.
[35] Hâkimiyeti Milliye Gazetesi, 30.10. 1933, s. 2
[36] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, s. 231
[37] Nutuk, s. 95
[38] Atatürk’ten Düşünceler, s. 97.
[39] Atatürk’ten Düşünceler, s. 152.
[40] Atatürk’ten Düşünceler, s. 152
[41] Mahmut Esat Bozkurt, Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt’tan hatıralar, Yakınlarından Hatıralar, Sel Yayınları, İstanbul 1955, s. 95
[42] Taha Toros, Atatürk’ün Adana Seyahati, 1939, s.23
[43] Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türkiye İş Bankası Yayını, Ankara 1959, s. 304
[44] Mustafa selim İmece, Atatürk’ün şapka devriminde Kastamonu ve İnebolu Seyahatleri (1925), Türkiye İş Bankası yayını, Ankara 1959, s. 14.
[45] Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Hazırlayan: Utkan Kocatürk, Turhan Kitapevi, 1984, s.149.
[46] Atatürk’ten Düşünceler, s. 88
[47] Atatürk’ten Düşünceler, s. 88
[48] Atatürk’ten Düşünceler, s. 88
www.gelawej.net